İlk bilim tarihçimiz: Salih Zeki Bey
Matematikçi, mühendis, astronom, fizikçi ve tarihçi… Bilim tarihçiliğimizin kurucu ismi. Matematikle başlayan yolculuğunu diğer disiplinlere duyduğu merakla taçlandırdı. Modern Osmanlı-Türk bilim ve düşüncesinin nadide isimlerinden biri oldu. 1864 yılında yoksul bir ailenin çocuğu olarak İstanbul’da dünyaya gelen büyük deha Salih Zeki Bey, çok küçük yaşlarda yetim kaldı. Bu sebeple hikayesi yalnızlıkla başlamış oldu.
On yaşında Darüşşafaka’ya kabul edildi ve buradaki eğitim hayatında, matematiğe olan ilgisinin hocaları tarafından keşfedilmesi, onun için bir dönüm noktası oldu. Darüşşafaka’yı birincilikle bitirdikten sonra, üç arkadaşıyla beraber, elektrik mühendisliği alanında eğitim görmek için Paris’e gitti. Salih Zeki, eğitim gördüğü Darüşşafaka’da olduğu gibi Paris’te de; girip çıktığı hemen her ortamda fen ilimlerine yönelik becerilerinden dolayı anında fark edilen bir ‘kafa’ydı. Nitekim o farklılık kendisine unvan verilmesine de sebep olmuştu.
Esas adı Salih olan Zeki Bey’e ‘zeki’ dedini, Paris’te hayli meşakkatli bir soruyu hemen çözmesi sebebiyle arkadaşları yakıştırdı. Adı böylece Salih Zeki olarak kaldı.Paris’teki eğitim yıllarında sadece matematikle değil, edebiyatla, sanatla, tarihle ve felsefeyle de ilgilendi. 1887’de tekrar İstanbul’a döndü, Posta ve Telgraf Nezâreti Fen Kalemi’nde mühendislik yapmaya başladı. Merakı, ilgisi ve enerjisiyle fildişi kulesinin dışında bir zekaydı, kendisini sadece mühendislikle sınırlamadı; Darüşşafaka ve Mekteb-i Mülkiye’de matematik, fizik ve astronomi dersleri de verdi. Ders kitapları hazırladı.
Tarihler 1889’u gösterdiğinde, yine onunla iç içe geçmesine oldukça alışık olduğumuz ‘ilk’ler silsilesine bir başka başarısını ekledi, bir Türk bilim adamı olarak yurt dışındaki ilk bilim tarihi çalışması şeklinde kayıtlara geçen, “Hint rakamları raporu” adlı makalesi yayımlandı. Nasreddin Tûsî, Gıyâseddin Cemşîd el-Kâşî ve Ali b. Velî b. Hamza el-Mağribî gibi isimleri; bu isimlerin çalışmalarını yazdığı makalelerle tanıttı. Batıda geçirdiği yıllarda, doğunun bilim tarihi yolculuğunu anlatmaya çalıştı. Çünkü ona göre doğudaki bilim tarihinin yolculuğu yeterince incelenmemişti, daha doğrusu göz ardı ediliyordu.
Salih Zeki Bey, astronomi ile ilgili de ciddi çalışmalar yapmıştı. Osmanlı’nın ikinci rasathanesi (Rasathane-i Amire), ilk rasathanesi olarak kabul edilen Takiyyuddin Rasid’in rasathanesinden tam dört yüz yıl sonra kurulmuştu.Salih Zeki Bey, başyapıtı mahiyetinde olan Asar-ı Bakiye adlı astronomi eserini bu gözlemevinin müdürlüğü esnasında edindiği tecrübeler ve yaptığı araştırmalar neticesinde yazmıştı. İstanbul Kütüphanelerindeki Orta çağ İslam eserlerini ve Avrupa’dan temin ettiği matematik ve astronomi tarihi kitaplarını inceleyerek astronomiye dair bilgisini daha da genişletti. Yine bu rasathanede takvim çalışmaları, güneş ve ay tutulmaları vb. hesaplamalar üzerinde çalıştı.
Öyle ki öğrenme tutkusu öğretme aşkına da yansımış, çalıştığı hemen her kurumdaki kariyerine paralel olarak öğrenci yetiştirmeye de gayret etmiş, doğudaki ve batıdaki kütüphaneleri, kitapları inceleyerek bizim ilim geleneğimizi yine bize ve tüm dünyaya tanıtmaya gayret etmişti. Büyük bir ilmi mirasın üstünde oturduğumuzu biliyordu; çalışma iştiyakı da tam bundan dolayıydı, amacı yok sayılan, üstü örtülen, göz ardı edilen bir birikimi başta bu milletin kendi evlatlarına ve daha sonra tüm cihana tanıtmaktı. Yaptığı çeviriler, yazdığı kitaplar, yetiştirdiği öğrencilerle bilim ve medeniyet tarihi yazınımıza büyük katkıları olan Salih Zeki Bey, birçok bakımdan ‘ilk’leri, tek bir bakımdan bakınca büyük bir birikimi akıtma çabasında bir deha.