Hey imam! Sen adamım! Abdullah Harun

ab hr
ab hr

1

Dünyanın en çok dil konuşulan ülkelerinin başında geliyor. Hatta Hindistan’tan sonra en çok dil konuşulan ikinci ülke. Onlarca dil var. Eğer Rusya hepsini tek tek ortadan kaldırmasaydı Kafkasya’da da çok dil konuşuluyordu bugün. Ama konu bu değil. Konu: Güney Afrika Cumhuriyeti. Ümit Burnu’nu da içine alan Afrika kıtasının en güneyindeki kıtanın en büyük ülkelerinden biri. 60 milyona yakın nüfusu var. Yüzde doksanı siyah, kalanı renkli, beyaz ya da Asyalı falan. Büyük çoğunluğu Hristiyan. Vatikan’a ya da Luther’e bağlı değil ama. Büyük çoğunluğu başka mezheplerden. İkinci en büyük nüfusu, Müslümanlar oluşturuyor ülkede. Müslümanların buradaki geçmişi 1764 yılına kadar uzanıyor aslında. Endonezya’dan siyasi mahkûm olarak, Flemenk kafirince bölgeye getirilen Şeyh Yusuf, bir köleden çok tebliğci olarak faaliyet gösteriyor burada. Ve İslam yayılıyor.

2

Konu Afrika olduğu için hikaye elbette Batılılarla başlıyor. Önce Portakal kafiri musallat oluyor ülkeye. Almanlar geri durur mu? Sonra sömürü, sonra kıyım. Sömürü ve katliamın olduğu her yerin olmazsa olmazı İngiliz kafiri de bölgenin özellikle 20. yüzyılına tasallut ediyor. Altın ve elmas madenleri İngiliz’in iştahını kabartıyor. Çalıyorlar ülkenin her şeyini. İkinci dünya savaşı sonrasında İngilizler bedenen çekiliyor bölgeden. Ama girdikleri yerlerden çıkarken kurdukları her yapı gibi, kaos ve fitne ekip çıkıyorlar. Kolonilerle gelen beyazların, ki sayıları yüzde dörde tekabül ediyor, hakim oldukları ve siyahlara baskı kurdukları bir siyasi yapı hediye ediyorlar. Uzaktan sömürmek için... Yüz yıl, kan ve kaosla geçiyor.

3

1960’lı yıllarda Afrika’nın geri kalanına nazaran Güney Afrika Cumhuriyeti gelişiyor. Bütün refahtan sadece ülkenin çok çok küçük bir azınlığını oluşturan beyazlar faydalanıyor. Eğitim ve ücret dağılımı da öyle. Siyahlar, yerliler ve Müslümanlar ikinci bile değil, üçüncü sınıf insan. İngilizlerin bıraktığı Apartheid politikaları, beyazlar dışındaki bütün herkese yoğun baskı oluşturuyor. Irk ayrımcılığı, yasalarla güvence altına alınmış. Tam bir cinnet ülkesi. Ufak bir azınlık olan beyazlar dışında herkes zulüm altında. Müslümanların da ‘renkliler’ kategorisinde ötekileştirilip insan sayılmadığı bir dünya. Ülkenin yüzde doksanını oluşturan siyahların, köle olarak getirilen Asya kökenlilerin, Müslümanların sesinin çok da çıkmadığı bir dünya. Batılıların desteklediği bir avuç beyaz, her şeyin sahibi. İşte İmam, tam da böyle bir dünyaya doğuyor.

4

Güney Afrika’da yasalarla yürütülen ırkçı politikalara (Apartheid) 1800’lü yılların ortalarından itibaren Müslümanların itirazları yükseliyor. Hastane ve Mezarlık ayaklanmaları tarihe geçen en güçlü itirazlar. İlki Müslümanlar hastanelere kabul edilmeyince, ikincisi en büyük İslam mezarlığı kapatılmak istenince ortaya çıkıyor. Bu iki örnek meselenin boyutlarını görmemiz içindi. İmam’a kadar Müslümanların itirazları sadece tek tek uygulamaların kendisine yönelirken, İmam; topyekun Apartheid politikalarına karşı itiraz etmenin fitilini ateşliyor: Irkçılığa karşı çık! Herkes adına ve topyekun. Ve İmam, ‘birlikte yaşama kültürü’ diye ağızlarda gevelenen şeyin hakikatini bizzat yaşayarak gösteriyor. Önemi burada. Ama önce İmam kimdir, ona bakmak gerekir

5

İmam Abdullah Harun, Malay kökenli bir Müslüman. 1923’de Güney Afrika Cumhuriyeti’nin bugün parlamento başkenti olarak bilinen en büyük şehri olan Cape Twon’da dünyaya geldi. Henüz birkaç aylık bebekken annesini kaybetti. Halasının yanında ve himayesinde büyüdü. Halasıyla birlikte üç kez Hacca gitme fırsatı buldu, ilkinde 8 yaşındaydı. 14 yaşında hafızlığını tamamladı. İyi düzeyde Arapça öğrendi. İki isimden etkilendi: Şeyh İsmail ve Şeyh Abdurrahman. Güney Afrika’da Müslümanların üçüncü nesline mensup olan Harun, Şeyh Yusuf’tan sonra Müslüman topluluğun en önemli ismi olacaktı. Bunu henüz kimse bilmiyordu ancak. İlk gençliğinden itibaren etrafındaki gençlere ağabeylik yaptı ve çevresindeki herkesin iyi eğitim alması için dernekler kurdu. Özellikle yoksullar için öncülük ettiği yardım kuruluşları, Güney Afrika’daki Hristiyan-Müslüman herkesin sevgi ve takdirini kazanmasına sebep oldu.

6

Eğitimini tamamladıktan sonra henüz genç sayılabilecek bir yaşta, 1955 yılında Cleremont Camii’ne imam olarak seçildi. Camide başlattığı tefsir dersleri, özellikle genç kuşakların büyük ilgisiyle karşılaştı. Cemaat tarafından ‘acaba yapabilir mi’ tereddütleriyle imam seçilen Harun, imamlığının henüz üçüncü yılında müthiş aktif bir cemaat oluşturmayı başarmıştı bile. Cemaati ile cami dışında da organizasyonlar kurmuş, özellikle genç cemaatle düzenlediği pikniklerde yoksullar için oluşturduğu fonla, Güney Afrika’daki bütün Müslümanların lideri konumuna ulaşmıştı. Eğitim, imam’ın gençliğinden beri dilinden düşürmediği ilk meseleydi. Kadınlar ve gençler için araştırma ve eğitim merkezleri açtı. Hele gençlerle kurduğu okuma gruplarını görmeliydiniz. Ülkenin tek Müslüman gazetesi olan Muslim News’in editörlük görevini de yürütüyordu. Tüm bunlar için para almıyor, babasının küçük bakkal dükkanını işleterek geçimini sağlıyordu.

7

İmamdı. Ama zihninizde canlandırdığınız hakim imajı unutun. Müthiş bir adamdı. Hristiyan gençlerin yanından geçerken, hepsinin tek tek dönüp “Hey İmam! Selam adamım” dediği bir imam. Sadece Müslümanların değil, Hristiyanların, diğer melezlerin ve yerlilerin de müthiş saygı ve sevgisini kazanmış, çevresindeki herkesin ahlakından ve nezaketinden emin olduğu bir adam. Şık giyinen, sinemayla ve sporla yakından ilgili, entelektüel bir adam. Tefsir derslerinde, filmlerden örnekler veren bir adam. Genç yaşlarında yaptığı Hacc ziyaretleri, dünya Müslümanlarını tanımasını ve daha geniş bir bakış açısı kazanmasını sağlamıştı. Yıllar sonra Mandela, kurduğu “Filistin özgür olmadan, bizim özgürlük mücadelemiz tamamlanmayacaktır” cümlesini elbette ondan öğrenmişti.

8

1961 yılında Batıların bıraktığı ırkçı hükümet, ülkenin yüzde doksanını oluşturan siyahları yok sayarak yeni anayasa çıkardı. Anayasaya karşı siyahların yükselttiği itiraza, cami kürsüsünden destek veren Abdullah Harun, yapılan genel grev çağrısına da Müslümanları üç gün oruç tutmaya davet ederek katıldı. Sinekleri öldürmek değil, bataklığı kurutmak gerektiğine inanan İmam, kendini siyasi mücadalenin içinde buldu. Vaazlarında Irk ayrımı siyaseti olan Apartheid politikalarını şiddetle eleştirdi. Üyesi olmamasına rağmen Afrika Ulusal Kongresi’ne destek verdi. Müslümanları, ırkçı rejime karşı örgütlemek için yeni teşkilatların kurulmasına bizzat öncülük etti. Irkçı yönetime karşı kurulan ANC ve PAC kongrelerinin liderleriyle görüştü.

9

Hangi dinden, mezhepten ve çevreden olursa olsun siyasi mahkumların ailelerine yardım etme işine girişti. Apartheid politikalarının baskısından yurt dışına çıkmak zorunda kalan PAC üyeleriyle, yurt dışında da görüşen Harun, kimden gelir ve kime karşı olursa olsun adaletin ve hakikatin yanında saf tuttu. Canı pahasına. Çok geçmeden ırkçı rejimin polis takibatına maruz kalacaktı. Son kez Hacc’a gittiğinde oradan Mısır’a geçti ve bazı Müslüman liderlerle görüştü. Oradan PAC üyeleriyle görüşmek için Londra’ya gitti. Dostları, ülkeye geri dönmemesini istediler, tutuklanacağını söylediler. “Cemaatin bana ihtiyacı var” dedi. Ülkeye dönüşünden kısa bir süre sonra bazı şüpheler üzerine sorgulanmak üzere 28 Mayıs 1969 günü gözaltına alındı.

10

Üzgün değilim. Hikaye burada bitiyor aslında. Çünkü İmam’dan bir daha hiç haber alınamadı. Hücrede aylarca işkence gördü. Kaburgası kırıldı. Yüz otuz sekiz gün boyunca ailesinden kimseyle görüştürülmedi. Küfür, hakaret, zulüm. Günlerce aç bırakıldı. İşkenceden dolayı 27 Ekim 1969 günü ebedi özgürlüğüne kavuştu. Bir daha asla sıkıntı yaşamayacağı, bir daha asla kimsenin canını acıtamayacağı o sonsuz ülkeye gitti. Irkçı rejim, İmam Abdullah Harun’un, merdivenlerden düşerek öldüğünü söyledi. Şehit İmam’ın cenazesi, 29 Eylül Pazartesi günü Güney Afrika’nın o güne kadar gördüğü en kalabalık cenaze merasimiyle defnedildi. Bir hafta sonra, bu şık Müslüman’ı, bu ahlak ve merhamet abidesi efsane imamı anmak için 6 Ekim’de ülkenin en büyük katedrali St. Paul’de, binlerce kişinin katılımıyla bir anma töreni daha düzenlendi. Diplomatlar ve yurt dışından gelen misafirlerin katılımıyla düzenlenen törende bütün ırklardan insanlar hazır bulundu. Ülkenin en büyük Hristiyan kilisesinde ilk defa bir Müslüman’ı anmak için Kur’an okundu. İmam, şehit oldu ancak çabası amacına ulaştı. Güney Afrika Cumhuriyeti’nde bugün Müslüman azınlık saygın yerini koruyor ve ırkçılık sona erdirildi. İmamsa, bu yüzyılda gerçek bir Müslüman nasıl olur sorusunun cevabını vererek rabbine kavuştu.