Her şey ses oluyordu sanki O’nu zikrettiğinde

Her şey ses oluyordu sanki O’nu zikrettiğinde
Her şey ses oluyordu sanki O’nu zikrettiğinde

Herkes merak eder bir postnişinin hikâyesini. Davudi bir ses mi yankılanmıştı bir yerlerden yahut babası evliya mıydı? Ne oldu da postnişin oldu? Ne vardı hikâyesinde bizde olmayan? Kıskanırız da biraz onu yahut paylaşamayız diğerleriyle. İmanın insanlaşmış o haletiyle. Oysa cevap hem basit hem zordur. Bizden daha çok Allah’a iman eden yahut Efendimiz’i daha çok seven kimse, nasip ona akacaktır. Belki de hikâyenin hiçbir kısmı böyle değildir. Her şey rüyadır belki de…

Aslen Rumelili bir ailenin en küçük çocuğu olarak, emniyet âmiri olan babasının görev yaptığı Urfa'da dünyaya geldi. Babasının görevi nedeniyle sık sık şehir değiştirdiler. “Her bir kardeşim farklı bir şehirde doğmuş.” diye ekliyor. Onun payına da ses güzelliğiyle ün yapmış bir şehir olan Urfa düşüyor işte. Karamürsel’de geçen çocukluğu için şunları da ekliyor: “Baktılar bana bundan mühendis olmaz, dediler. Ağustos böceği gibi ötüp duruyor, dediler.” Sese olan kabiliyetinden ötürü ablasının teşvikiyle konservatuara kaydoluyor. Ardından da Üsküdar Musiki Cemiyeti’ne. 18 yaşında bugüne devam edecek olan sahne devri de başlıyor.

O sesin yalnızca dünyalı tarafıyla kalmadı. Rahmani tarafına da gönül verdi, o ne verdiyse Allah da verdiği şeyle kuvvetlendirdi. 17 yaşındayken Üsküdar Musiki Cemiyeti’nde Ömer Tuğrul İnançer hazretleriyle tanışıp, ahbap oldu. Ömer Tuğrul Efendi de henüz 21 yaşında… 1974 yılında Ramazan ayında, Ömer Tuğrul İnançer Efendi, Ahmet Özhan’a “Gel seni bu akşam bir yere teravihe götüreyim.” diyor. Kendisi o anısını anlatırken: “O gün tekkeye girdim, hâlâ da şükür buradayım.” diye ekliyor.

Ahmet Özhan Efendi’nin intisap ettiği günler, büyük isimlerin zikrettiği günlerdi. Bir yanda Muzaffer Ozak Efendi, diğer yanda Safer Dal Efendi, yanında Ömer Tuğrul İnançer… Ahmet Özhan Efendi’yi dinlerken sanki bir yandan onların İstanbuli üslubunu da duyarız. Sakin, müsekkin, huzurlu bir versiyonda.

Ömer Tuğrul İnançer’in müdürlüğünü kendisinin sanat yönetmenliğini yaptığı İstanbul Tarihi Türk Müziği Topluluğu’nda görev aldı. Aynı zamanda 1980 yılından beri Mevlânâ Celâleddîn-î Rûmî'yi anmak için Konya'da gerçekleştirilen Şeb-î Arûs törenlerine de solist olarak görev yapıyor.

Sayın okuyucu genelde ahirete göçmüş isimlerden bahsediyoruz burada. Ahmet Özhan Efendi ise hâlâ aramızda. Bir tarihle, bir imanla, bir güzel ahlakla karşı karşıyayız hâlâ. Kıymetini bilelim. Genel bir uyarıyla: “Ölen hayvan imiş, âşıklar ölmez…”

Yorumunuzu yazın, tartışmaya katılın!

YORUMLAR
Sırala :

Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım