'Hüzün asla sona ermeyecek' Van Gogh

Van Gogh için çağımızın en büyük ressamı desek kimseye haksızlık etmiş olmayız muhtemelen.
Van Gogh için çağımızın en büyük ressamı desek kimseye haksızlık etmiş olmayız muhtemelen.

27 yaşında resme başlayıp 37 yaşında ölen ve resim yapabildiği bu 10 yıllık zaman zarfında sanat tarihine hem de bir dönüm noktası olarak adını yazdırabilen bir adamdan söz ediyoruz.

Bilinmenin önündeki en büyük engelin çok tanınmak olduğunu söylemeliyiz. 21. yüzyılda onun başına gelen de bundan başka bir şey değil. Çağımızın en büyük ressamı desek kimseye haksızlık etmiş olmayız muhtemelen. Ancak yine de “çağımızın en çok beğenilen ressamı” demeliyiz belki de. Fakat o yok, sadece renkleri var. Onu görmüyor, sadece renkleri görüyoruz.

Efsaneyi doğuran şey şöhret. Daha büyük bir anlama hizmet etmiyorsa sadece felaket. Şöhretin en net sonucu, sahibini görünmez kılmasıdır. Efsane, söyleyenin ihtiyacını karşılar. Söylenene dair içerik sunmaz. Sunsa da bu önemli değildir. Önemli olan, görenin gördüğüdür; görülenin gösterdiği değil. İşte tam burada soru şudur: Bir biyografiye nereden başlanır? Bir hikâye neresinden tutulur?

Hayatta iken satılan tek tablosu, Kırmızı Üzüm Bağı’ydı.
Hayatta iken satılan tek tablosu, Kırmızı Üzüm Bağı’ydı.

Yaşarken farkında olmasa da çağının sanat anlayışını alt üst edecek ve belki gerçek anlamda modern resmin doğum sancılarını ilan edecek bir adamdı o. Meşgul olduğu süre zarfında resimden başka hiç bir şey düşünmeyen, kısa ömrüne iki binin üzerinde çalışma sığdıran bir adam. Nâzım’a da merhaba diyelim;

Renkleri yemiş gibi yiyen bir adam

27 yaşında resme başlayıp 37 yaşında ölen ve resim yapabildiği bu 10 yıllık zaman zarfında sanat tarihine hem de bir dönüm noktası olarak adını yazdırabilen bir adamdan söz ediyoruz. 1853 yılında bugünkü Hollanda’da bir köy papazının oğlu olarak dünyaya geliyor. Okula gönderiliyor, ama kafası dersleri hiç almıyor. Gayet başarısız bir çocuk olarak babası tarafından daha yeni kurulmuş olan Goupil Sanat Galerisi’nde satış elemanı olarak işe veriliyor.

"Saintes-Maries Sahilinde Balıkçı Kayıkları" adlı resim, Haziran 1888.
"Saintes-Maries Sahilinde Balıkçı Kayıkları" adlı resim, Haziran 1888.

Burada sevdiği dünyanın bir parçası olmuştu en azından. 20 yaşına gelmişti ve 1873’te galerinin Londra şubesinde çalışmaya başladı. İki yıl sonra sevdiği kızdan “hayır” cevabını alınca Londra’dan kaçtı ve çalıştığı galerinin Paris şubesine geçti. Fakat burada da çok tutunamadı. Tablolar üzerine müşterilerle girdiği tartışmalar, işinden olmasına yol açtı. Uzun bir zaman avarelik ettikten sonra bir sürü işe girip çıktı. Ölüm döşeğinde bahsedeceği o “sefalet”in tam dibini bulmuştu ki imdadına kardeşi yetişti.

  • Kardeşi Teo, gelip onu içine düştüğü yoksulluktan kurtarıp Brüksel’e geri götürdü. Burada önce resim dersleri aldı. Resme olan yatkınlığını fark eden kardeşi Teo, onu maddi olarak desteklemekten geri durmadı.

Sonra Van Gogh, Etten’e yerleşmiş olan ailesinin yanına döndü ve burada bir kıza daha âşık olup bir kez daha “hayır” cevabını aldı. Bir süre daha serserilik etti. Sonra bir başka kıza âşık oldu. Bu kez kızdan duyduğu cevap “evet”ti; fakat bu kez de “hayır” cevabını kendi ailesinden duydu. Bunun üzerine kız intihara kalkıştı… Kız ölmedi, ama Van Gogh orada öldü muhtemelen.

Bugün tüm dünyada Yıldızlı Gece’nin ressamı olarak tanıyoruz onu.
Bugün tüm dünyada Yıldızlı Gece’nin ressamı olarak tanıyoruz onu.

Gitmek fikrini yeniden bir çözüm olarak önüne aldı. 1886 yılında Teo’nun da yaşadığı Paris’e taşındı. Kardeşi, resimle meşgul olması için gerekli bütün imkânı ona sağladı. Resim dersleri aldı, ressamlarla tanıştı, resimle uğraştı. Hayatını başka hiçbir şeye yer bırakmaksızın renklerin dünyasına vermişti. Sonra Akdeniz’in lacivertiyle tanışacağı ve en iyi resimlerini yapacağı Güney Fransa’ya taşındı. Dengesizliği sürüyordu fakat. Kendisini ziyarete gelen bir ressam arkadaşının boğazını kesmeye çalıştı önce. Başaramadı. Arkadaşı kaçtı. O da kendi kulağının bir parçasını kesip, götürüp yeni tanıştığı bir kıza verdi.

Artık hastaneye yatırılması gerekiyordu ki kardeşi Paris’ten bunun için geldi. Bir süre tedavi gördü. Sonra hastaneden çıkıp Paris’e, kardeşinin yanına geri döndü. 1890 yılında, Auvers’te bir tarlada resim yaparken daha önceden tedarik ettiği tabancasıyla kendi karnına ateş etti. Bu intihar girişimi, iki gün sonra başarıya ulaşacak ve 29 Temmuz 1890 günü bu acayip ressamın dünya hayatına son verecekti.

Van Gogh'un ilk büyük işi "Patates Yiyenler" tablosu.
Van Gogh'un ilk büyük işi "Patates Yiyenler" tablosu.

Resimden hiç anlamayanlar için bile resme ilgi doğuracak bir tuhaflıktır Van Gogh. Adını duyurduğu ilk resmini 32 yaşındayken 1885 yılında yaptı. Patates Yiyenler adlı bu tablo, Hollanda’da bir müzayede evinin vitrininde sergilendi, fakat satılmadı elbette. Hayatta iken satılan tek tablosu, Kırmızı Üzüm Bağı’ydı. Her ne kadar ilk büyük işi Patates Yiyenler olsa da bugün tüm dünyada Yıldızlı Gece’nin ressamı olarak tanıyoruz onu.

Ölürken kardeşine söylediği o son sözü, farklı anlatılageliyor. “Hüzün asla sona ermeyecek” dediği rivayet edildiği gibi, son sözünün “Sefalet asla sona ermeyecek” şeklinde olduğu da kaydedilmiş. Her ikisi de karşılıyor aslında durumunu. Ama onu üzenin, sefaletten çok hüzün olduğunu söyleyebiliriz; çünkü günlük hayatını kardeşinin -hiç de yüksünmeden- karşıladığını biliyoruz. O durumda olmaya mı kırılıyordu, yoksa “renkleri yemiş yer gibi” yiyemiyor olmasına mı, bunu asla bilemeyeceğiz.