Her yangından arta kalan gerçek şey
Bu sıcaklıkta. Bir serinlik miyiz? Bir nefesiz ama hâlâ sıcağız. Yani dünyadayız. Karada kapkarada bekliyoruz. "Her yangından arta kalan gerçek şey"in bekçisiyiz. Ya savaş bittiyse ve unutulduysak? Bunun güzelliğindeyiz. Her günü koltuğumuzun altında bir somunla bitiriyoruz. Her günü koltuğumuzun altında bir somunla bitirmeyi seviyoruz.
İşler sarpa sardığında işler değil de kişiler konuşulur. İşler başarılı bir şekilde yapıldığında da yine kişiler konuşulur. Ya bir öfke ya bir umut ya bir özlem ya bir unut... İşte bu yüzden bu başlangıçların ayında yeniden meydana geliyoruz. Sıfıra iniyoruz. O güzel rakama. Kendimizi ve çevremizi görüyoruz. 6 Ağustos Hicri yılbaşımız gelmeden, etkili yakınlarımızı yakıp yıla zinde başlıyoruz. Yeni bir Ağustos'u karşılamaya çalışıyoruz. Sıcaklığı çalışıyoruz. Birbirimizi. Yaşadığımız şeyler bizi bir Edip Cansever şiirine bırakıyor. Nasıl karşılıyordu Ağustos'u Cansever? "Başka değil, yokluğu görmek için / Kirli ağustos! göz kapaklarımı da yaktım sonunda." Hem Karacaoğlan'ın hem de miladi 2021 yılını yaşayan bizlerin gördüğü ve şiir söylediği, kuzuların melediği ormanları yaktılar. İhmal ve ihanet... O ağacı Karacaoğlan da gördü. Bizler de gördük. Ortaklığımızı alan, kurdu kuşu nefessiz bırakan, eytam bilmez bu yüzden Türkçe de bilmez bu teröristlerin, dileriz dünyadan silinmesine de şahitlik ederiz. Ve dileriz bizim vesilemizle olur.
Her şey bir yerde kişilere gelir. Ne kadar anlaşamasak da insan ancak bir başka insanla mahirdir. Bir virüsü yenmek için bile birlik olmak zorunda kalırız. Adına da toplumsal bağışıklık deriz. Yalnızlık daimdir ve içimizdedir. Ama dışımız; eşlidir, dostludur, ehibbalıdır. "Yüzyılı anlamak için 100 İsim" listemize işte buradan bakıyoruz. Yalnız değiliz, yalnız değildik ve olmayacağız. Size misafirler getirdik; huysuz, huylu, iyi, kötü, azimli, rüyalı, gerçekli. 100 yılı anlamak için 100 isim dedik adına. Her liste gibi eksik. İşte bütün bu yapıp ettiklerimiz nedir? Kitaplar, sözler, yazılar... Bunun cevabını bulsak, ellerimizle birbirimize dağıtırdık. İnsan önce elleriyle dağıtmayı sever güzelliği. Biz de "Edebiyat Ne İşe Yarar" üzerinden Rita Felski ile geldik aranıza. Bir cevap için değil. O mükemmel soru için elbette.
Peki her şey böyle miydi? Bir şeyi almakla, ona bürünmek arasında mıydı her şey? Bu sorunun peşinden Ömer Baykar'a çıktı yolumuz. İstanbul'u, adab-ı muaşereti, şıklığı konuştuk. Keşif kavramının sadece manevi ilimlerde değil, hayatımızın her aşamasında, âşık olmada, giyinmede, bir mahallenin raconunda bile bulduk. Size geldik. Bu sıcaklıkta. Bir serinlik miyiz? Bir nefesiz ama hâlâ sıcağız. Yani dünyadayız. Karada kapkarada bekliyoruz. "Her yangından arta kalan gerçek şey"in bekçisiyiz. Ya savaş bittiyse ve unutulduysak? Bunun güzelliğindeyiz. Her günü koltuğumuzun altında bir somunla bitiriyoruz. Her günü koltuğumuzun altında bir somunla bitirmeyi seviyoruz.