Gezegenin tamahkâr çocukları örgütü
Bu tahammülfersa hayatımızın bilgelerinden biri Sarı İmam. Erbakan şehre gelince onun camiinde namaza durur. Bir Cuma vakti iki yıl önce. Hoca safların arasında. Sarı İmam tekbiri almaya elini kaldırıyor ve şehrin hafızasına şu tekbiri kazıyor: “Erbakan da aramızda Allahuekber.” Ehli Sünnet’in en çılgın imamlarından biri o. Uzun sakallarıyla sabah namazına bisikletiyle geliyor. Kur’an öğretmek için çocukları manzaralı tepelere çıkartıyor. Hutbelerinin hepsi olay. Fena Fenerli
- Akşamları iş çıkışı Necati’nin Anadol pikabına atlayıp dönüyoruz şehre. Kasetçalarda muhakkak Feyruz takılı oluyor ve açık olan camlardan dışarıya simit susamları gibi yayılıyor şarkı: Nahna Wal Amar Jiran...
Yediveren, devetabanı, camgüzeli. Necati kulağıma fısıldıyor yine. Sarı İmam namazı bitirdi, selamı verdi, geldi yanımıza. Dışarı çıktık. Anlattık olan biteni. Sarı Camel’deki develere bindirdi bizi, bir çöle götürdü Sarı İmam ve Bakara 249’u okudu:
- “Tâlut ordu ile hareket edince ‘Şüphesiz Allah, sizi bir ırmakla imtihan edecektir. Kim ondan içerse benden değildir. Kim onu tatmazsa işte o bendendir. Ancak eliyle bir avuç alan başka’ dedi. İçlerinden pek azı hariç, hepsi ırmaktan içtiler. Tâlût ve onunla birlikte olanlar ırmağı geçince, (geride kalanlar) ‘Bugün bizim Câlût’a ve askerlerine karşı koyacak gücümüz yok’ dediler. Allah’a kavuşacaklarını kesin olarak bilenler ise şu cevabı verdiler: Allah’ın izniyle büyük bir topluluğa galip gelen nice küçük topluluklar vardır. Allah sabredenlerle beraberdir.”
- “Özel mülkiyetin ve teşebbüsün ve ölçülü rekabetin tanımlanması, devletin kişi hayatının yıkıcı bir baskıyla karışmasını önlüyor, kâr faktörü ekonomik şevki yansıtıyor, öte yandan faiz yasağı emeksiz kazanca bir sınır çekiyor, zekat başlı başına sosyal bir regülatör olarak, kapitalizmde beliren sınırlar arası uçurumun oluşumuna engel oluyor, israf yasağı istihlake bir dizgin vururken, cihat şuuru, hayır kavramı, istihsali toplumun ve bütün insanlığın yararına destekliyor.”
Tüm insanlığın hayrı için, diyor Necati ve GTÇÖ’nün küçük planlarını anlatıyor. Salih çok mutlu. O da katkı sunuyor. Öyle bir süre gidiyor bu yardım işi. Partiyi liberaller basınca tüm desteğimiz sönüyor, üstelik bir gün Necati’nin ümmetin parasını Anadol pikabın tamirine yatırdığına dair bir safsata yayıyorlar. Çok üzülüyor Kaleci. Güç bela teskin ediyoruz ve gizlice devam ediyoruz işe. Bir akşam mahalle kahvesindeyiz. Ben, Kaleci Necati ve Sarı İmam. Hayatının başıyla sonunu birbirine karıştıran ihtiyarlar gibiyiz. Sarı İmam’ın kısa Camel’iyle yeni hikâyelerin içinde bata çıka ilerliyoruz. Fabrika kapanmış. Teşkilatın delileri dağılmış. Her şey çok bulanık. Gece ikide halı sahada maç var. Necati yırtık kaleci eldivenlerini seviyor. Sarı İmam sobanın üstünden taşan alevlere dalmış, Ali Almış Sancağını Eline ilahisini mırıldanıyor. Bu şehirden gideceğim ve tüm anılarımı en yakın dostlarıma emanet edeceğim. Bunu daha söylemiyorum kimseye. Anadol pikabın kasasında üç tane mont bekliyor fukara için. Beş kilo da pirinç var dağıtılacak. Ben gidersem kim yapacak bu işleri diye geçiriyorum içimden. Koyu, orta şekerli bir pişmanlık kaplıyor içimi, denizden kopmuş bir damla gibiyim o an.
Siddhartha hayat ırmağına hayretle bakarken bilge salcı, elini usulca Siddhartha’nın sırtına dokundurur ve ‘Artık bilensin, peki şimdi’ der. Kaleci Necati evlendi ve bir tamirhane açtı. Saffet abi ve Sarı İmam kervana binip göçtüler. Anadol pikabı satmadı Necati. Köyde fındık zamanı kullanıyor. Her yıl orasını burasını değiştiriyor sürekli. O da, onun direniş biçimi. Çok sıkıldığımda Necati’yi arayıp çiçek adları sıralıyorum: Hüsnüyusuf, anakokusu, öksüzoğlan. O da bazen bir Feyruz şarkısı dinletip kapatıyor telefonu hiç konuşmadan, anlıyorum onun aradığını. Bir gün Sarı İmam’ı da alıp Feyruz’u canlı dinlemek için Beyrut’a gitme hayallerimizi hatırlatıyor sürekli. Haritada iki ayrı nokta olsak da; aramızda dağlar, nehirler, uzun yollar olsa da, dostluk böyle de güzel. Ansızın yere düşen, bir anlık şaşkınlıkla siper almamıza yol açan atkestaneleri gibi.