İlkyazlar sıcağı
Ağlayamayacak kadar aç olan “o çocuğa” adıyoruz bu sayımızı. Yemen’in kara gözlü yetimlerine.
“Hadi uyan
Gün ışığı çilemeye başladı başucunda
Denizler bir mavilik edindi günden
Seher yeline uyup kuşlar tüneğine uçtu
Bu türküyü dinlemeyecek misin?”
Metin Eloğlu
Milan Kundera, babası vefat ederken yalnızca iki kelime söylediğini anlatıyor: “Ne tuhaf!”
Bizler, yaşarken “Ne tuhaf!” demeyi elden bırakmayanlar, portakalların rengine, denizin derinliğine, nehirlerin çağıltısına, bir dostun verdiği sebepsiz neşeye hayret etmeye devam edeceğiz. Gündüz rüyalarına ve sardunyalara düşkün insanlar kümesinin müzmin üyeleri olarak aramızda bir dergi büyüteceğiz, bir dert, bir aşk, bir umut…
İnsan olmanın büyük hikayesinin başlangıçlarda saklı olduğuna inanıyoruz.
Bu yüzden ilkyazlar, ilkbaharlar, düşen ilk kar taneleri, söylenen ilk kelimeler, ilk bakışlar, ilk kaybedişler; biz böyle şeylerle ilgileniyoruz. Deneyimin müzmin mükemmeliyeti yerine “efendimiz acemilik” demenin özgürlüğünü tercih ediyoruz. Henüz solmadan bir gülüşün elinden tutup, o güzel hayretler dükkanında ona huzur ısmarlamak istiyoruz. Biz çok şey istiyoruz. Çünkü çok, ilk olanın çocuğudur.
Şimdi sayfaları çevirin ve dalına radyo asılı bir portakal ağacının altında oturduğunuzu hayal edin. Orada birbirimizi bulacağız.
- Bekliyoruz. Gözlerinizi kapatın ve uyanın hadi. Birlikte tabir edelim bu dünyanın tuhaf işlerini. Faniliğin zamanı mükemmelleştiren mucizesine hayret edelim.
Mevsim geçişlerinde düşen yaprakların peşine düşelim. Şehre yeni kapılar açalım, ayrılıncaya dek hoşça kal diyelim birbirimize.
Bekliyoruz. İlkyaz sıcağı yüreğimizde birikirken.
İthaf
Cins bu sayısını, “o çocuğa” ithaf ediyor. Kırılan gururunun acısından kırılan kolununkini duymayan o muhacir çocuğa. Bir zorbadan başka bir zorbaya sürüklenen masumiyetine…
Ağlayamayacak kadar aç olan “o çocuğa” adıyoruz bu sayımızı. Yemen’in kara gözlü yetimlerine.
Ev geçindiren “o çocuğa” armağan ediyoruz 39. sayımızı. Soğuktan moraran ellerine, akşam ezanıyla oyundan değil işten eve dönen o kısacık ömrüne…
Babası ölmeden yetim kalan “o çocuğa” hediye ediyoruz Aralık ayını. Gurbetten dönüşlere, yol gözlemelere, kimse bakmıyorken üzülmelere…
O çocukları çok seviyoruz.