Havada durmak, yüzmemek

Suyun kenarındayım ben. Sen de olduğun yerden izle beni, yahut dinle.
Suyun kenarındayım ben. Sen de olduğun yerden izle beni, yahut dinle.

Taşı suya bıraktım. Atmadım, fırlatmadım. Bıraktım. Düştüğü suyunyabancısı değildi artık. Biraz önce eğilip bir avuç içmiştim busudan. Kendi mahallindeyken yeşil kahverengi karışımı, elimdeyken olması gereken renkteydi. İçilmez bir suydu. İçtim. Bir şey olmadı.Sonra o içtiğimi sol elimden çıkardım ve taşa verdim.

Suyun kenarına geldim ve elime bir taş aldım. Suyun kenarına geldim dedim ve seni suyun civarına koydum. Seni suyun civarına koydum ve güzelleştin.

Su hayattır bunu belki bildin belki de bilmedin ama bundan sonrası benim meselem değil. Suyun kenarındayım ben. Sen de olduğun yerden izle beni, yahut dinle. Taşı bırakıp bırakmama konusunda tereddüt ettim. Bu ilk tereddüdüm değildi tabii ki. İlkler ve sonlar daha önceki zamanlarda hiç bu kadar mühim olmamıştı değil mi?

Mevzumuzda sabit kalalım ama.

Peki öyle yapalım. Tereddüt ediyordum en son. Taşı elimde tutuyordum. Bırakmak istiyor muydum hatırlayamadım şimdi. İsteği, arzuyu bir kenara koydum. Yaşananları art arda anlatacağım.

Burası Pietra Irmağı’nın kıyısı değildi ve ben de oturup ağlayacak değildim. Omzumun gerisinde koca bir şehir vardı. Suyun içinden baksan o şehri omzumda görürdün.

Yeniden başlayalım. Burası Pietra Irmağı’nın kıyısı değildi ve ben de oturup ağlayacak değildim. Omzumun gerisinde koca bir şehir vardı. Suyun içinden baksan o şehri omzumda görürdün. Yenisi eskisiyle, köklüsü köksüzüyle, güzeli çirkiniyle ardımdaydı şehir. Onu ardımda bırakmak kolay olmadı. Buraya gelmek için onun karnından geçmek gerekiyordu, geçtim. İçinden, işkembesinden. Nihayet bu suyun kenarına geldiğimde üzerimde bazı şeyler olacağı ihtimal değil, kaçınılmazdı. Nasıl şeyler? Bir işkembeye uğrayıp geçerken insanın üzerine bulaşabilecek şeyler.

Şehre neden bu kadar yüklendim bilmiyorum. Bunu yaptığım için pişmanım. Çünkü o senin ve benim, ikimizin yüzü. Bizi izleyen birileri daha varsa onların da yüzü. Şehri ardıma aldığım ve kendisinden kurtulduğum o küçücük anda hemen ona düşmanca davranmayı kendime yakıştıramadım. Taş hala elimdeydi bu sırada. Elim terlemişti. Taş ıslanmıştı. Hava bulutluydu. Su hakimdi. Taşı suya bıraktım. Atmadım, fırlatmadım. Bıraktım. Düştüğü suyun yabancısı değildi artık. Biraz önce eğilip bir avuç içmiştim bu sudan. Kendi mahallindeyken yeşil kahverengi karışımı, elimdeyken olması gereken renkteydi. İçilmez bir suydu. İçtim. Bir şey olmadı. Sonra o içtiğimi sol elimden çıkardım ve taşa verdim. Denemeler günü bugün. Birçok şeyi denedim şimdiye kadar. Fakat artık sınıra geldim. Arzın ve suyun birleştiği noktadayım, mümkün şeyleri denemiş ve başarmış biri olarak. Sıra benim için mümkün olmayanlara geldi.

Taş ıslanmıştı. Hava bulutluydu. Su hakimdi. Taşı suya bıraktım. Atmadım, fırlatmadım. Bıraktım.
Taş ıslanmıştı. Hava bulutluydu. Su hakimdi. Taşı suya bıraktım. Atmadım, fırlatmadım. Bıraktım.

İlk deneme, havada durmak:

Tabii ki başarısız oldum. Halbuki elimden geldiğince hafiflemiştim. Sabahtan beri boğazımdan bir şey geçmemişti. Az önceki bir avuç suyu saymazsak. Üzerimdeki ceketi çıkarmıştım. Ayakkabılarımı da çıkardım. Çoraplarımı da çıkardım. Neden yanımda olduğunu bilmediğim çantamın içinde bir bornoz gördüm. Önce onu çantadan çıkardım. Sonra nasıl başardım bilmiyorum saniyeler içinde üzerimde kalan diğer eşyaları çıkardım. Bornozu da o saniyeler içinde giydim. Artık hazırdım. Son kontroller. Kendime çekidüzen verdim. Kollarımı öne uzattım. Meğer hazır değilmişim. Tırnaklarım çok uzundular. Çantanın yanına gittim. Elimi içine attım ve bir tırnak makası buldum. Gülümsedim. Memnundum. Kestim tırnaklarımı. Tırnak makasını oturduğum yerden çantanın içine salladım. Derin bir çukura düşer gibi çantanın içinde kayboluşunu gördüm. Nasılını sorma. Bornozumun kuşağını iyice bağladım.

  • Bu sefer hazırdım büyük ihtimalle. Hazır olmama hiçbir engel göremiyordum. Yumdum gözlerimi ve zihnimin bağlarını çözmeye başladım. Çözdüm, çözdüm, çözdüm. Kurtulamadığım iki bağ kaldı geriye, ismim ve mekân. Neyse dedim onlara sonra bakarız.

Yerden yükselmeyi bekledim. Arzın cazibesinden kurtulmaya az kaldığını düşünüyordum. Çekimin tersine dönmesini bekledim. İki üç kere sıkılınacak kadar bekledim. Bir şey olmadı. Demek ki dedim bir itici güç gerekiyor. Zıplayarak havada yatay pozisyon almaya çalıştım. Saniyenin yüzdelere vurulamayacak kadar kısa bir süresince dahi havada kalamadım. Yüzümü yere çarptım. Öptüm yeri. Tabii ki sevgi izharı olarak değil. Amiyane tabir. Burnum çok kötü acıdı.

İkinci deneme, yüzmemek, suyun üzerinde durmak: Yerden bir milim olsun yükselemedim madem, hazır su kenarındayız ve üzerimde bornozum var, uçmaktan çok da farklı olmayan bir şeyi denemeye karar verdim. Yüzmemeye çabalayacaktım. Çünkü bilmiyordum yüzmeyi. O zaman çabaya gerek yok deme. Bunu suyun üzerinde deneyecektim.

Yüzmemeye çabalayacaktım. Çünkü bilmiyordum yüzmeyi.
Yüzmemeye çabalayacaktım. Çünkü bilmiyordum yüzmeyi.

Deli misin diyorsun. Bunu dediğine göre deli değilim. Eğer deli olsaydım bu soruyu sormazdın. Soru işareti varsa başka şey yoktur. Benim için o yokluğun işaretidir. Neyse beni boşverelim. Elbiselerimin nerede olduğunu göremiyordum. Çantam da kaybolmuştu gözümün önünden. Fakat çantaya ihtiyacım yoktu. Yeterli miktarda yokluğa ihtiyacım vardı. Ne kadar yeteceğini bilmiyordum tabii ki.

Her ne kadar mucizevi bir çanta da olsa içinden yokluğun çıkabilme ihtimalini zayıf görüyordum.

Çantayı boşverelim. Koca bir çukur zaten. Az önce zihnimin içinde gerçekleştirdiğim faaliyetin bir sonuç vermediğini gördüm. Sen de gördün. Başka bir şey gerektiğini anladım. Sen de anladın mı? Teşhisi koydum ve faturayı gönlüme kestim. Burnumu yere çarpanın o olduğuna hükmettim. Yüksek oranda da isabet ettim. O zaman suyun üzerinde durmak için ne yapmalıydım? Söyle bakalım ne yapmalıydım? Ben hemen o anda bulamadım. Ama bir an önce bulmalıydım. Çünkü kimsenin beni bu halde görmesini istemiyordum. Bornozlu bir manyak su kenarında tek başına ne düşünüyor acaba? Beni görenin kuracağı cümle buydu. Bunu söyletmek istemiyordum.

Bir an önce yapmam gerekeni bulmalıydım. Sonra bir anda durakladım. Bir dakika ne bu acele? Nereye yetişiyoruz? Deli mi diyor birileri bana?

Hayır manyak.

Her neyse. Ne diyorlarsa desinler. Burada sınırlarını zorlayan biri olarak bulunuyorum ve kendimden başka her şeyin tesirine kendimi kapattım. Kendimi kıyıda bırakıp suya atladım. Bir süre aşağı doğru seyr ettim. Ardından seyir tersine döndü ve suyun yüzeyine çıktım. Beni avucunun içine alan varlığa çektiğim rest netice vermişti. Su üzerindeydim. Uçuyor gibiydim. Hatta daha iyisi. Hem gökte hem yerdeydim. Yanaklarımdan öpüyordu asuman.