Hâtır-ı perîşânıma uğrayanlar

1642 senesinde Urfa'da doğan Şair Yusuf Nâbi eserlerinin çoğunu Halep'te geçirdiği 25 yılda kaleme almıştır.
1642 senesinde Urfa'da doğan Şair Yusuf Nâbi eserlerinin çoğunu Halep'te geçirdiği 25 yılda kaleme almıştır.

“Eğer aşkı aldıysan, akıl ve can verdiğini hesap etme; kârlısın sonuç olarak” diyor Behiştî namlı şairimiz. Behiştî cennetlik demek olur. Ustası takma isim olarak bunu münasip görmüş.

Nakd-i aşk aldınsa akl u câna aldandım deme

Verdiğin cevherleri ko ettiğin bâzârı gör

“Eğer aşkı aldıysan, akıl ve can verdiğini hesap etme; kârlısın sonuç olarak” diyor Behiştî namlı şairimiz. Behiştî cennetlik demek olur. Ustası takma isim olarak bunu münasip görmüş. O da;

Mahlâs dedi bana bir pâk-meşreb

Mahşerde onu utandırma Yâ Rab demiş.

Onlarla (şairlerimizle) arası iyi olunca insanın neşesi eksik olmuyor. Akla hayâle gelmedik örnekler mi istersiniz, şaşırtıcı yaklaşımlar mı.


Üslûba bakar mısınız; “bana cennetlik diyen ustam güzel bir insandır ey Rabbim, sözü yerde kalmasın ne olur” Bizimkilerin en ciddi ve ağır meselelerde bile mizaha varan bir usul içinde meramı ortaya koyuvermeleri bir alem.

Bir örnek daha buyurun, Nâbî’den:

Kimdir bizi men’ eyleyecek bağ-ı cinândan

Mevrûs-i pederdir gireriz hâne bizimdir

Edilir lâf değil; “Cennete girmeme engel çıkacağını sanmam, babam Hazreti Adem’den mirastır bize.”

Tabii, Nâbî gibi büyük ustanın lâkaydî içinde olduğu sanılmamalı; zira:

Ey Behişt etmedesin Dûzah’a nâziş ammâ

Gâlibâ senden anun tâlibi bisyârcadır diyen de O’dur ve şu anlama gelmektedir (Heyhat! Türkçe’den Türkçe’ye tercüme ihtiyacı var): “Ey Cennet! Cehenneme karşı öğünür gibisin (haklı olarak) ama, galiba onun müşterisi senden fazla.”

Onlarla (şairlerimizle) arası iyi olunca insanın neşesi eksik olmuyor. Akla hayâle gelmedik örnekler mi istersiniz, şaşırtıcı yaklaşımlar mı. Bazen (İşte budur!) dedirtir size, bazen gençlerin sevdiği üzere (WAW) dersiniz yüksek sesle. Bazen gözlerinizin dolduğu olur çaktırmadan, bazen de “böyle şairleri olan millet evelallah her derdin üstesinden gelir” diye düşünürsünüz.

Hayati İnanç "her türk erkeği günde usta işi bir gazel okumalıdır ve her türk erkeğinin ezberinde 10 beyt yer almalıdır" diyor.
Hayati İnanç "her türk erkeği günde usta işi bir gazel okumalıdır ve her türk erkeğinin ezberinde 10 beyt yer almalıdır" diyor.

Sadeliği öğütleyecek şair, bakın bunu nasıl yapıyor:

Behredâr olur ni’amdan zîneti terk eyleyen

Nahl olunca bî-şükûfe bâr kendin gösterir Yanisi şu: (Süslerinden arınıp sadeleşince nimete kavuşursun ancak. Bak ağacın dalları çiçeklerini dökmeden meyve ile dolmuyor.)

Hele bakın Nâbî merhûm nasıl kıvılcım çaktırıyor zihinlerde:

Siper olmakdan özge âteş-i dil-sûz-ı kandîle

Nedir sûdı bilinse revgân âb üzere tefevvukdan

Yağ gibi üste çıkanlar biraz sinir bozar ya; “dikkat et” diyor Üstad, “yağ suyun üstüne çıkıyor ama yanmaktan başka kârı var mı.” Ağır olmak iyidir yani.

Olsa halkın rızkı hâsıl verzîş-i tedbîrden

Kûdekân-ı bî-zebân mahrûm olurdu şîrden

  • (Rızık güç kuvvet ve gayrete bağlı olsaydı, ağzı-dili söylemez kundak bebesi ana sütüne kavuşmazdı).

İlk defa Urfa’dan İstanbul’a geldiğinde Nâbî merhum şairler meclisinde köylü emmi muamelesi görüyor. Meclistekiler kendisini kırmadan haddini bildirmek üzere Sadi Şirazi’nin Gülistan adlı eserinden sırayla beytler okuyorlar. Nâbî kendisine sıra gelince okuyamayıp mahcup olacaktır hesapça ve usulca uzaklaşacaktır. Fakat Nabi şu beytini bir yudum kahve eşliğinde inşad eder ve hâzırûn özür dilerler kendisinden:

Dutup ke’sin kenârından nezâket birle höppürdet

Desinler kahve içmekde bu emmî amma mâhir hâ!

(Kadehin kenarından nezaketle tutup öyle bir iç ki kahveyi, görenler bu işi ne kadar da iyi bilirmiş bu emmi desinler).

Ömrü boyunca hürmet görmüştür şairimiz. Şiirden anlayanlar bir Nâbî okulundan bahsederler. Onun gibi söylemek hep arzulanmıştır.

Bir de Vanlı Dürrî’den bahsetmek geldi içimden. Vezir kendisi. Yek-Çeşme Dürrî derlermiş, bir gözü görmediğinden. Sultan bir gün soruyor kendisine “ne oldu o gözüne?” diye. “Size bakarken aralarında harp çıktı efendim biri şehit oldu” diye cevap verince, Sultan der ki: “Ölen şehit olduğuna göre kalan göz kâfir olmalı; kâfir gözle mi bakmaktasın şimdi bize?” Zeki insana iltifat etmek de zor. İşte Dürrî’den bir beyt:

Bir âh-ı sehergâha bakar ukde-i derûn

Nitekim küşâdı goncaya bâd-ı seher verir

“İçindeki o düğümü ancak seher vaktinin (âh)ı ile çözebilirsin. Nitekim o tatlı yel ile gonca açılır da gül olur.”

Seher vakitlerinizde âh ederken bizi de hatırlar mısınız?