John Steınbeck: Fareler ve insanlar

Arşiv
Arşiv

Hayal kurmak, yaratmadığı buhranlarla dopdolu bir evrene karşı insanın yegâne savunmasıdır.

Hayallerdeki Küçük Çiftlik Evi

Zihinsel güçleri çok az, nazik bir dev olan Lennie Small ile onun ne dürtülerini ne de gücünü kontrol edebilen George Milton’ın zor zamanlarında sığınacakları tek bir yer vardır: Hayallerinde yarattıkları küçük çiftlik evi. Bu yaratının pek çok sebebi tabii ki vardır ama asıl sebep, kahramanların başa bela olan “çaresiz yalnızlıklarıdır”. Amerika’nın 1929 ekonomik bunalımı, sadece borsayı değil talebin düşmesi ile tarımdan inşaata kadar birçok sektörü krize sokar. 1930’ların Kaliforniyası’nda tarım işçisi olmak, onlarca işçinin yaptığı işi hem çok daha ucuza hem de hızlı yapan biçerdöverlerin hışmından nasibini almak anlamına da gelir. Büyük çiftlik sahipleri, kavga gürültüsü olmayan, kanun ve nizama karşı gelmeyen, her zaman hazır ve nazır bu makinelere büyük bir aşk beslerler. Makine sayısı arttıkça, işsiz sayısı da inanılmaz oranda artar. Bu, buhranın sadece mal ve emtia fiyatlarında oluşan bir kriz olarak anlaşılmasını imkânsız hale getirir. Kriz, her açıdan insanı vurur. Fareler ve İnsanlar’ın belki de en dikkat çekici tarafı, bu tarım işçilerinin sanki gerçek hayatın romanından fışkıran “düşük sınıf şovalyelere” benziyor olmasıdır. Romanın bu iki tezat kahramanı gibi Steinbeck de hem babasının çiftliğinde hem de Spreckel Şeker Çiftliği’nde çalışmıştır. Yazarın kendi gerçek hayatından esinler taşıyan eser, romandaki zor hayatların gerçeklikle sınanmasına iyi bir örnektir. O yüzden bu mevsimlik tarım işçilerinin hayatları, sımsıcak bir gerçeklikten yaratılmış olmaları sayesinde capcanlıdırlar. Yalnızlıklarıyla örülü bu küçük hayatlar, bir yerde tutunamadıklarından savruk bir halde ülkeye dağılır dururlar. Bu çiftlik işçilerinin ayırt edici özellikleri şöyle tasvir edilir romanda: “Bizim gibiler, çiftlikte çalışan erkekler yeryüzündeki en yalnız erkeklerdir. Onların aileleri yoktur. Kendilerini hiçbir yere ait hissetmezler. Bir çiftliğe gelir, çalışır, biraz para kazanırlar, sonra kasabaya gidip kazandıklarını birkaç saat içinde harcarlar, bir de bakarsın ki yeniden yola düşmüşler. Başka bir çiftliğin kapısını çalmak için. Hayattan hiçbir beklentileri yoktur onların.” Gerçek hayatın bütün zorluklarını tadan, bir çeşit geçici mevsimlik işçi aylaklığıyla Amerika’nın en ücra köşelerinde yatacak yer ve karın tokluğuna iş arayan bu gezgin “Hobo”ların (Amerikan aylağı) tutunacakları çok şeyleri yoktur. Bu yüzden Lennie ve George’u bir arada tutan en güçlü bağ, birlikte yarattıkları bu çiftlik hayalidir.

“En iyi planları farelerin ve insanların/ Sıkça ters gider”

Hayal kurmak, yaratmadığı buhranlarla dopdolu bir evrene karşı insanın yegâne savunmasıdır. Kurdukları hayallerle ölümün ince çizgisinden geri döner bu tarım işçileri. George, bir rüya vizyoneridir. O, anlattığı şeylerle Lennie’nin asla tam manasıyla benimseyemeyeceği “sert”, “karmakarışık”, “acımasız” ve “sinsi” dünyadan uzaklaşmasını sağlar. Onu sakinleştirir, onu bir hayal vizyonuna sahip ederek bir amaç uğrunda çabalamasına imkân tanır. Onun anlattığı bu çiftlik evinde, büyük bir sebze bahçesi, bir kümes dolusu tavşan ve tavuklar olacaktır. Kışın yağmur yağdığında boş ver işi gücü deyip sobanın içini iyice doldurup kibriti çakıp sonra da sobanın yanına oturarak sıcacık evlerinde çatıya damlayan yağmuru dinleyeceklerdir. Bu sımsıcak hayal, onların kayıp cennetleridir. George, Lennie’yi öldürene kadar bu rüya vizyonuyla onu yanında, işine yarar, sözünü dinler bir halde tutmaya çalışır. Roman kahramanı Crooks -ki o da başka tür bir yalnızdır- bu iki kafadarın hayalini öğrenince, arazi alma hayalini, cennete gitmek gibi bir şey olarak tanımlar. Yalnız insanların samimi hayalleri, daha çok bulaşıcıdır. İnsandan insana bulaşan bu hayaller, romandaki yaşlı Candy’i de cezbeder. Yaşlı ve hastalıklı köpeğinin öldürülmesine ses çıkaramayan Candy, tıpkı kendi köpeğinin ensesinden tek kurşunla öldürülmesi gibi George’un Lennie’yi öldürmesiyle birlikte kahramanlar hayallerini de kaybeder. Romanın ismi, Robert Burns’un “En iyi planları farelerin ve insanların/ Sıkça ters gider” dizelerinden ilhamla bulunmuştur. Tıpkı ters giden hayaller gibi…

Vazelinle Kaplı Eldiven

Lennie ve George’un çalışmak için gittikleri çiftlik sahibinin oğlu olan Curley, bir hafif sıklet boks şampiyonudur. O, yeni evlendiği ve hafif meşrep tavırlar sergileyen karısını çiftlikteki diğer erkeklerden kıskanır. Karısı da şöhret olma planları yaparken Curley ile evlenmiş olmasına ilk günden itibaren hayıflanır. Karısı, başka türden bir yalnız olarak çiftlikteki erkeklerle konuşmak için fırsat kollar, güzelliğinin onlar tarafından da görülmesini ve takdir edilmesini ister. Curley, kısa bir süre önce çiftliğe çalışmak için gelen ve kendi bedenî zaafının tersine bir deve benzeyen Lennie’den hiç hoşlanmaz. Onun korkusu, kıskançlığının temel sebebi, kendi bedenî yoksunluğudur. Bunu telafi edecek özelliği ise cesareti ve çalışkanlığıdır. Çiftliğin tecrübeli çalışanları, sıska Curley’nin kendinden güçlü kuvvetli insanlara kafa tutmasını, kıskançlıkla birlikte bedeni durumuna bağlarlar. Onun bir diğer dikkat çekici yönü, sol elindeki iş eldiveninin içinin vazelinle kaplı olmasıdır. Bir boksör olarak dövüşlerde maharetle kullandığı eline özen göstermesi anlaşılabilir. Ama bunun daha da önemli bir sebebi vardır gerçekte, karısı için elini yumuşacık yapmak ister. Bu istek, eldivenin içini vazelinle kaplar. Kurmaca eserlerde, adı anılan, vurgulanan, okurun dikkatini çeken özelliklerin, nesne, eşya ve şeylerin basit bir mekaniği vardır. Çehov’un silahı/tüfeği olarak da bilinen genel bir kural, burada işler sanki.

Son derece başarısız bir kahramanın rezil olması…

Çehov, kurmaca eserlerde, okura hatalı vaatler vermemenin gerekliliğini şu örnekle açıklar: “Hikâye ile alâkalı olmayan her şeyi kaldırın. Eğer ilk bölümde ‘duvarda bir tüfek asılı’ diyorsanız ikinci veya üçüncü bölümde o silah patlamalıdır. Eğer ateşlenmeyecekse o silah orada asılı olmamalıdır.” Vazelin kaplı bu sol el, Çehov’un silahına benzer bu yüzden. Bu el, Curley gibi zaaflarını saklama konusunda son derece başarısız bir kahramanın rezil olmasını, yani okurların zihninde bu durumu görmesini sağlar. Curley, ilk gördüğü andan beri dikkatini çeken hatta koca cüssesi, az konuşması, sakinliği, sorularına cevap vermemesi nedeniyle sevmediği Lennie’ye ilk fırsatta haddini bildirmek ister. Onunla çiftlikte dövüşür. Lennie, hayallerine engel olacağı endişesiyle dövüş esnasında önce ona hiçbir karşılık vermez. Curley art arda attığı yumruklarla onu feci bir şekilde hırpalar. George ise patronun bu havalı oğluna artık onun haddini bildirmesini ister. Yumruğunu avcunun içinde yakalar. Bir anda Curley oltaya takılmış bir balık gibi çırpınmaya başlar, yumruğu Lennie’nin kocaman elinde kaybolur. Lennie sımsıkı kapattığı avucunu bir türlü açmaz, bu sebepten Curley’nin elinde neredeyse kırılmadık kemik kalmaz. Bu sol yumruk, onun avucunda söner kalır. Çehov’un silahı bu kurmacada da patlar.

Tavşanlara Bakmak

Lennie ve George’un cennet hayallerindeki çiftlik evinin yegâne süslerinden biri de tavşanlardır. Tavşanlar, Lennie’nin kontrol edilemez, özellikle yumuşak ve güzel şeylere dokunma ve onları okşama dürtüsünün sembolü gibidir. Onu dizginleyecek bir sembol, bir uyarı levhası… Romanın henüz başında onun cebinde ölü bir fare taşıması, okur için inanılmaz şaşkınlık verici bir durumdur. Onun yumuşak tüylerini okşarken hayvanın parmaklarını ısırmasıyla Lennie kafasını çimdikleyerek onu öldürür. Lennie’nin asıl zaafıdır bu. Yumuşak şeyleri okşamak, onun başını belaya sokar pek çok kez. Düşünerek değil sevdiği şeylere dokunarak onları okşayarak kendisi için var eder ve anlamlı hale getirir. Daha önce Weed’de bu isteği başını belaya sokar. Kırmızı elbise giyen bir kız görür, onun elbisesinden hoşlanır. Elbiseye dokunmak ister. İçindeki çok da önemli değildir onun için. Kız korkar. Fakat o şaşkınlıkla kızın elbisesine iyice asılır. Sonra polise giden kız, ondan şikâyetçi olur. Lennie, linç edilmekten kasabadan kaçarak kurtulur. Bu zaafını bilen George, birlikte rüyalarını süsleyen çiftlik evinde, yumuşacık tüyleriyle tavşanların dolanmalarını hayal ederler. Lennie’nin başını belaya sokmasını engellemek için George olur da bunu yine yaparsa diye ona “tavşanlara bakma” izni vermeyeceğini ısrarla söyler. Lennie, çalıştıkları çiftlikte küçük yavru köpeği okşarken öldürür. George, köpeğin öldüğünü görürse onun tavşanlara bakmasına izin vermeyeceğinden korkan Lennie, hayvanı küçük bir çukura gömer. Daha sonra da Curley’nin karısının saçlarını okşarken onu öldürür. Onun korkusu başını belaya soktuğunda George’un tavşanlara bakmasına izin vermemesidir. Tavşanlara bakmamak, Lennie’nin hayatını anlamlı yapan en güzel hayalin sonu anlamına gelir. O, tavşanlara bakabilme hayaline âşıktır. Bu aşkı, onu kendi ölümüne sürüklese bile…