İmkânsızın sonuna yolculuk
Yüz yıl öncesini yüz yıl sonrasına ulamanın harikulade çemberinde, “merkezinde bir hakikatin” talibi olacağız çünkü. İşte o zaman başarı değil rıza, hırs değil sebat, konfor değil huzur geçerli olacak bizim için.
Sonuna kadar dinlemeye tahammül edemediğim hikâyeler her zaman başarı hikayeleri olmuştur. Hani o imkânsızın zorlandığı, sınırların aşıldığı, hep daha ileriye giden ve nerede geçerse geçsin mutlaka Amerika’da yaşanmış izlenimi veren hikâyeler… Mevcut dünyanın düzeni içerisinde yeni bir sınır belirlemekten, o dünyanın mümkünlerini yeniden ve aslında hep aynı yere çıkarak tanımlamaktan, nihayetinde motivasyon denilen modern Pagan tanrısına bir kurban daha sunmaktan başka bir şey olmayan bu antidepresan hikâyeleri avuç avuç bünyemize zerk eden bu çağ bizim çağımız mı?
Değil elbet, fakat bizim çağımız da gelecek. Yüz yıl öncesini yüz yıl sonrasına ulamanın harikulade çemberinde, “merkezinde bir hakikatin” talibi olacağız çünkü. İşte o zaman başarı değil rıza, hırs değil sebat, konfor değil huzur geçerli olacak bizim için. Böylece belki de gerçekten anlayacağız; Fatihler ile müdafileri aynı ölçü birimi, aynı şarkının nakaratı, aynı hayalin parçası olarak görmemizin hikmeti nedir?
Bir şehri alan ile teslim edenin aynı saygı çerçevesinde bir araya gelmesine olanak sağlayan anlayış ne olabilir? O halde tersinden soru sormaya devam edelim ve cevapların zihnimizin nerelerini tahrik edeceğini hep birlikte öğrenelim. Herhangi bir kişisel gelişim uzmanı, dış politika gurusu, yaşam koçu (o ne demekse), konjonktür yazarı için Fahreddin Paşa gerçekten başarılı bir adam mıdır mesela?
Öncelikle şuradan başlamamız lazım; motive mi olacağız iman mı edeceğiz? Eğer hayata karşı eylemlerimize yön verecek bir motivasyon peşindeysek ve motive olmak için bize imkânı da imkansızı da tanımlayan bir düzenin mesaisini yapıyorsak dilimiz ne söylerse söylesin Fahreddin Paşa’yı anlamamız ve örnek kabul etmemiz mümkün değildir. Parçalanmış bir zihnin, her parçasını bütün zannetmesi gibi, bu dünya serüvenimizde fatihlerin hikâyelerinden müdafilerin hikâyelerine doğru bir düşüş olduğu zannına kapılmamız da pek mümkün hâle gelir.
İyi bir motivasyon size işinizde başarı, hayatınızda düzen, özgeçmişinizde madde, vitrininize kristal bir ödül getirebilir. İman etmek ise bütün bunları bir anda kaybetmenize yol açabilir. İman eden bir zihnin mümkünleri ile motive bir zihnin mümkünleri arasındaki fark da tam olarak buradan başlar işte. Medine müdafaasının aslında bir şahsiyet müdafaası olduğunu ve hâlen devam etmekte olduğunu biliriz o zaman.
- Fahreddin Paşa, fiziğin imkânlarını zorlayarak anlamın sınırlarını genişletmiştir. İmkânsızın sonuna doğru yaptığı yolculuk, sonun aslında bir başlangıç olduğu başka bir dünyayı hatırlatır bize.
Başka bir dünya mümkündür demenin pratik bir karşılığını sunar böylece. Başka değerler, başka mümkünler, başka şahsiyetler ve tüm bunların kurucu unsur olarak inşa ettiği bir hayat. İmparatorluğun son neslinde, bütün bir ömürlerini uzun felaket yılları içerisinde geçirmiş o kuşakta eyleme sirayet etmiş bir şekilde karşımıza çıkan direnç, zamanın en geniş anlamında bizi bekliyor.
Hem fatihleri hem müdafileri aynı düzlemde ele alan bir zihin bütünü, iman esaslı eylem bilinci bir millet olarak ontolojimizin esasıdır.
Hem fatihleri hem müdafileri aynı düzlemde ele alan bir zihin bütünü, iman esaslı eylem bilinci bir millet olarak ontolojimizin esasıdır. Şurası kesin ki rasyonalitenin kestirebildiği bir hareket alanı içerisinde kalmayarak bugün varlığımızı devam ettiriyoruz. Kestirilemez olduğumuz aklı, imanın uyruğunda sokabildiğimiz için varız. Şimdi bu anlam surlarının dışında ikmal hatlarını kesmeye çalışan bir sistem bizi sarmış durumda. Şahsiyetini peygamberinin şahsiyetine benzetmeyi en temel düstur olarak almayı tercih etmekle etmemek arasında bir muharebede Fahreddin Paşa, Ravza-i Mutaharra’nın mermerlerine kılıcını yaslamış direnmeye devam ediyor. Anlıyoruz ki İstanbul’a gönderdiği kutsal emanetlerden biri de bizzat kendi müdafaasıdır. Bu emanetin yeri de elbette İstanbul’dur zira müdafaa ederek fethetmek bize öğretilmiştir. Her ne kadar hatırlamak için bir edepsizliği beklemek zorunda kalsak da.