Gençliğim eyvah!

Ve genç yaşta, her şeye yeni başlarken noktayı koydu.
Ve genç yaşta, her şeye yeni başlarken noktayı koydu.

‘Çocukluk’ ölümün varlığını idrak ettiğin an biter, peki ya gençlik? O ne zaman biter? Kütüphanedeki kitapları artık okuyamayacağını anladığın zaman mı mesela? Merdivenlerin kalbini zora koştuğunu fark ettiğinde mi? Ne zaman? Gençlik ne zaman hitama erer?

Balzac

Vay ki gençtim / ölümle paslanmış buldum sesimi
Hala gençlik ve başında duman...
Hala gençlik ve başında duman...

Karnında kelebek, başında duman, kanında ateş, kalbinde heyecan ve elinde gönderilmemiş mektuplar varsa şayet, bu hala hayattasın demektir. En azından -pek bi’ işine yaramasa da- dünya hala dönüyor demektir. Gönderilememiş her mektup şanına yazılır gençliğin. Kelebeğin, dumanın, ateşin ve kalp ritminin tek müsebbibi odur. Zarfa söylenir, mazruf alev alır. Gençliğim eyvah.

20 yaşında komünist olmayanın kalbi yoktur, devamı da var sözün elbette ama bu kısmı ilgilendiriyor bizi sadece. İnsan gençken daha güzel, daha adil bir dünya hayal eder, bu uğurda çalışır, savaşır hatta. Gençlik uzlaşılmaz olmaktır, yaşlılar daha makul davranırlar çoğunlukla. Devrime inanmak değerli olsa da, önemli bir şey değildir çünkü. Gençlik kaygılarla, yaşlılık ölüm duygusuna alışmakla geçer. Tecrübe, yaşlı insanların yüzüne fazladan bir çizgi daha kondurur, gençlik heyecanından daha keskin bir çizgidir bu. Zamanı bile keser.

Bütün politik fraksiyonların bir ideal gençlik hayali hep vardı, dünya döndükçe de var olmaya devam edecek. ‘Gençlik’ deyince aklına ilk olarak ‘gençlik kolları’ gelen çok sıkıcı adamlar da bu denklemin içinde. İdeal gençlik. İdeal 11 gibi. Başı-sonu belli. Herkesin mevkii belli, görevi belli. Hatası, günahı da öyle. Kalıplar üzerine oturtulmuş, doğruları belirlenmiş, steril, ölüme nazır, hücuma hazır, ideal bir gençlik. Ama genç öyle biri değil, tanısanız çok seversiniz mutlaka ama düşündüğünüz gibi biri değil o.

İnsan genç iken, yüreği yanardağ gibi olur der eskiler. Dünyaya karşı durmakla meşhur olursun işte o an. Ejderhalar yutarsın. O yanardağın ağzına bir çift göz gelip değene kadar.

Genç ölmek deyince, nedendir bilmem, aklıma hemen; Sezen Aksu’nun Erdal Eren’in gözlerine yazdığı ‘Son Bakış’ şarkısıyla, Sedat Yenigün’ün dünyayı aydınlatan o güneş gibi çehresi düşüyor ilk olarak. Ve tabi bir de, eleştirmelerin, eğer yaşasaydı Elvis diye biri yoktu dedikleri Amerika’nın ilk Latin rock yıldızı Meksika asıllı Ritchie Valens. Henüz 17 yaşındayken talihsiz bir uçak kazasıyla hayatını kaybeden Valens, efsane olacak ilk albümünün çıkışını dahi göremeden bu dünyadan ayrılmıştı. Ritchie Valens’in -Bob Dylan’ın da ilk gençlik yıllarında dilinden hiç düşürmediği- ‘gizemli Türkleri ve gökyüzündeki uzak yıldızları’ anlatan ve melodisiyle sakin bir ninni gibi akıp giden Bir Türk Kasabasında / In a Turkish Town isimli garip şarkısının sırrını da hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz. Vales, hayatı film olan, efsane bir genç ölmek. Öyle bir ölmek. Gençlik hayatın belli bir çağı değildir, insan her yaşta gençtir, hissettiğin yaş önemlidir, böyle cümleler de kurulabilir elbette. Kişisel geliştirir. İnsana güç ve azim verir, ama gerçekleri değiştiremeyecek kadar mütevazı bir azim.

Efsane olduğunu göremeden gitti.
Efsane olduğunu göremeden gitti.

Gençlerden şikayet etme geleneği, kadim insanlık tarihinin en eski savunma sanatlarından biri olarak göze çarpar. ‘Zamane gençliği işte’ ya da ’yeni nesil çok bozdu’ türündeki serzenişlere üç bin yılık Sümer tabletlerinde bile rastlanır. Sümerli dedelerin tarihe meydan okuyarak, yeni Sümer gençliğinden şikayet etmeleri, onları beğenmemeleri ve sözlerine muhtemelen ‘’bizim zamanımızda’’ diye başlamaları ibret vericidir. Tarih bizatihi ibretliktir. Gençlik işte, binlerce yıldır; sersem sepelek biraz. Aylak ve serazad çokça. Başıboş ve Avare her daim. Kavak yelleri ve meltem özellikle.

İlk yirmi yıl ömür imparatorluğunun en uzun yüzyılıdır, ikinci yirmi ise bal mevsimidir, kovan eskidikçe tadı güzelleşir. Tam 40’ta bir kemâlât mevsimi gelir, sonrasını tutmaya zaten gücümüz yetmez. Vakit kılıç gibidir, zaman insandan eskidir, gençlik çok kıymetlidir, carpe diem değil elbette bize düşen İbnü’l-vakt.

Vakitlerin en şerefl isi olarak; gençlik. Sıkı bir kompozisyon ödevi. Ama aklım hep zil sesinde. Elbet bir hinlik var zili düşünüşümde. Gençtim ya, ne fark eder deyip geçerdim / nehrin uğultusu da olur, dalların hışırtısı da. Gençtim işte / şehrin o yatık raksından incinen yine bendim / gelip bana çatardı o ruh tutuşturucu yalgın.