İhtiyarlığa övgü
Sultan Murad'dan Fatih Sultan Mehmed'e nasihatler
Hikaye
Venedik balyosu Andrea Cascolo, ülkesi adına elçilik yapmak için Osmanlı’ya gelip Edirne’de Sultan Murad Han tarafından kabul edilirken, o sırada henüz şehzadeliği sırasındaki Fatih Sultan Mehmed’in babasına sorduğu birkaç soruya ve baba-oğulun konuşmasına şahitlik etmişti.
Cascolo, şahitlik ettiği bu tarihi anda Sultan’la Şehzade arasında gerçekleşen konuşmaları ve Sultan’ın şehzadeye nasihatlerini kendi diliyle kayıt altına almıştı. Elçilik görevi bitince ülkesine dönmüş ve dönerken de itinayla tuttuğu notları da yanında götürmüştü. Aradan çok uzun yıllar geçmiş, Cascolo vefat etmiş, kitap da ortadan kaybolmuştu. Andrea Cascolo’nun torunu Marino de Cavalli de tıpkı dedesi gibi ülkesi adına elçilik vazifesi yapan bir balyostur. Dedesinin ölümünden sonra bütün eşyaları kendisine kalınca, eşyaları arasında Batı diliyle yazılmış bu Sultan-Şehzade konuşmasını da bulmuştur.
“Der medh-i Pîrî” üst başlığıyla “İhtiyarlığa Övgü” adıyla çeşitli yayınevleri arasından yayınlanmıştır.
Bu tarihi konuşmanın ne denli kıymetli olduğunu anlayan Cavalli, bu nasihatnameyi, öncelikle Osmanlıların ve sonra dünyadaki tüm insanların istifadesine sunmak için İstanbul’a elçi olarak geldiğinde Tercüman Murad Bey’e tercüme ettirmiştir. Türkçe çevirisi tamamlandıktan sonra kitabı 1559’da devrin padişahı Kanuni Sultan Süleyman’a arz etmiştir. O günden bugüne Osmanlılar arasında da bilinen bu nasihatname, “Der medh-i Pîrî” üst başlığıyla “İhtiyarlığa Övgü” adıyla çeşitli yayınevleri arasından yayınlanmıştır. Bu odur. Hem kısmen yansıtabildiğimiz büyük Türkçe için hem de kıymetli nasihatler için…
Der Medh-i Piri
Âl-i Osman’dan Sultan Murad Han Hazretleri (Allah ondan razı olsun) Edirne’de olan tahtında iken, İstanbul’u feth iden Sultan Mehmed dahi yanında şehzade iken, bir gün, bağçenün içinde bile seyr idup gezerken Sultan Mehmed nagehan feth-i kelam idüp ayıttı ki: “Ey benüm devletlû Sultanum ve saadetlu babam! Mübarek hatır-ı şerifinize bî-huzurluk vaki olmazsa, bir sual eylerdüm ki, anlayup malumum olmasında gayetle arzum vardur.” Sultan Murad Hazretleri cevab buyurub ayıttılar ki: Ey benüm ciğer-kuşem oğul! Sualün nedür işideyüm. İnşaallah can-u gönülden cevab vireyüm dedikde… Fatih Sultan Mehmed de yaşı sekseni aşmış olmasına karşın, aklında ve sağlığında hiçbir ihtiyarlık alameti bulunmayan babasına, aklı ve sağlığı bu denli güçlü korumak için ne yapılması gerektiğine dair uzun bir soru sorar.
- Sultan Murad Han söze başlar: Ey benüm sevgilü oğlum! Bu senün sualün benüm gönlüme bir derecede mesrur ve bu arzuladuğun benüm canuma şol mertebede nur ve huzur virdi ki: Dillerle tabire ve kalemlerle tahrire gelmeye… Ki, Allah Teâla celle ve ala hazreti bunun gibi azim halün tecessüsin ilka eyleduği heman bulmasın; dahi hayırla müyesser kılacağıdur.
Ve benüm ümidüm muhkemdür ki: Eğer bu arzuladuğun nesneyi bilip, ma’lum idinüp nasihatümle amel eyledikten sonra, hem bu ömr-i azizüne ve hem ahiretüne dahi nice fevayid-i uzmalar hâsıl ola... İnşallah-ur-rahman...
Gençliği övüp de ihtiyarlığı yerme
İmdi bilgıl ki: Bu pirlik/ihtiyarlık âlemi, bahşedilen her ömrün âlemlerinin âlâsı ve evlasıdır ve kemalidür. Tamamlıkdur. Ve hem her ne türlü maslahat başlasan pirlikte tamam olur. Ve ol zamanda ettiği işden hoşnud olup leziz rahatlığa irer. Görmez misin ki güzel yetişmiş ve kemal ile olmuş üzüm dururken koruğu telezzüz içün yemeğe ihtiyar eyleyen ya divanedür ve gayet akılsuzdur. Ve hem zeytuni dahi yeşil iken ağaç üstünde, ham iken olmuş yerine yemeğe arzulayan, kemal mertebe delidür. Zira her nesnenün eyisine bakmak gerekdür. Nitekim koruğu sabredüp, ta üzüm olmayınca yemezler... Şunlar ki, gençliği öğüp, pirliği yererler, bunlar onlara benzerler...
Gençlik bir acayip nesnedir
Ey oğul! Eğer bu husustan söylemeli olsam ne diller ile takrire ve ne kalemler ile tahrire kabildir. Amma kim, bunu tahkik bilesin ki, gençlik dedikleri bir acayipten nesnedir. Ve yeğinlik dedikleri dahi acebden acebdir. Ve ol gençliğün zevk u safası heman bir gıcık uyuza benzer ki, tırnak urup kaşıduğu zamanda ziyade bir haz ider. Amma sonra gayet huzursuz olsa gerek. Zira tenlerinden bu denlü kan çıkup, etlerini paralayup, sonra nice merhemler gerek ki hâsıl ola. Ve az zevk midur bir pire ki bunca gazalarda ve eyülüklerde ve hayr u hasenatta kendüsini bula. Ve pirlik zamanında buna yetişmekde gayet ile nihayetsiz zevkdür...
Kuvvet iyidir ama akıl daha iyi
Kuvvetlu olmak eyüdür amma, kuvveti akılla kullanmak gerekdür. İmdi, her maslahatı akla danışıp pes andan sonra akıl caiz görürse silaha gideler. Anun içündür ki, bir padişah bir padişahun üzerine asker çekecek olsa, evvela, elçileşüp birbirine nameler yollayup yol ile ve makulle söyleşürler. Ve her birisi makul iş göricek bolay ki (inşallah ki) makulden ayrılmayalar dirler. Sonra birisi makule razı olmayıcak, andan sonra cenge binerler. Ve ol mahalde Hak Teâla makule razı olanı makule razı olmayanun üzerine galib getürür. Ve nass-ı şerifde dahi böyle varid olmışdur ki: “Zebun (düşkün) padişah bir galib padişahdan makulle barışıklık istese, yok dimeyeler.”
Ve bunda malum oldu ki, aklun tesiri kılıcın tesirinden artukdur (fazladır). İmdi cemi nesnelerde (her şeyde) böyledür ki, akıl yeğdür.
Ve hâliyâ, ey nice kimesneler yiğitlerüne ve kılıcına dayanup akıl kullandurmayup helak olmışlardur. Ve hâliyâ yeğrek değül mi idi kim dedem Yıldırım Sultan Bayezid Han mücerred kılıcına ve zur-ı bazuya dayanamayup aklı dahi kullanır olaydı Timurlenk vakıasına uğrar mıydı?
Kıymet sondadır
Ve hâliyâ, “itibar hatimeyedür” (sonadır) dirler insanın dahi gençliğinün ve yiğitliğinün ve reculiyyetinun (adamlığının) hatimesi pirlikdür.
İhtiyarlık ne hoş nesnedir
Gör imdi: Pirlik/ihtiyarlık ne hoş nesnedir. Zira her nesneyi tecrübe itmişdür, her nesneyi bilür, hem anlar. Ve hâliyâ, sen sanurdun ki gençlik pirlikden yiyrek (daha üstün) ola. Ve ben dahi bilürem ki, ol zevk ki gençler sürerler, pirler süremezler. Amma bundan ötürü pirliği yermek olmaz. Ve hâliyâ, bir kimesne ahir güz faslını, ‘yemişi olmaz’ diyu zemmetse, ya ‘kış faslı gibi değildür’ diyup yerse bu denlü sözler nâ-makuldür. Ve hâliyâ buncılayın nesneleri arzulayup şikâyet eylese suç kendünün; ol eyyamun (günlerin) değüldür. Zira her nesnenin mevsimü vardur. Her nesnenin müddeti ve hududu nice konuldıyısa onun üzerine yürür.
Az yiyip çok hareket et
Ve hâliyâ, ben iki nesneyi tecrübe idüp dururum ki fayidesi çok olmışdur. Ve beni pirliğe irişdürmişdür. (ulaştırmıştır) Biri budur ki: Az yemek yerüm. İkinci budur ki: Yedüğüm yemeği sindürmek içün eğer ahşam, eğer sabah, bir yerde durmayup gâh gezup gâh ata binerem. Sen dahi ey oğul, böyle itmekden geri durmayasun! Zira sen benüm oğlum olmağile ümidim var ki, senün dahi tabiatun benüm tabiatuma mutabık ola. Ve inşaallah-ur-rahman bu çok yaşamak sana dahi müyesser ola.
Evladına nasihat eyle
İmdi her kişiye lazım olan budur ki: Evladına nasihat eyleye. Ta ki, ol dahi eyülükler ile kendü namını saklayup her veçhile babasunun dahi namını saklaya. Ben babamdan nice hayırlu ve eyü nasihatler görüp dururam. Ben dahi sana feth-i kelamlar oldukça nasihatler itdüm. İmdi, ey oğul onatça fehm eyle ve bu sözlerümü unutma. İnşaallah benüm ömrüme yetişürsün. Dirliğinde dahi şen, şadumanlığile ve gönül hoşluğiyle ve sürur ile olsan gerekdür.
- Ve adaleti elden koma kim Allah Teâla adildür. Ta ki, sana nazar eyleye. Zira onun emriyle kulları üzerine seni eşref ilmişdur. Ve bunları kılup nasihatim tutıcak Allah’un emriyle vefat itdüğünde şübhesiz cennetlik olursın.
Dünyada üç tür insan vardır
Ve bil ki, dünyada üç dürlü âdem vardur: Biri budur ki: Akılları ve fikirleri eyüdür, ehl-i tedbirlerdür, hiçbir nâ-makullukleri yokdur. İkinci bunlardur ki: Kendülerinden böyle değüllerdür. Yolun eğrisin doğrusın bilmezler. Amma kim, nasihat kabul idup ve akıllular olup mutilerdur. Ve, işidüp kabul itdükieri nasihatle amel iderler. Üçünci budur ki: Ne kendüler bilürler ve ne eyü nasihati kabul iderler. Heman kendüleri istedüklerin iderler. Ve sanurlar ki, her nesneyi bilürler. Bunlar cümlesinden alçakdur. Sen bu üçünci cümleden olma.
İhtiyarlar ölüyor da gençler ölmüyor mu?
Pirlikden kaçan kimesneler, dört nesne içün kaçarlar. Evvela budur ki: Ecele yakın varduğı içün. İkinci bu ki: Kuvvetsiz olur. Üçünci bu ki: Zaafından ötürü sık sık şikeste (kırgın, kederli) olur. Dördüncü ki: Zevkden, safadan beri olur. Bunlar gerçi kim âdeme hoş gelmezler. Amma ki, na’hak yire (haksız yere) bunlardan ötürü ızdırab çekerler.
Zira kim, Allah Teâla ademoğlanını beher hâl gerü ölmek içün bu dünyaya göndermişdür. Ve bu ölüm gençlikde dahi ve pirlikde dahi vaki olur. Gençliğün ve pirliğün bunda hiç medhali yokdur. Kimse demez bunu ki: Pirler ölürler ve gençler ölmez… Belki hakikat nazar idicek, oğlancuklar ve yiğidcükler kocalardan dahi çok artuk ölürler. Faraza, bin oğlan ki doğar. Malum değüldür ki dört yüzü on beş yaşına değin irebileler. Yiğidler ve iri adamlar hod dahi koca olmadın kimi seferlerde ve kimi hazarlarda durmayup, ölüp gitmek üzerelerdür. Ve nice yirlerde imdi kocalardan gençler ölüme dahi yakınraklardur.
Dünya yalan dünyadır
Bu dünya hod bir meşekkat evidür. Devlet anun başına ki, bu dar-ı meşakkatden kurtulmak ümidi yakın olup ve tizcek kurtılup ol ahiretün bi-nihaye saadetlerine varıla. Ve anda zevk ve safalara mustağrak ola. Ve yakin i’tikadum vardur buna kim: Salih olanlar bu dar-ı fenadan göçüp, didüğüm saadetlere irüp ahiretün ol latif âlemlerin ve zevkin sürerler. Ve hiç şüphem yokdur. Ve bu itdüğüm itikadumda aldansam dahi kimse beni bu aldanduğumdan kurtarsun istemezem… Razıyam bu aldanduğuma…
Kabahat zamanın değil, insanındır
Dirler ki: Pirler, her vakit şikestedür. Ve buna cevab budur ki: Bunda ömrün suçı yokdur… Amma suç ademündür ki, ol pirliğe irişinceye dek perhizsüz dirilmişdür. Eğer yimekde ve eğer içmekde ve eğer cima’da ve eğer bunun gibi nesnelerde kendüsini çekerek tutmamışdur. Ve hâliyâ, bunlar ademün ebdanını şöyle zaif (savunmasız) iderler ki, dirlik zamanı yetişicek bu ten rüsvay ve melamet bulur. Ve bir tene müteveccih olur ki, ol ten ol pirliğe hürmet itmeğe kadir değildür.