Geçit vermez Ankara
Halkta öyle bir cesaret vardı ki, ölseler dahi kimse meydanı terk etmeyecekti. Nitekim de öyle oldu. Hiç kimse bulunduğu yeri terk etmedi. Binlerce insan, işbölümü yapılmış gibi nöbetlerini tutmaya başladı. Şahin ve Doğan marka araçlarıyla meydana çıkan gençler, tankların önüne geçtiler. Halk, kendini siper ederek tankların önüne barikatlar kuruyordu.
-Komutanım başlarında Terzi Paşa olan bir grup makamınızı teslim almaya geldi.
- Evladım, oranın namusu sensin! Makamı teslim etme, geliyorum!
Güneydoğu Anadolu’da bulunan 1. Özel Kuvvetler Tugay Komutanı Tuğgeneral Semih Terzi, darbenin başlamasıyla birlikte, bağlı olduğu örgütün bir parçası olarak askeri bir uçakla birlikte Ankara’ya geldi. Ankara’ya geldikten sonra, yanındaki 30-40 kişilik ekiple birlikte Gölbaşı Özel Kuvvetler Komutanlığına doğru yol aldı. Önlerine çıkan ne varsa acımasızca vurup öldürüyordu. Özel Kuvvetler Komutanlığının kapısında girişlerine izin vermeyen subay da oracıkta şehit edilmişti. Acımasızca ilerliyorlardı.
O gece, yani 15 Temmuz 2016 gecesi, tüm milletin gönlüne su serpen şanlı ve unutulmaz kahramanların hikayeleriyle doldu, taştı.
Emir Eri Astsubay Kıdemli Başçavuş Ömer Halisdemir, sesleri duyduğu zaman hemen Gazi Orduevi’nde bulunan komutanını Zeki Aksakallı’yı aradı. Başta sözlerini aktardığımız bu görüşme, oldukça kısa ve netti: Vatanın namusu, koşullar ne olursa olsun terk edilmeyecekti. Bu kısacık konuşma yani Özel Kuvvetler Komutanı Zekai Aksakallı ve Emir Eri Astsubay Kıdemli Başçavuş Ömer Halisdemir arasında geçen bu kısacık telefon konuşması, tarihimizin en sadık, en cesur kahramanlık hikâyelerinden yalnızca birisini temsil ediyordu. Zira o gece, yani 15 Temmuz 2016 gecesi, tüm milletin gönlüne su serpen şanlı ve unutulmaz kahramanların hikayeleriyle doldu, taştı.
Emir hemen uygulamaya konuldu. Halisdemir “Komutanımın emri, sizi içeri alamam” dedi. Darbeci General Terzi ise “Yönetime el koyduk, yeni komutanın benim, yukarı çıkacağız.” diye cevapladı. Bu cevabın üzerine Ömer, sakince darbeci komutanın yanına geldi ve beylik tabancasını hızla çıkararak General Terzi’yi alnın ortasından vurdu. Ardından ekipteki diğer darbecilere sıkmaya başladı. Onun telefonuyla harekete geçen Özel Kuvvetler Komutanı Zekai Aksakallı ise hızla olay yerine gidiyordu. Yolda, iki araç onu sürekli olarak sıkıştırıyordu. Bir taraftan da Kobra helikopterlerle üzerlerine ateş açılıyordu. Aksakallı ve yanındakilerin çoğu yaralıydı; ancak vatanın müdafaa edilmesi gerekiyordu ve gerekirse bu vatan için ölünecekti. Nihayet ulaştılar. Özel Kuvvetler Komutanlığına vardıklarında çatışma hala devam ediyordu. Hızla içeri girdiler. Ömer, vazifesini tamamlamış, şehit düşmüştü. Komutan, “Ömer’im, senin kahramanlığını asla unutmayacağız!” diyerek yüreğinden yaralanmıştı. Ömer, bu savaşın ilk kurşununu atıp düştü; ama bayrağı bir başkası devralmıştı. Özel Kuvvetler Komutanlığı’nda bunlar yaşanırken darbeciler, operasyon hazırlığı içindeki Emniyet Özel Hareket Dairesine F16’larla ilk bombayı atmaya başladılar. Hemen ardından ikinci bomba… İzinli ve istirahatte bulunan görevliler de acil çağrı üzerine hareket merkezine geldiler. Gördükleri manzara inanılmazdı. Onlarca arkadaş, şehit edilmiş; birçoğu da yaralanmıştı.
- Olay öyle planlanmıştı ki 15 Temmuz Cuma akşamı olduğu için, nöbetçiler hariç tüm personel evinde istirahat ediyordu. O anda, bütün izinler iptal edildi ve acil çağrı üzerine herkes görev yerine koştu.
Daireye ulaştıklarında ikinci bomba henüz patlamıştı ve her yer ateş altındaydı. Hızla toparlandılar ve eli silah tutan tüm personel savunma hattı oluşturmaya başladı. Önce yangın söndürüldü; ardından yaralılar ve şehitler, personel özel araçlarıyla tahliye edildi. Sonra da bölgedeki tüm ışıklar söndürülerek uçak ve helikopterlere hedef teşkil etmemek için önlemler alındı ve harekete geçildi. Ardından “darbe girişiminin karargâhı” olduğu tespit edilen Jandarma Genel Komutanlığına yapılan operasyona katılmak ve oldukça az sayıda olan Ankara Özel Harekât Polisine destek olmak için ellerindeki personel ve zırhlı araçlarla harekete geçtiler.
Başka yerlerde de F16’larla alçak uçuşlar yapmaya devam eden darbe girişimcileri, tespit ettikleri birkaç noktayı umarsızca bombalamışlardı. İlk hedefler yerlerinden biri Milli İstihbarat Teşkilatıydı. Mermi yüklü helikopterlerle burayı defalarca taradılar. İçeride bulunan teşkilat mensupları can-siperane bir şekilde teşkilatlarını koruyordu. Haberi alan Yeni Mahalleliler de hemen o anda, teşkilatın korunması için binanın önüne koşmuştu.
Dışarıdan halk Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın çağrısı üzerine daha da cesaretlenerek meydanlara toplanmaya başladılar. Evlerinden, işlerinden, bulundukları yerlerden dışarı koşan binlerce insan, akın akın Meclis’in önüne, Esenboğa havalimanına, Ak Parti Genel Merkezine… ve daha pek çok kritik noktanın bulunduğu yere gidiyordu. Ankara’da bulunan Milletvekilleri de Meclis’e koşmaya başlamıştı. Darbecilerin gözünü kan bürümüştü.
F16’lar defalarca meclisi bombalamıştı. Helikopterler zırh delici mermilerle birlikte Genel Kurmay Başkanlığı ve Türkiye Büyük Millet Meclis’inin arasında toplanan insanları da tarıyordu. Bir taraftan da halkın içerisine yerleştirilen darbe yanlısı sivil polisler vardı. Kimseye fark ettirmeden sağındaki solundaki insanlara ateş
ediyorlardı. Düşman her yerdeydi. Ancak unutulan bir şey vardı: Allah’ın rahmeti ve yüceliği her şeyden daha büyüktü.
Halkta öyle bir cesaret vardı ki, ölseler dahi kimse meydanı terk etmeyecekti.
Nitekim de öyle oldu. Hiç kimse bulunduğu yeri terk etmedi. Binlerce insan, işbölümü yapılmış gibi nöbetlerini tutmaya başladı. Halkın bir bölümü Türkiye’nin en büyük kışlalarından biri olan 4. Kolordu Komutanlığı, 28. Mekanize Tugayı Eşref Akıncı Kışlası’nın önüne iş makinelerini ve araçlarını yığdı. Bir taraftan da Şahin ve Doğan marka araçlarıyla meydana çıkan gençler, seyir halinde olan 4 tankı durdurmak için tankın önüne geçmeye çalıştılar. Halk, kendini siper ederek tankların önüne barikatlar kuruyordu.
Polatlı’da ise salalar ve ezanlar eşliğinde yürüyen halk, Topçu okuluna doğru yürüyordu. Bu arada bir manga askerle birlikte Polatlı Çarşı Camii’ne giden ve salanın sona erdirilmesini isteyen bir Yarbay, buradaki görevlileri tehdit ederek mikrofonlarını kırdı. Bu durum, halkı çok kızdırdı ve halk, onlara saldırmaya başladı. Yarbay ve yanındakiler havaya ateş açarak uzaklaştı. Polatlı halkının direnişi sadece bununla sınırlı kalmadı. Bu arada E-90 karayolunu kapatan halk, Ankara’ya gitmekte olan füze yüklü askeri kamyonların lastiklerini keserek bu kamyonu durdurdular. Böylece büyük bir felaket de önlenmiş oldu. Bir taraftan da TRT’de darbe bildirisi okunuyordu. Fakat geçit yoktu…
- İnsanlar, canları pahasına da olsa vatanlarını korumak için yemin etmişti. Darbe bildirisinin okunmasına engel olunamamıştı; ama haber duyulur duyulmaz darbeciler etkisiz hale getirilmişti.
Gece ilerliyor, direniş devam ediyordu. Kazan’da oldukça hareketli anlar yaşanıyordu. Zira burası darbeci uçakların kalktığı 4. Ana Jet Üs Komutanlığı’nı içinde barındırıyordu. Şehrin bombalandığını haber alan Kazanlılar hemen harekete geçmiş, kendi aralarında organize olmuştu. Birkaç otobüs, pek çok sivil araç, iş makineleri ve kepçelerle üsse doğru yola çıktılar. Aralarında inşaat işçileri, seramik ustaları vardı, ekmekçiler yani hepsi işinde gücünde olan sıradan insanlar vardı. O sırada Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın üste alıkonulduğunu tüm Türkiye gibi onlar da bilmiyordu. Sonrasında yaşananlar ise, Kazanlılar gibi Türkiye’nin de unutamayacağı bir kahramanlık öyküsüne dönüştü. Kazanlılar yaklaşık 2 bin kişilik kalabalık bir grupla birlikte, Üs Komutanlığı Nizamiyesinin önüne giderek toplandı. Ancak sürekli tehdit altındaydılar. Üzerlerinden alçak uçuş yapılıyor, ateşler açılıyordu.
Buna paralel, Kazan belediyesi de üstün pratikliğiyle akıncı üssünün elektriğini kesmiş, darbecileri hareket edemez hale getirmişti. Kazanlı Mustafa Zorova amca da bu direnişin bir parçası olmuştu. Olay anının anlatırken şöyle diyordu: “Kazan’da hokümeti deviriyolarmış askeriye. İnkılap oluyomuş Menderes gibi… Canı isteyen Tayyib’i gurtamaya gidiyomuş dediler. Vatanını seven…” O da 70 yaşına rağmen, hem hükümetini hem de Cumhurbaşkanını kurtarmak için arkadaşlarıyla çıktığı yolda yaşadıklarını böyle anlatıyordu. Mustafa amcanın 40-50 kişilik guruplarına ateş emri vermiş, emre uymayan askerleri de acımadan öldürtmüştü. Kahraman halkın yaptıkları bununla da bitmedi.
Sabaha doğru darbeciler önemli bir şekilde kontrolü kaybettiler. Fakat alçaklığın sınırı yoktu. Beştepe’de Cumhurbaşkanlığı Külliyesini bombaladılar. Onlarca sivil de burada hayatını kaybetti. Kazan halkı pes etmemişti, gün ağarınca darbeci uçaklarının kalkışlarını engellemek için samanlarını, mahsullerini ve biriktirdikleri lastikleri yakmışlardı. Böyle darbeci uçakların görüş alanını sıfırlanmıştı. Elbette tüm bunlar, bir milletin, onurunu, ölüme karşı koyma gücünü bir kez daha göstermişti. Halk adeta bir destan yazmıştı. Biliyoruz ki bu şeref, yalnızca Ankara halkının değil tüm Türkiye’nin başarısı ve dimdik duruşunun göstergesiydi. Selam olsun, Türkiye’nin eşsiz milletine… Kazan’a, Mamak’a, Gölbaşı’na… Selam olsun Polatlı’da füze rampalarının yüklü olduğu kamyonu durduranlara… Mustafa Amcaya.. En çok da sana selam olsun, darbeci komutanı alnından vuran Ömer Halisdemir’e…