‘Hazır ol’da değildik, ‘rahat’ da durmayacağız
İslam Milleti, siyah bir adam olarak ona özsaygısını ve hatta haysiyetini kazanma imkânını sunar. Bu inanç ona, siyahların özür dileyecek ya da utanacak hiçbir şeylerinin olmadığını söyler.
Earl Little, Baptist bir papazdı. Afro-Amerikan idealleri konusunda militan isimler arasında anılıyordu. Başından pek çok olay geçmişti ve hepsinden kıl payı kurtulmuştu. Ancak bu kez Ku Klux Klan (KKK)’ın hedefindeydi. Zira Ku Klux Klan yani KKK; Amerikan İç Savaşından (1861-1865) sonra siyahların kazandığı haklara ve özgürlüklere karşı çıkan bir terör örgütü olarak biliniyordu ve epey zorlu bir rakipti.
Malcolm, evlatlık verildiği ailenin yanında mutlu olsa da, ırkçı ve baskıcı tecrübeler edinerek büyümüştü. Zira beyazların egemenliğindeki dayatmalar daha onu çocuk yaşta etkilemeye başlamıştı.
İşte bu zorlu rakip, Little Ailesi için de büyük bir tehdit niteliğindeydi. Ailenin tek kurtuluşu ise göç etmekte gizleniyordu. Bu sebeple söz konusu aile; Nebraska’dan sırasıyla Milwaukee, Wisconsin ve Michigan’a gitmek durumunda kaldı. Fakat örgüt onların peşini yine bırakmadı ve Earl Little, 1931’de evinde yakılarak katledildi. Baba Little öldüğünde, geriye yetim çocuklar ve çaresiz bir anne kalmıştı. Ailenin dördüncü çocuğu sonraki yıllarda herkesin tanıyacağı Malcolm X’ten başkası değildi ve o tarihte henüz 6 yaşındaydı.
Malcolm’un ailesi baba Little öldükten sonra maddi ve manevi bir çöküntüye uğradı. Bütün kardeşler farklı ailelere evlatlık verilmiş veya yetimhanelere bırakılmıştı. Malcolm, evlatlık verildiği ailenin yanında mutlu olsa da, ırkçı ve baskıcı tecrübeler edinerek büyümüştü. Zira beyazların egemenliğindeki dayatmalar daha onu çocuk yaşta etkilemeye başlamıştı.
Başından geçen en travmatik olay babasının katledilerek öldürülmesiydi. Ardından ilköğretim sıralarında öğretmeninin ona söylediği bir söz aklından hiç çıkmamıştı. O, siyahi olmasına rağmen sınıfın en gözde öğrencisiydi. Bir gün öğretmeni ona ne olmak istediğini sormuş o da avukat olmak istediğini söylemişti. Ancak öğretmeninin verdiği tepki, küçücük dünyasında ilk ciddi kırılmayı da yaşatmıştı: “Bu bir zenci için pek de gerçekçi bir hedef değil…”
Bu ve buna benzer pek çok kırılma ile birlikte Malcolm 13 yaşına gelir. Ancak bu dönemde düşüncesi farklı bir boyuta evrilmiştir. Annesi, yaşadığı olayların etkisiyle akıl hastanesine kapatılmış, o da iki yıl sonra ablasının yanına Boston’a yerleşmiştir. Ancak burası onun hayatındaki en dramatik dönüşümlerin yaşanacağı yer olur.
- Malcom; Boston’da hızla yer altı dünyasına adapte olur. Artık yeni bir eve ve yürüdüğü yeni sokaklara sahiptir. Önce barlarda ayakkabı boyamaya başlar. Ardından aşçılığa merak salar. Derken sokak çeteleriyle, kısa bir süre sonra da kumar ve uyuşturucuyla tanışır. 1946 yılında büyük bir soygun girişiminde bulunur. “Yasadışı silah taşımak, hırsızlık ve haneye tecavüz etmek”ten 10 yıl ceza alır ve hapse atılır.
Charleston Eyalet Hapishanesi onun için hem zorlu günlerin habercisi hem de umudun merkezi olur. Hapishaneye düşmesinde Tanrı ve İncil’in etkisi olduğunu düşünerek başkaldırıda bulunur. Bu tavırlarına şahitlik eden Hatip Bimbi (John Elton Bembry) Tanrı hakkında küfre düşmektense ona yaklaşması gerektiğini öğütler. Malcom’a kitap okuma alışkanlığı da yine onun sayesinde gerçekleşir. Artık hapishane günleri onu eğitmeye ve değiştirmeye başlayacaktır. Bunu daha sonra yaptığı konuşmalarda ve yazılarında hayatının en önemli dönemi olarak da dile getirecektir. Öyle ki bir konuşmasında “Bir insan öğrenmek istiyorsa onun üniversiteden sonra gideceği en iyi yer hapishanedir” der.
Dönüşümün gerçekleştiği asıl tarih ise 1948’dir. Öyle ki bu yıl, Concord Hapishanesine nakledilen Malcolm’a ağabeyi Philbert’ten bir mektup gelir. Burada “İslam Ulusu”nu anlatan bir yazı bulunmaktadır. Mektupta Afrikalılara en yakın dinin İslam dini olduğundan bahseder ve mensup olduğu örgütün çok iyi işler yapacağını anlatır. Fakat Malcolm, mektuptan etkilenmez. Ardından küçük kardeşi Reginald kendisini ziyarete gelir. Reginald’ın kendisine domuz eti yememe ve sigara içmeme uyarılarından etkilenir ve bu adetlerini bırakır.
Bu arada okumalarına devam ederek kendisine hatırı sayılır bir kütüphane oluşturmuştur. Okumaların verdiği özgüvenle, İslam Milleti Lideri Elijah Muhammed’le mektuplaşmaya başlar. Artık aralarında somut bir ilişki vardır. Hayli inançsız biri olarak daha önce örgütlü dine ya da ruhsal yaşama hiç ama hiç ilgi göstermemiş olan Malcolm’u cezbeden nokta daha dünyevi olur. İslam Milleti, siyah bir adam olarak ona özsaygısını ve hatta haysiyetini kazanma imkânını sunar. Bu inanç ona, siyahların özür dileyecek ya da utanacak hiçbir şeylerinin olmadığını söyler.
Malcom; 1952’de şartlı tahliye olduktan sonra Detroit’te kardeşinin yanına gider. Burada namaz kılmayı ve İslami bilgileri pratiğe dönüştürür. Etkileyici bir hatip olan Malcolm X, 1953’te Chicago’da Nation of İslam’ın lideri Elijah Muhammad’i ziyaret eder. Aynı yıl grubun Detroit vaizliğine tayin edilir ve grubun üyesi Betty ile evlenir.
1954 yılında Harlem’deki 7 numaralı mabedin vaizi olur. Sadece hitabeti değil görünüşü ve karizmasıyla da insanları etkiler. Saçları birçok siyahın aksine kızıl renklidir. Bu nedenle çocukluğu boyunca Kızıl lakabıyla çağrılır.
Bir süre sonra Elijah Muhammed’le doğrudan temas kurmaya başlar ve onun tavsiyesi ile Little olan soyadını “X”e dönüştürür.
Elijah Muhammed, o dönemde tüm siyahlara güncel olan soyadlarının ABD tarafından verildiğini ve Afrika’ya ait olduklarını imlemek için bu soyadı kullanmaları gerektiğini söyler. Little ona Hristiyan sömürgecilerin verdiği isimdir. X ise onun terk ettiği bütün kimliklerin reddi anlamına gelir: ‘Eski köle’, ‘eski hırsız’, ’eski Hristiyan’… Malcom; etkili ve heyecanlı konuşmaları sayesinde arkasında yüzlerce siyahiyi bulur.
Onun ABD’de gündeme oturması ise 1955’te gerçekleşir. Siyahi bir Müslümanın, haksız bir şekilde polis tarafından darp edildiği ve ona işkence yapıldığı iddiası üzerine yüzlerce arkadaşıyla polis merkezine gelir ve arkadaşlarının serbest bırakılmasını ister. Fakat polis şefi, alaycı bir tavırla böyle birinin olmadığını söyler. Yüzlerce siyah takım elbiseli siyahinin kapıda beklediğini gören polis şefi, tedirgin olur ve siyahi Müslümanı teslim eder. Bu aynı zamanda, bütün ilginin kendilerine yöneldiği yıl olur. Yine aynı tarihlerde New York televizyonunda yayına giren “Nefretin Doğurduğu Nefret” adlı bir program sayesinde ABD halkı; İslam Milleti örgütünün farkına varmaya başlar.
Malcolm X’in şöhreti İslam Milleti örgütünü de aşmaya başlar. Artık tek başına bir fenomendir. Siyah Müslümanların gerçek anlamda sağda duran pasifist tavrı karşısında Malcolm X; dinamik eylemci ve aşırı siyahi milliyetçiliği yapar. “Beyaz ırka karşı siyah ırk” düşüncesi öylesi bir boyuttadır ki, bir gün Malcolm bir konuşma sonrası yanına gelen genç beyaz bir kadının “sizin için ne yapabilirim” sorusuna yanıt olarak “hiçbir şey” yanıtını verir.
1960 yılında 35 yaşındayken Birleşmiş Milletler zirvesi kapsamındaki toplantılara davet edilir. Burada Mısır lideri Nasır, Gine lideri Toure gibi Afrikalı liderlerle tanışır. Tanıştığı liderlerden biri de Fidel Castro’dur. Castro iki saati bulan sohbetlerinden çok etkilenir ve onu Küba’ya davet eder.
1960’larda uluslararası bir figür haline gelmiştir. Bu sebeple sadece ABD’de değil, pek çok yerde epey düşman edinir. Onun söylemsel düzeydeki etkinliği ve karizması Elijah Muhammed’i de böylece rahatsız etmeye başlar. Bu yüzden, Malcolm X’i önce devre dışı bırakmaya çalışır.
1962’de Los Angeles’ta altı silahsız siyahinin öldürülmesi ve on iki kişinin tutuklanması üzerine Malcolm X, kitlesel bir eylem yapmak ister; fakat Elijah onu engeller. Bu; ilk kırılmadır. Daha sonra Elijah Muhammed’in Malcolm X’e John F. Kennedy suikastı hakkında konuşma yasağı koyması, dini kisve altında sekreterleriyle yaşadığı ilişkilerin ortaya çıkması keskin bir kopuşun habercisi olur.
- Böylece Malcom X; 8 Mart 1964’te Cassius Clay (sonra da Muhammed Ali) adlı boksöre destek vermek için gittiği Florida’da İslam Milleti’nden ayıldığını duyurur. İslam Milleti’nin katı bir emir-komuta sistemi olduğunu çok iyi bilen Malcolm X, yaptığının karşılığının ölümle cezalandırılacağını da çok iyi bilir fakat pek aldırış etmez.
Örgütten ayrıldıktan kısa bir süre sonra, 13 Nisan 1964’te, Hacca gider. Burada Suudi Arabistan Kralı Faysal tarafından devlet başkanı protokolüyle karşılanır. Kâbe’de bütün insanların renk farkı olmaksızın birlikte hareket ettiğini, aynı ideal için yüreklerinin çarptığını, aralarındaki kardeşlik bağını, ırk ayrımının zerresinin bulunmadığını görür ve bundan epey etkilenir. Mekke’de eşi Betty’ye gönderdiği mektupta şu satırları yazar: “İnanamayacaksın ama tenleri beyazdan daha beyaz olan insanlarla aynı bardaktan su içtim ve aynı tabaktan yemek yedim. Hepimiz bir kardeştik. Ben artık ırkçı bir Müslüman değilim. Gerçek peygamberimiz olan Hz. Muhammed, ırkçılığı yasaklamıştır.” ve şöyle devam eder “Irk ve renk ayrımı yapılmadan bu kadar kardeşlik ve misafirperverlik görmemiştim hayatım boyunca… Bu kutsal topraklarda, Hz. İbrahim’in, Hz. Muhammed (SAV) ve kutsal kitaplardaki bütün diğer Peygamberlerin evinde geçirdiğim süre içerisinde bu insanların gösterdiği nezaket karşısında -hem de her renkten- kelimenin tam anlamıyla büyülendim.”
Hac görevini ifâ ettikten sonra Pan-Afrikanist politikalar kapsamında Nijerya, Gana, Fas ve Cezayir’i ziyaret eder. Gittiği her yerde Amerikalı bir Müslüman olarak oldukça fazla ilgiyle karşılanır. 23 Mayıs 1964’te seyahatini bitirip Amerika’ya döner. İzlenimlerini siyahîlere, medyaya ve Amerikan halkına anlatır. Basın açıklamasında, ırkçılığı reddettiğini ve ümmetin ön planda olduğunu deklare eder; fakat hâlâ siyahi bilinç ön plandadır ve adını El-Hac Malik El-Şahbaz olarak değiştirir.
İslami prensiplere uygun düşen fikri yapılanmasını 28 Haziran 1964’te Müslüman Cami ve Afro-Amerikan Birliği Örgütünü kurar.
O; mücadelesine evrensel boyutta devam etmek ister ve Avrupa’ya gider. Daha sonra da Mısır, Sudan, Suudi Arabistan, Nijerya gibi Ortadoğu ve Afrika ülkelerini ziyaret eder.
24 Kasım 1964’teki seyahatinin dönüşünde gece 02:45’te evinin ön camından içeri bombalar atılır. Bunlar hem yangın çıkarıcı, hem de sis yapıcı türdendir. Şiddetli bir patlamayla birlikte tüm evi alev alır ve dumanlar kaplar. Malcolm X; kendisini, eşini ve çocuklarını zorla dışarı atar. O gecenin sabahı sanki hiçbir şey olmamış gibi daha önceden kararlaştırılmış bir konuşma için Detroit’e gider ve 16 Şubat ‘da yakın bir arkadaşına; “Önümüzdeki beş gün içinde infaz edilmek üzere ölüm fermanım imzalandı” der.
21 Şubat 1965 Pazar günü, bugünkü Broadway ile W 165’nci Sokak’ın kesiştiği köşede bulunan 400 kişilik Adubon Balo Salonu’nda konuşma yapacaktır. Toplantıya başka bir rahip ve birkaç konuşmacı da davetlidir. Ama Malcolm dışındaki konuşmacılardan hiç birisi henüz gelmemiştir. “Hiçbirinin geleceğini sanmıyorum. İçimden bir ses diyor ki bugün kesinlikle o kürsüye çıkmamalısın”. Fakat bu sesi kendine yakıştırmaz ve o sahneye çıkar.
Sahnede konuşmasını yaparken, arka tarafta bir kargaşa çıkar. Herkesin ilgisinin oraya çevrildiği bir anda 40 yaşına girmesine bir kaç ay kalan El Hac El Malik El Şahbaz adlı konuşmacı; karısının ve çocuklarının da olduğu dinleyici topluluğunun önünde dudaklarına konan garip bir gülümseme ile yere yığılır. Kaldırıldığı Columbia Presbyterian Hastanesinde bütün müdahalelere rağmen vefat eder. Vücudundaki 16 kurşunun etkisiyle kan kaybından ölmüştür. Cenazesine on binlerce insan katılır. Ardından şu sözü bırakarak, New York’ta bulunan Ferncliff Mezarlığına defnedilir: “‘Hazır ol’da değildik, ‘rahat’ da durmayacağız…”