Israrla çalınan kapının sonunda açıldığıdır

Israrla, ısrarla, ısrarla dua masmavi göğe doğru bir yekindi mi, delmeyeceği mavera, yenmeyeceği mavilik yoktur. Allah da söyler aynı şeyi zira: “Ve duanız olmazsa...”
Israrla, ısrarla, ısrarla dua masmavi göğe doğru bir yekindi mi, delmeyeceği mavera, yenmeyeceği mavilik yoktur. Allah da söyler aynı şeyi zira: “Ve duanız olmazsa...”

Yaşam yorgunluğuyla lekeli bir kalbe sahip olan birinin, nedim tövbesi ve bir şekilde Allah’ın yüzünü görme arzusu içinde olması, ruhun kendi sınırlarını kat kat aşacağı bir ısrarla ancak mümkün olabilir. Çün aynı odun oyuğunda ısrar eden başka bir odun ısrarından alev yalımları çıkar.

İnsanda belki de hiç sevilmeyecek bir yön var, o da: ısrarcılık. Israrcılığa, bir şeyi çok istemeye, bir şeyi haddinden fazla arzu etmeye, varlıkta bir oyuk oluşturacak kertede bir arzuyla bir şeye sarılmaya, bağlanmaya dinler tarihinde pek müsamaha edilmediği görülür.

Kulun bir şeyde, hele de profan bir şeyde ısrarı, onun zayıflığını, metaya bağlılığını, ayaklarının hâlâ ay altı âleme bastığını ve ay üstü âleme bir gedik bulamadığını gösterir.


Kulun bir şeyde, hele de profan bir şeyde ısrarı, onun zayıflığını, metaya bağlılığını, ayaklarının hâlâ ay altı âleme bastığını ve ay üstü âleme bir gedik bulamadığını gösterir. Hele “acelelikle mayalı ısrarcılık” insanı hezimete bile götürebilir. İnsanın bir örümcek sabrı göstermediği, ankebût bekleyişi ile taçlanmadığı, kalbini uzun süre dinginliklerle demlemeye alamadığı ortadadır. Kan, damarlarında acele deveran ettiği sürece; kalp, içinde acele çarptığı; akıl ve oluş hâlinde bir deveran, bir hareket içinde engellenemediği sürece, insan aceleci olmaya devam edecektir.

Sanki insanoğlunun mayasında beklemenin, bir kadim bekleyişin balı yoktur. Beklemenin balını bulsa, beklemede bir bal olduğunu fark etse aceleciligin o yarı uykusuyla bağlantısını keser. Olumsuz anlamda ısrar düşüncesi yanında, bir de sanki olumlu anlamda bir ısrara doğru da bir yol vardır. Kafka’nın o çok sevdiğim aforizmasında haklı olarak dillendirdiği gibi “İnsanın belli başlı iki günahı vardır, öbürleri bunlardan çıkar: sabırsızlık ve tembellik. Sabırsız oldukları için cennetten kovuldular, tembelliklerinden geri dönemiyorlar. Ama belki de belli başlı sadece bir günahları var: sabırsızlık. Sabırsızlıklarından ötürü cennetten kovulmuşlardı, sabırsızlıklarından ötürü cennete geri dönemiyorlar.” ilkesi ısrarcılık için de geçerli değil midir?

  • Günaha meyli doğrultusunda ısrarcılığı nedeniyle cennetten kovulan Adem, ısrarın kötülüğü için ne kadar örnek teşkil ediyorsa; duayı bir geri dönüş, avdet makamı bilip ısrarla af dilemenin onu kovulduğu yere geri götürmesi de olumlu ısrarcılık kategorisinde değerlendirilebilir.

Bu bağlamda şayet ısrarı olumlu açıdan değerlendirecek olursak, insan o ısrarın yolları erittiğini, ısrarın gökten yağmur yağdırdığını, ısrarın yüzyıllarca akan suları ters çevirdiğini, akış yönünü değiştirdiğini bilir. “Bir şey olacaksa o ısrarla olur.” diyenler haklı çıkabilir. Kullukta ısrar değil mi ki, Allah’ın affını ve kayrasını yere indirir. Kullukta ısrar, göğü kalbe sıkıştırır. Israrı, ne yaptığını bilemeyen bir adamın, kadının, çocuğun, kulun hedefine körü körüne kilitlenmesi olarak okumamalıdır.

Israr edilen şeye ölümüne ihtiyaç olduğu, insanın varoluşsal olarak ısrar edilen şeysiz bir hiç olduğu bilinci burada çok önemlidir.

Kıştır, annesi yavru bir kediyi zamansız doğurmuştur...
Kıştır, annesi yavru bir kediyi zamansız doğurmuştur...

Karnı acıktığında dilsiz olduğundan ağlamakta ısrar eden yeni doğmuş bir çocuğun bembeyaz ana sütüne kavuşması; kıştır, annesi yavru bir kediyi zamansız doğurmuştur, devlet lojmanında dışarıda ölmesin diye lojmanın sıcak koridorlarına alınan yavru kedinin yeni doğmuş çocuk çığlıklarını andıran acı acı miyavlayışlarının (inleyişlerinin) ısrarı tüm kapılar adedince sütü, ıslak kedi mamasını, yavru kedinin yiyebileceği ne varsa onları kapı önlerine dizdirir; “çorak topraklarda hiçbir şey yetişmez” diyenlere karşı ısrarla o topraklara ömrü boyunca su taşıyan bir adamın, o yeri bir cennet bahçesine çevirmesi; ellerini göğe açmış, Adalet Ağaoğlu’nun “ölmeye yatmak” terkibi gibi “Allah’a yatan” bir kulun ömrü boyunca kalbinden çıkan ellerinin haykırışları, çığlıklarının ısrarı sonucu serinliğe ve esenliğe kavuşması, hayal ve olmayacak bir şey değildir.

Ellerini göğe yükseltmesi ve af dilemesi, cennet arzu etmesi ancak ısrarla bir anlam bulur.

Yaşam yorgunluğuyla lekeli bir kalbe sahip olan birinin, nedim tövbesi ve bir şekilde Allah’ın yüzünü görme arzusu içinde olması ruhun kendi sınırlarını kat kat aşacağı bir ısrarla ancak mümkün olabilir. Çün aynı odun oyuğunda ısrar eden başka bir odun ısrarından alev yalımları çıkar; “Bir damla, kendinden binlerce derece katı bir seramiği nasıl delebilir?” demeyin. Israr damlaya seramiği delme gücü verir. Haşa, “Tanrı’nın yumuşak karnı” yoktur, ama dua, ısrarla dua, ısrarla ısrarla dua, ısrarla ısrarla ısrarla dua masmavi göğe doğru bir yekindi mi, delmeyeceği mavera, yenmeyeceği mavilik yoktur. Allah da söyler aynı şeyi zira: “Ve duanız olmazsa...”