İlim bir noktaydı cahiller çoğalttı
Kendi zamanını tam görmek istiyorsa insan ona uzaktan bakmalı zamanın önüne geçmeli¸ ya da üzerine çıkmalı. Günün içinde değil de üstünde ve önünde yaşamalı. Zamanı kendilerine uydurabilenler, üstün bir bilincin sahiplerinden başkaları değillerdir. Gerçek âşık¸ hâllerin emiridir; hâllere hâkimdir. O; hâle kapılıp kalmaz¸ hâle mahkûm olmaz. Nurlu parlak olan üstün varlığa kul¸ köle olur ki bu gerçek özgürlüğün ta kendisidir.
Geçmiş yüzyıllarda yaşayan insanların, hayatları, kültürleri ve inanışları tarihin konusunu oluşturdu. Kimi dondu kaldı özü bulamadı. Kimi kabuğunu kırdı gün yüzüne çıktı, kanatlanıp uçtu. Zamanın dışındaki zamansızlıktaki yazıyı görerek konuştu ve ışık oldu. Yaratılmış her şeyin vücuda gelmeden evvel “hilkat öncesi” olduğunu bildi. Her şeyin O’ndan çıktığını ve her şeyin O’na geri döneceğini bildi. Her şeyin başlangıcı “el-Evvel” ve her şeyin sonu “el-Âhir” in “O” olduğunu bildi.
Her şeyin O’ndan çıktığını ve her şeyin O’na geri döneceğini bildi. Her şeyin başlangıcı “el-Evvel” ve her şeyin sonu “el-Âhir” in “O” olduğunu bildi.
Zira Allah’ın kendini tanımlarken “ilk ve son, iç ve dış benim” hitabını duydu ve boşuna rehber olmadı. Hepimizin yaradılış sorunu ortak: Modern insanın varoluşsal temaları arasında geçen yükseliş sübjektif ve dünyevi olarak iki yönüyle çıkar karşımıza. Toplumsal olarak temel bir varoluş kaygımız, anlam bulma endişemiz var; esasında bu dış dünyaya yönelik bir bulma, tanıma değil bilakis kendimizi tanıma, bulma, özümüze erişebilme gayreti ve düşüncesidir. Bu buluş serüveni keşfin en büyüğü, anlamlısı, değerlisi, sırlısı, gizemlisi, kıymetlisi ve en derin olanı. Zira bir yönü kendinden yola çıkarak, diğer yönüyle kendini var edene ulaşıyor.
Zaman, yaratılmışlardandır diyebilir miyiz o vakit? Zamanın olabilmesi için her şeyden evvel bir yerden bir yere doğru bir hareketin olması lazım. Zaman süreyi ölçme birimidir. Bir hareket yoksa orada zamansızlık vardır. Zaman yoktur. Zaman içerisinde zamansızlığı yakalamaya bakmak değerli olan. Bunun için de ilk ivmeyi anlamlı kılmalı ve hareketi başlatmalı. Bu devrimin ta kendisi. Hem de en büyüğü. Kendini bulma hareketi yoksa insanda zamansızlık doğar. Donukluk ve hareketsizlik yedeğinde aşamama, geçememe, zorlayamama, keşfedememe, sırrını sıyırıp atamama, soyup çıkaramama, katı, durağan ve soğuk bir akıbetle karşılaşır. Tek bir andan ibaret midir zaman? “İlim bir noktadır, bu noktayı cahiller çoğalttı.“ diyor Hz. Ali. İlmin aslı birdir. Bunu bilene ârif denir. Çokluğun, çoğaltmanın, aslında bir tür kaynaktan uzaklaşma olduğunu bilmeyene câhil denir. Donar kalırsan cahil tasvirin olur. Hareketin olmalı, zihnin dumura uğramamalı. Serüveni başlatmalı yoksa akıbet çürümek… An da bir nokta mı yani? Dem bu demdir dem bu dem. An bu andır. Başka an yoktur.
Maddenin aslı ışıktır. Madde denilen şey aslında enerjidir. Madde yavaşlatılmış enerjidir. Yani maddeyi hızlandırırsanız enerji açığa çıkar. Peki, enerjinin aslı nedir? Enerji ışığın yavaşlatılmış hâlidir. Enerjiyi hızlandırırsanız ortaya ışık çıkar, nur çıkar. O zaman maddenin aslı nurdur, ışıktır. Kabuk sıyrılmaz ise öz bulunabilir mi? Sandık açılmaz ise hazine?.. Kendini keşfetmek için eylem başlamaz ise kaynağa ulaşılabilir mi? Allah evveli de bilir ahiri de bilir, geçmişi de bilir, geleceği de bilir derken ne anlıyorsun? Zamansızlık. Zamanın sahibi “O” dur. Zaman yaratılmış bir mahluktur. Zaman Allah, dehr, vakit “O”. Vaktin çocuğu zaten o anda doğan. Yani şu an yaptığımız.
- Bunalım çağının insanı gibi dönüşümler, değişimler içerisinde, hâlâ sükûna erememiş kişi. Hâlden hâle geçiyor. Hâlden hâle düşüyor. Derdi iyiye doğru dönüşmek olmalı. Dünle avunmak¸ yarının kaygısına gömülmek yerine içinde bulunduğu anı fırsat telakki etmeli oysa. Üç sır. Doğum öncesi, ölüm sonrası ve doğum ile ölüm arasında yaşadığı süreç.
Bunalım çağının insanı bu bunalımdan çıkmak istiyorsa önce kendini, sonra da üzerinde yaşadığı dünyayı ve evreni tanımalıdır. Bunun için harekete geçmeli. Donup kalmamalı. Enerjiyi ortaya çıkarmalı. İçindeki var olan enerjiyi hızlandırırsa ortaya ışık çıkar, nur çıkar. Aydınlanır, kabuğunu kırar, kendini keşfeder, kendinden, kendini var edeni yaratıcısını bulur. Bundan daha büyük zevk ve haz var mıdır? Bu gurbetin sona ermesi, parçanın bütünde yok olması, damlanın ummanda varlığını yitirmesidir. Bu gerçek bir bilinç aydınlanmasının tek ve yegâne yoludur.
Vakit kılıç gibi keskindir. Zamanın izafiliğini kabul eden insan, zaman kaydıyla kayıtlanmaz ve gerçek özgürlüğe kavuşur. Zaman bilincine sahip olan kazanır. Geçmiş ve gelecek zaman dervişin umurunda olmaz. Yani hâllere mağlubiyet yerine hâllerin sahibine katılmayı esas kabul eder. Temkin erbabı olmalı. Temkin sahibi bir inip bir çıkmaz. Sürekli ve yerleşik bir makama ulaşmak hareket ettiğinin ve kabuğu kırdığının delilidir. Yolda değildir¸ menzile varmış¸ oturacağı yere oturmuştur.
Bunun için hareket şarttır. Kendini bulma hareketi yoksa insanda zamansızlık doğar. Bu, menzile vardırmaz asla insanı… Temkinle kastedilen kula açılan ölümsüz gerçeğin perdelenmeden¸ hep parıldamasıdır. Kendi zamanını tam görmek istiyorsa insan ona uzaktan bakmalı¸ zamanın önüne geçmeli ¸ ya da üzerine çıkmalı. Günün içinde değil de üstünde ve önünde yaşamalı. Zamanı kendilerine uydurabilenler, üstün bir bilincin sahiplerinden başkaları değillerdir. O nedenle gerçek âşık¸ hâllerin emiridir; hâllere hâkimdir.
O; hâle kapılıp kalmaz¸ hâle mahkûm olmaz. Nurlu parlak olan üstün varlığa kul¸ köle olur ki bu gerçek özgürlüğün ta kendisidir. Anadolu’nun evliyaları günümüz dünyası için ilham kaynağı oldu. Onların bilgi birikimi birçok karanlığa ışık tuttu. Allah’ın iradesini ezelî kabul edip âlemin bu irade sebebiyle ve bu iradenin belirlediği zaman içinde meydana geldiğini idrak etmek için hareketi başlatmak gerek. Bu da bütün şartlanmışlıkların ötesine geçip yepyeni bir sayfa açmak ve ilk emir gibi okumak ile başlar.