Her maktul katilinin yüzünü kendi yüzünde gösterir
“Anneler erken, babalar ölüme yakın sevilir.” diye bir söz vardır. Bir baba için de “Kızlar erken, oğul ise ölmeye yakın sevilir.” denebilir. Oğul gizli sevilir; ama hele bir de ölmeye yakın bir durum içindeyse kalpten, ölümüne sevilir…
“Kafka’nın en önemli konularından birini zikredin,” diye bir soruyla karşılaşsaydık, buna kesinlikle “baba-oğul çatışması” diye cevap verirdik. Kafka’nın eserlerinde elbette babanın korkunç bir rolü vardır. Hatta bu izleğin o döneme ait dışavurumcu sanatta bir laytmotif olduğunu da söyleyebiliriz.
Freud’un, Oedipus kompleksini Kıta Avrupası’nda daha yeni yürürlüğe soktuğu dönemde, baba-oğul çatışması psikolojisinin Alman dışavurumcu edebiyatında çok sevilen bir konu olduğunu söylemekte yarar vardır. Peki ama Kafka’nın babası ile alıp veremediği nedir? Bunun özünde Hermann Kafka’nın güçlü karaktere sahip (küçükken çilelerle büyüdüğünden, rızkını taştan çıkardığından, fakirlikten burjuvaziye yükseldiği ve çocuklarına da bu durumu unutmamaları gereken bir hayat dersi olarak verme düşüncesiyle bunu sürekli anlattığından onlara nefes aldırmayan) bir baba olduğu da bilinmelidir.
Hermann Kafka, Kafka’dan yedi yıl daha fazla yaşadı. 43 yaşında bir oğlu toprağa vermiş bir babanın üzüntü çekmediğini kim söyleyebilir?
Kafka zayıf, Hermann Kafka güçlüdür; Kafka avukat, Hermann Kafka tüccardır; Kafka mütevazı, Hermann Kafka açgözlüdür; Kafka yazma tutkunu biri, Hermann Kafka dükkân, fabrika sahibidir. Hermann Kafka, Franz’ı kendi ticari işlerine sevk etmeye çalıştıkça Franz için yazmak soluk almak demek olduğundan bu tür işlerde (ticaret, fabrika, işçi, işveren, büro) sıkıntısı katlanmaktadır. Baba Kafka güçlü bir Yahudi’dir, fakat bunu göstermez, daha ziyade asimile olduğu izlenimini verir, kendi işlerini üstlenecek bir oğul göremediği için de Kafka’ya psikolojik baskı uygular. Kafka ise babanın çalıştığı dükkândan da asbest fabrikasından da kaçmaya çalışmaktadır. Yazar olduğunu damarlarında hissetmekte, yazarlığa istidadı olduğundan yazmayı bir dua, bir teselli olarak algılamaktadır. Sadece Yargı adlı öyküsü ile değil, daha sonra yazacağı ve Alman edebiyatının en büyük yazarlarının bile önünde saygıyla eğileceği Değişim metni çıktığında baba, oğlunun kaleminde bir yetenek olduğuna biraz ikna olur.
Ailesiyle hep bir arada yaşadığından kendine ait bir odayı ömrünün ahirinde bulabilmiştir Kafka. Akciğer hastalığına yakalandığından sanatoryum demlerinde, aslında anne-baba ve kız kardeşlerin bakımına muhtaç olduğu bir zamanda “kendine ait bir oda”ya kavuşmuş olması da trajiktir: Ağzından kan gelmesine rağmen sırf yazma uğruna soğuk Prag evlerinde anneden-babadan gelecek yumurta, et gibi besinlerin hesaplarını yapan bir Kafka…
Yargı’dan Babaya Mektup’a, daha sonra yazacağı birçok metninde, hele de mektuplarında babasının hayatını nasıl kararttığının izahını verir bizlere. Normal mektuplarda kendisinden şikâyet etse de Babaya Mektup adlı eserinde baba nefreti ve korkusunu kurmacayla işler. Babasının kendi bedeninin yıkım sürecini adım adım gözlemlemiş ve eserinde “avukatlık hileleri” de kullanarak bunları yazmıştır. Bu mektup babaya hiçbir zaman ulaşmaz. Ama bir kez yazıldığı için zaten yazılanın rahatlığı ruhta ve bedende yaşanmıştır. Kin kusulmuş, cerahat boşanmıştır. Anne ve kız kardeş korkularından babaya mektubu göstermezler.
Kafka susadığı için gece yarısı babasından su istediğinde, uykusundan uyanan baba homurdanarak mutfağa, daha çocuk olan oğluyla birlikte musluk başına gidip, baba suyu içip suyla doldurduğu bardağı Kafka’ya içirmek yerine yüzüne serpip, onu soğuk balkona (Pavlatsche’ye) kapatma eyleminden, zorla kendini götürdüğü yüzme havuzunda babasının iri kıyım ve kaslı bedeni ve kendi cılız teni ile Kafka’nın utancından havuza girememesine; bir baba olarak evde, sofrada, aslında her yerde yapılmaması gereken görgü kurallarını babasının ihlal edip çocuklarına bunları yasaklaması anlamsızlığından, “haritada bedenin o kadar büyüyordu ki bana kaçacak yer bırakmıyordun.” demeye varıncaya kadar bir baba nefreti içindedir Kafka.
Bu perspektif taviz vermeyen, kendi doğrularından vazgeçmeyen, hasta yatağında olsa bile ansızın kalktığında iri yarı bedeniyle odadaki camlardan ışığın gelmesini engelleyen bir baba nefreti içeren Kafka’nın bize anlattığı korkunç baba tipolojisidir. Bu, Kafka’nın baba tahayyüldür.
Bir de kontra, şöyle bir karşı perspektiften bakamaz mıyız mevzuya? Her baba çocuklarının iyiliğini istemez mi? Yağmurlu bir havada Gustav Janouch’la yürüyen Kafka’ya baba tok sesiyle “Kafka eve gir, hastalanacaksın!” dediği zaman, arkadaşının yanında onun onurunu zedelemek için mi, yoksa akciğerleri hassas oğlunu yağmurlu bir havadan kendi iyiliği için korumak adına mı bunu yapmaktadır? Kafka’nın üç kız kardeşi daha vardır. Baba nefreti ya da baba hışmı Kafka’nın bedenini ve ruhunu topyekûn değiştirirken, aynı baba ruhunun celali tavrı aynı evde yaşayan üç kız kardeşe neden işlememiştir? Baba gaddarsa üç kız kardeşin de, Kafka’da yer eden aynı arızaları göstermeleri, ruhsal bunalımları yaşamaları, insomnia hastalığına düçar olmaları, akciğer hastalığına yakalanmaları gerekmez midir? Ya da üçünün de babadan aynı derecede nefret etmeleri gerekmez midir? Ottla hariç diğer ikisinin babalarıyla bir sorunu gözükmemektedir. Ottla’nın da aslında babayla bir sorunu yoktur, ama Ottla, Kafka gibi kendi bildiğini okumaya çok düşkündür. Diğer iki kız kardeş gibi itaatkâr değildir.
- Kafka ölümcül hastalığa yakalandığında anne babayı -her anne babada olduğu gibibir telaşe alır. Evin tek oğlu işte ellerinden kayıp gitmektedir. Maddi manevi neleri varsa sanatoryumlara, Kafka’nın beslenmesine harcarlar. Baba işte bu vakit görülmelidir.
“Anneler erken, babalar ölüme yakın sevilir.” diye bir söz vardır. Bir baba için de “Kızlar erken, oğul ise ölmeye yakın sevilir.” denebilir. Oğul gizli sevilir; ama hele bir de ölmeye yakın bir durum içindeyse kalpten, ölümüne sevilir. Oğlu yaşarken onunla anlaşamayan ve bundan dolayı onunla yollarını ayıran baba; oğul ölüm döşeğinde olduğu zaman nasıl bir duygu içindedir düşünülemez bile. Hele bir de genç ölüm söz konusuysa. Derler ki maktul, katil onu acılı öldürdü ise katilin yüzünü kendi yüzünde göstererek ölürmüş.
Hermann Kafka, Kafka’dan yedi yıl daha fazla yaşadı. 43 yaşında bir oğlu toprağa vermiş bir babanın üzüntü çekmediğini kim söyleyebilir? Yukarıdaki fotoğraf Kafka’nın korktuğu, ömrü boyunca mücadele ettiği gururlu baba tipi Yahudi Hermann Kafka’nın fotoğrafıdır. Ancak Hermann Kafka’nın ölümüne yakın fotoğraflarına bakacak olursak, o babanın aslında oğlunu sevdiğini, biz bilmesek de ona hayran olduğunu -bir kere bile Kafka’ya dillendirememiş olsa da- bir babanın öylesine poz verişiyle oğlu için her şeyi yapabileceğini görürüz. Hermann Kafka ile Franz Kafka aslında yaşarlarken birbirine hiç benzememektedirler. Kafka öldükten, bir oğul toprağa verildikten sonra baba zayıflamış, yüzü çökmüş, kostümü, takım elbisesi bile üzerinde artık iğreti durmaya başlamıştır.
İlginç olan, Kafka’nın ömrü 62 yaşına dek sürebilseydi, aynı bu zayıflıkta biri olurdu.
Kulak sayvanlarından bile Kafka’ya çalan bir baba görülür işte bu fotoğrafta. 1930 yılında, Roberto Calasso’nın da “K.”sında dikkat çektiği üzere, Kafka’nın ölümünden altı yıl sonra, kendi ölümünden bir yıl önce çektirdiği fotoğrafta omzu düşmüş bir Yahudi tüccar vardır; karısı yanında ayakta poz vermiş bir Hermann Kafka vardır. Eşiyle olan fotoğrafta oğlunun, Kafka’nın yüzü gelmiş de yüzüne oturmuştur babanın.
Hermann Kafka, Franz Kafka oluvermiştir. “Her şeyiyle aynıdır; saçlarının başladığı yer, çıkıntılı kulaklar, başının hafif eğimi, üçgen yüzünün kemik yapısı, bakışının sakin umutsuzluğu.” Baba artık kendi yüzünde oğlunun yüzünü devam ettirir. Hermann Kafka yasının ağırlığıyla Franz Kafka oluvermiştir.