İnsanlar oldukça dünya mesaide

Hızla günler geceye dönerken geceler güne kavuşurken insanın neye ihtiyacı var?
Hızla günler geceye dönerken geceler güne kavuşurken insanın neye ihtiyacı var?

Bu dünya bir görüngüler dünyasıdır. Bu görüngüler dünyasının amacı, sizi yakalamak ve sadece onunla ilgilenmenizi sağlamaktır. Bazen dünya sizin dikkatinizi çektiği zaman sizi güzel bir şeye yönlendirebilir, bazen de çok da iyi olmayan bir yere sürükler sizi. Ama çoğunlukla dünya sizin peşinizde koşarken, sizi kendisi için ister. Ve o sizin peşinizden koşarken, siz de ona baktıkça kendinizden uzaklaşırsınız.

İşte bunu sağlamak için ne yapmamız gerektiğini soruyorum aslında. Çok hızlı bir akışı var dünyanın. Çocuklar gençliği atlayıp bir anda yetişkin oluyorlar, her gün yeni bir gündem ve yeni olaylarla yüzleşiyoruz, bir önceki günkü gündemimizi bir sonraki güne taşıyamıyoruz. Tam bu çılgınlıkta, bize ne söylersiniz ki bunun biraz olsun dışına çıkalım da dünyaya öyle bakabilelim?

Dediğim gibi, tekrarlayacağım; biraz yavaşlamamız gerekiyor. Başka türlü mümkün değil. Genç insanların, dünyanın ne olduğunu anlaması gerekiyor bunun için.

"Gökyüzü hiçbir yerde, kalbini Allah'a açan insanların üstünde olduğu kadar berrak değildir." Muhyiddin Şekûr
"Gökyüzü hiçbir yerde, kalbini Allah'a açan insanların üstünde olduğu kadar berrak değildir." Muhyiddin Şekûr

DÜNYA SİZİ UZAĞA GÖTÜRÜR EVET! AMA KENDİNİZDEN UZAĞA

"İnsanı sevmek için tanımak gerekir. Allah'ı tanımak için ise sevmek gerekir." Muhyiddin Şekur
"İnsanı sevmek için tanımak gerekir. Allah'ı tanımak için ise sevmek gerekir." Muhyiddin Şekur

"İnsan dünyaya geldiği andan itibaren 'Ben' demesini öğrenmiştir; ancak aşktır ki insana 'Ben değil, Sen' demesini öğretir; zira seven hiçbir ruh kendine varlık rengi veremez." Muhyiddin Şekur
"İnsan dünyaya geldiği andan itibaren 'Ben' demesini öğrenmiştir; ancak aşktır ki insana 'Ben değil, Sen' demesini öğretir; zira seven hiçbir ruh kendine varlık rengi veremez." Muhyiddin Şekur
"Bir perde vardı, arkasını göremediğim." Muhyiddin Şekur
"Bir perde vardı, arkasını göremediğim." Muhyiddin Şekur

Bu herkes için geçerlidir ve her zaman olur. Yaşıyorsunuz, bir şey olur ve o esnada size yeni kapılar açılır. Siz girersiniz ya da girmezsiniz. Ama hayat boyunca yeni deneyimler için kapılar açılır. İki arkadaşım vardı ve beni camiye davet etmişlerdi. Ben de gittim ‘ne var acaba’ diye. Bir imam, tefsir dersi veriyordu. Bir yandan dersi dinliyordum diğer taraftan da kapının üzerindeki bir yazı dikkatimi çekmişti. Yanımdaki bir kadına orada ne yazdığını sordum. Bana ‘orada Kelime-i Şehadet yazıyor, şu anlama geliyor falan’demedi o kadın. ‘Oradaki sensin’ dedi. Bu beni etkiledi. Ve bunun peşinden gittim. Sadece güzel bir ‘an’a denk geldim ben orada. Ve benim için inkâr edilemez bir noktaydı orası. Onu fark ettim ve o zaman 22 yaşındaydım. Ama dediğim gibi 22 yaşıma kadar hep kendimle ilgili bir şeyler öğrenme merakım vardı. Evet, ergendim o sıralara kadar. Partilere, danslara giderdim. Ortalama bir Amerikalı gibi, bir Amerikalı kadar. Ama dediğim gibi, hep sorular vardı zihnimde. Tanrıyla ilgili sorular, zamanla ilgili sorular, kim olduğumla ilgili sorular… Bu soruları oturup kimseyle konuşmuyordum. Beni davet eden arkadaşlarımın da zihinlerinde bu sorular varmış. Onlar da hiç bahsetmediler. Hatta arkadaşlarımın da bu soruları düşünüyor olduklarını daha sonra öğrenince şaşırmıştım. Çocukluğumdan beri tanıdığım arkadaşlarımdı bunlar benim. Onların da içlerinde gerçekleşen bir şeymiş bu ve Müslüman oldular. Beni davet ettiler ama oturup bir şey anlatmaya çalışmadılar. Bilmek istiyorsan gel dediler sadece.

Bizim asla tecrübe edemeyeceğimiz bir şey bu. Teslis’e inanırken bir an geliyor ve artık Tevhid’e inanıyorsunuz. Karanlık bir odada doğup ışığı sonradan görmekle, ışığın içinde doğmak arasında ışığa bakışta bir farklılık olmalı. Kişisel tecrübe ve hislerinizi merak ediyorum aslında.

Zaten teslis inancı, beni hiçbir zaman çeken bir inanç değildi. Bazıları için önemli olabilir ama benim için bir mesele değildi o. Yani Amerika’da Müslüman olup da hala o fikirle cebelleşen, mücadele eden çok insan tanıyorum. Ama ben zaten gönlümde, kalbimde hiçbir zaman tanrıyı öyle bir yere oturtmamıştım. Ben sadece benimle tanrı arasında bir iletişim, bir bağ olduğunu hissediyordum. Çocukken bile böyleydi. Kendi kalbimde olup biten şeylerin peşinden gittim. Ve tevhid hakkında ilk bilgileri öğrendiğim zaman ‘tam da böyle olmalı’ dedim. Bu konuda ayrıca düşünmek zorunda kalmadım. Ama tevhidin var olduğu bir toplumda büyüdüyseniz, tevhid inancı çok dikkat edici bir mesele olmuyor. Bunu anlamak zor… İnsanlar tevhid inancı içinde doğuyorlar ve bu onları heyecanlandırmıyor. Entelektüel olarak bir sorun yok burada. Entelektüel olarak bunu biliyor Müslümanlar. Ve hiçbir zaman da teslisi kabul etmezler. Ama bilgi düzeyindeki bu durum onları heyecanlandırmıyor. Yine de bir şeyler arıyorlar.

En önemli şey, sizin samimiyetle arıyor olup olmadığınızdır. Herkes kendi hayatı söz konusu olduğunda samimi bir arayışa yönelmeli. Paradoksal bir şey vardır burada. Herkes aramak zorundadır. Ama arıyor olmanız, kesin bulacağınız anlamına gelmez. Aramanız gerekiyor ama bulmanızı bu arayış sağlamayacak. Siz ararsınız ve cevap kendini size gösterir. Zamanı geldiğinde aradığınız o kapı gelip sizin karşınıza çıkar. Siz yeter ki kalbinize karşı dürüst olun. Zahirde görünen şey, resmin tamamı değildir. Onun mutlaka başka bir veçhesi vardır. Zahir ve batının varoluşları birliktedir çünkü. Gözle görünenden her zaman daha fazladır. Sadece insanın kendisi bile tahmin ettiğinden daha fazladır. Elimizi çabuk tutmamız gerekiyor aslında kısaca. Çünkü vaktimiz az. Bu anlamda gençlik, nasıl bir tecrübesizlikse vakit açısından da daha büyük bir gayret sarf edebileceğimiz bir eşiktir. Yeter ki kalbinize karşı dürüst olun.

  • Bunu hep söylüyorum, kalbimizde bize seslenen bir şey var. Bir ses var içimizde. Buna üst bilinç diyebilirsiniz, vicdan diyebilirsiniz, gönül diyebilirsiniz ne derseniz deyin böyle bir ses vardır herkesin kalbinde.
  • Bu hatırlanabilir. Sabah kalkarsınız ve içinizden bir ses, ‘bugün arabayı alma, metrobüsle git’ der size. Siz kararsızlıkla arabayı alırsınız ve bütün gününüz mahvolur. Bunu herkes tecrübe eder. Önemli olan o sese kulak verebilmektir. O ses sizinle tartışmaz, size söyler ve çekilir. Önemli olan o sesi duyabilmektir.