Gazzâlî de Cins’te yazıyor
Yusuf Genç ve İsmail Kılıçarslan, Cins’in 5 yılını, Cins’i çıkarma fikrinin ortaya çıktığı günlere değinmeden, beş yıl boyunca üzerinde durdukları, tartışmaya açtıkları meseleleri ve kavramları konuştular.
Yusuf Genç: İsmail Bey merhaba.
İsmail Kılıçarslan: Merhaba
Yusuf Genç: Şimdi burada zaten cevabını bildiğim sorular soracağım.
İsmail Kılıçarslan: Cevabını bildiğin soruları niye soruyorsun?
Yusuf Genç: Çünkü cevabını bilmeyenler cevabını bilenlerden cevabını öğrensinler diye...
İsmail Kılıçarslan: Saçma. Ama buyurunuz.
Yusuf Genç: Ama diğer taraftan şu da var tabii, senin gözünden bir yorum olarak, bilgi sorusu değil, yorum olarak almak istediğim şeyler olacak.
İsmail Kılıçarslan: Peki.
Yusuf Genç: Peki, niye seninle söyleşi yapıyoruz... Cins, bu arada seninle ilk defa söyleşi yapıyor. Bu önemli bir an.
İsmail Kılıçarslan: Benimle dergiler söyleşi yapmaz genellikle.
Yusuf Genç: Böyle mi düşünüyorsun gerçekten?
İsmail Kılıçarslan: Evet.
Yusuf Genç: Neden peki?
İsmail Kılıçarslan: Ben artık tehlikeli bir uyruğum herkes için. Yaralı balina. Yani şöyle, mesela son çıkan kitaplarım, bizim dergilerimiz, gazetelerimizin kültür sayfaları falan bakımından derin bir sessizlikle karşılandı. Bu, kitaplarımın kötü olduğuna delalet etmez. Bu, benimle hesap gördüklerine delalet eder. Ama istersen burayı çıkartabilirsin.
Yusuf Genç: Hesap demişken, biz asıl konumuza geri dönelim mi? Bu kısmına, yani sana bakan kısmına da tekrar geri döneriz. Şimdi şöyle, niye söyleşi yapıyoruz sorusunun cevabını verelim. Zaten tabii bu söyleşiye de gelmeden önce bizim okurumuz dergiden aslında bu sorunun cevabını da görmüş olacaklar kapak itibariyle. Fakat olsun. Usul çünkü vusulden önce gelir.
Yusuf Genç: Hikâye şu: Beş yıl oldu, Cins, Türkiye’de kültür kamuoyunun gündemine gireli.
İsmail Kılıçarslan: Evet. Elhamdülillah.
Yusuf Genç: Epey uzun bir serüven aslında bu. Gümbür gümbür de devam ediyor. Ne oldu, diye sorayım. Bugün, buradan geçmiş beş yıla ve gelecek beş yıla baktığın zaman gördüklerin neler?
İsmail Kılıçarslan: Cins’in şöyle bir tarafı var, Cins’in hemen hemen hiçbir sayısı, bir ay önceki sayısından daha zayıf çıkmadı. Hemen hemen hiçbir sayısı... Elhamdülillah. Çıktığı günden bu yana kendine mahsus bir gündemle ve kendine mahsus bir kalite çizgisiyle okuru selamlayan bir dergi Cins. Eskiden şöyle diyorduk, Cins’i ağırlıklı 18- 25 aralığında genç insanlar okusun. Şimdi diyoruz ki; entelektüel ilgisi, entelektüel merakı, kültürel ilgisi geniş insanlar tarafından da okunabilir bir dergiyle karşı karşıyayız.
Yusuf Genç: Eyvallah. Şimdi Cins’in nasıl başladığı hikâyesine girmeyeceğim, mümkünse sen de girme isterim. Fakat Cins, çıkmaya yakın olduğunu duyurduğu zaman, ismini elbette anmayacağım; ama bazı kişilerden gelen "popülist bir iş yapıyorlar" gibi bazı eleştirilerin öznesi olmuştu... Sonra hikâye devam etti, yine aynı şekilde bugünden geriye doğru baktığın zaman bu eleştirilerin sahiciliği nereye karşılık geldi?
İsmail Kılıçarslan: Yusuf Kaplan’ı hatırlıyorum mesela. Telefon açtı, "Ya İsmail, popülist dergi çıkarıyormuşsun." dedi.
Yusuf Genç: Öyle mi? Bunu ne zaman yaptı?
İsmail Kılıçarslan: Daha dergi çıkmamış, derginin çıkmasına on beş gün var. "Neyi kastediyorsun hocam bununla?" dedim, "Ya işte," dedi, "popülist popülist işler yapacakmışsın." dedi. Şimdi, "Popüler mi yapacakmışım, popülist mi yapacakmışım hocam?" dedim. "Anlamadım, ne kastediyorsun bununla?" dedi. Dedim, "Hocam ben kültürün popülerleşmesini temin etmeye yönelik bir dergi çıkartıyorum arkadaşlarımla." "İyi ama" dedi, "bu" dedi, "renkli dergiler var," dedi, "onlara benzeyecekmiş." dedi. "Okumadığınız dergi hakkında nasıl yorum yapıyorsunuz hocam?" dedim. Sonra bazı dergi satış rakamları söyledim ona, mesela bizim mahallenin çocuklarının okuduğu dergi alışkanlıklarını. Her zamanki şaşkınlığıyla "Oha!" dedi. Sonra Cins çıktıktan sonra "kusura bakma İsmail" de dedi tabii. Cins çıktıktan sonra benden özür dileyen bir sürü insan daha var geride. Yani Cins çıkarken henüz, Cins’i öldürmeye gayret eden arkadaşlarımız oldu ne yazık ki. Bunlar bizim arkadaşlarımız. Cins’i boyalı, sadece meşhurların yazdığı, sadece ünlülerin kapaklarında olduğu dergilerle karıştırmayı tercih ettiler. Okumadıkları dergi hakkında ahkâm kestiler. Ama bu galiba bizde bir gelenek... Daha iki ay önce okumadığı dergi hakkında ahkâm kesen başka insanlar da gördüm ben sağda solda. Burayı kesme. Ben olsam kesmem.
Yusuf Genç: "Burayı kesme." ifadesiyle de beraber kesmeyip bırakacağım. Hatta bunu bile... Neden "Burayı kesme." dedin peki?
İsmail Kılıçarslan: Çünkü ne numara çektiklerini görüyorum Yusuf. Ne numara çektiklerini görüyorum. Çok basit bir şey yapacaksın abi. Oturup elindeki tabancayı kullanacaksın. Elinde tabanca varsa birini vurursun. Tabanca göstermek çok ayıptır abi raconda, tamam? Bizim bazı sümsük abilerimiz, sümsük arkadaşlarımız sürekli tabanca gösteriyorlar bize. Sıkıldım abi. Göstermeyin bize tabanca. Vuracaksan çık, adam gibi vur. Vuracaksan çık, adam gibi vur. Buradayız yani. Bir yere gittiğimiz yok. Üsküdar’da, dünyanın merkezinde bir ofiste akşama kadar birinci sınıf kültür üretmeye çalışıyoruz.
Yusuf Genç: Doğru...
İsmail Kılıçarslan: Türkiye’de artık her şey dengeler adına oluyor. Aman şu abimiz kızar, bu arkadaşımız darılır, şu gücenir, ama ben yine de bir özelden arayayım gönlünü alayım, şunun hakkında bak olumsuz konuşmayalım... Ne olumsuz konuşmayacağız abi? Yani yetsin kavga edeceksek kavga edelim. Yani adam gibi kavga edelim. Bizim kimseyle kavgamız yok, ama adam gibi kavga edeceksek de lütfen adam gibi kavga edelim birbirimizle. Daha çıkmamış dergi hakkında nasıl konuşursun. Daha iki ay önce oldu bu.
Yusuf Genç: Evet, Cins çıkarken çok anlamsız, çok karşılıksız, çok bağlamsız ve çok ön yargılı eleştiriler aldı. Bu ayrı mesele. Ama beş yıl önceki çıkış günlerini hatırlıyorum, "kültürel iktidar" dedi ve tüm Türkiye’de kültür kamuoyunun hatta siyaset kamuoyunun gündemine girdi ve epey tartışıldı. Tanıl Bora eliyle ıskalanmaya çalışıldığı bir tartışma gündemi Türkiye’yi kasıp kavurdu. Bu, Cins eliyle başlatılmış büyük bir tartışmaydı. O tartışma mesafe aldı...
İsmail Kılıçarslan: Bak sadece kültürel iktidar tartışması değil, Türkiye’de bu kısım, kültürel iktidar tartışmasını Furkan, ben, sen, bu dergiye emek veren arkadaşlar başlattı ve biz bu tartışmayı başlattıktan iki yıl sonra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da bir de "Kültürel iktidar var." diye bir kültürel iktidar meselesini gündeme getirdi Milli Kültür Şurası’nda. Bu tartışma çok bereketsiz bir tartışma oldu. Niçin mesela Galeano’nun kitap telifleri konuşulduğunda niçin Türkiye’de sadece üç tane yayınevi öneriyorsunuz, biz yayınevi değil miyiz, belki bizim de paramız var, biz de ödemek isteriz telifi, niye bizi oyuna sokmak istemiyorsunuz, dediğimizde verecekleri hiçbir cevap yok.
Yusuf Genç: Kimi kastediyorsun?
İsmail Kılıçarslan: Türkiye’de Brüksel, New York, Paris odaklı kültür endüstrisinin distribütörlüğünü yapanları kastediyorum abi. Bunlar kapı kulu. Ama bu tartışma çok bereketsiz ilerledi. Niye bereketsiz ilerledi, çünkü bu kapı kulları bize saldırırken yanımızda durmasını umut ettiğimiz insanlar bizi popülist olmakla, bilmem ne olmakla suçladılar. Sanki onun düşündüğüyle aynı şeyi düşünmüyormuşuz gibi. Fakat arada bir fark var, ben onun düşündüğünü ifade edebiliyorum, o ifade edemiyor. Ben onun düşündüğünü ifade edebiliyorum, çünkü ben yazıyorum, yazabiliyorum. Bir kabiliyetim var yani, onun yok. Kimseyi kastetmeden söylüyorum, onun yok. Bizim kabız arkadaşlarımız bu tartışmada bize omuz verselerdi şimdi biz çok başka bir şey konuşacaktık. Mesela D&R’ın, Hürriyet grubundan Sabah grubuna geçmesi kültürel iktidar meselesinde bir dalgalanma oluşturdu mu, oluşturmadı mı dosyası bizim yapmamız gereken bir dosyaydı. Niye yapmadık? Çünkü yapayalnızız. Bak sana bir tartışma daha söyleyeyim kendimizi paraladığımız, hatırla, İmam Maturîdi, Maturidîlik, Maturidîliğin anlaşılması, Sünnilik, Sünniliğin anlaşılması. Herkes boğdu bizi burada. Çünkü herkes o kadar düzeninde ki, herkes o kadar tıkırında ki İmam Maturidî’ye Türklerin peygamberi diyen dangalak bizden rahatsız oldu. İmam Maturidî’yi cami imamı zanneden öbür dangalak da bizden rahatsız oldu. Biz İmam Maturidî’nin doğru düzgün anlaşılması yönünde bir gündem ilerlettikçe hatırla, karşımıza olmayacak bin türlü eylem çıkarıldı. Yani İmam Maturidî’yi faşistlerle yobazların elinden kurtarma çabamız da akamete uğradı. Bugün Türkiye’de kendine "Sünniliğin yıkılmaz kalesi", "biz olmasak Allah’ın dini elden gidecek" diye düşünen herkesin maskesini indirebilecektik, fakat bu imkân da elimizden gitti, çünkü kimsenin putunu kıramıyorsun abi. Biz Cins’te alnımızın terini akıttık. Bu derginin sayılarına alnımızın terini akıttık. Kaba bir hesapla altmış sayı geride bırakmışız. Altmış sayıda, kabaca belki üç bin sayfa içerik ürettik. Yazarlarımıza dedik ki, en fazla iki sayfa yazacaksın. Abi, Ömer Türker Hoca’ya iki sayfa yazı yazdırmış dergidir Cins. Çünkü derdini anlatma kabiliyeti var, yazarına da okuruna da. "Efendim iki sayfa yazıyorsunuz, bizim gençlerimizi tembelliğe alıştırıyorsunuz." Ben, senin varlığından bile haberi olmayan insanlara senin adını duyurmaya çalışıyorum, bu kadar kıt anlayışlı olunabilir mi ya? Senin varlığından bile haberi olmayan insanlara seni işaret etmeye çalışıyorum. Bu dergi işaret fişeği çıktığı günden beri... Giderek işaret fişeği işaretin kendisinden önemli hâle geldi ama. Çünkü bugün dergide Erol Göka yazıyor mu abi, yazıyor. Taş gibi söyleşiler yapıyor Cins her ay. Ömer Türker yazıyor mu, Ercan Yıldırım yazıyor mu, İbrahim Halil Üçer yazıyor mu abi, Murat Güzel yazıyor mu? Evet. Aklımıza gelen gelmeyen isimleri yan yana ekle. Abi bunlar Türkiye’nin süzme birikimi. Türkiye’nin süzme birikimini geçtik, abi Alain de Botton Türkiye’de bizden başka bir de Hürriyet gazetesine röportaj verdi. Bize röportaj verdi. Abi Alim Kasımov’la söyleştik, Emel Mathlouthi ile söyleştik, Teoman Duralı yazdı bu dergide. Yani bu az bir birikimmiş gibi bizi aşağılamaya kalkan, bizi yok saymaya kalkan arkadaşlara söylemek istediğim şudur: Biz işimize bakıyoruz, ama siz işinizin ne olduğunu bile bilmiyorsunuz.
Yusuf Genç: Şimdi buraya ilişkin yine parantez açayım, şöyle; İsmet Bey’in çok mübarek lafıdır, hemen her lafı gibi, "Ciddi ama asık suratlı değil." Cins hikâyesini oradan kurmuştu. Aslında bunu onlar da anlasın diye şöyle ifade edilebilir, "kravatlı değil". Bunu, bayağı bulan, laçka bulan, salt düşmanlık ya da salt hazımsızlık dolayısıyla kötülük üretenleri dışarıda bırakarak söylüyorum, onlar konunun dışında. Fakat şöyle bir şey oldu, aradan beş yıl geçti, az önce sen saydın. Teoman Duralı’nın, Şükrü Hanioğlu’nun, Uğur Derman’ın, Tahsin Görgün Hoca’nın bu dergide yazısı yayımlandı. Böyle bir hikâyede yol açtığı tartışmaları, oluşturmaya çalıştığı gündemleri bir kenarda bırakarak söylüyorum. Beş yıldır yayın hayatını sürdüren ve tirajı itibariyle de Türkiye’deki en iyi satan dergilerden biri olan Cins’i Tanıl Bora, doğrusu yanlışı ayrı bahis ama ciddiyetle, Tanıl Bora dışında hiç kimse ele almadı. Bizim dünyayı kurtaran büyük abilerimizi, bizim dünyayı kurtaran büyük köşe yazarlarımızı falanı da dâhil ederek söylüyorum bunu. Bu neden böyle?
İsmail Kılıçarslan: Niyesini değil, ne’sini söyleyeyim; Ayıptır bu. Burada emek veriyoruz. Bu emeğimiz kötü emek olsa, tamam. Ama ergen hamasetiyle, aman bunları görmem... Bizim kapısını çalmadığımız insan oldu mu Yusuf, sana soruyorum.
Yusuf Genç: Bir kişi var, ismini vermeyeyim.
İsmail Kılıçarslan: Bizim kapısını çalmadığımız insan olmadı, bir kişi hariç. Ya söyleşi yaptık ya "18 Soruda Nasılsın?" sorduk, bu abiler de dâhil ha. Ama onlar bizi yok saydılar. Çünkü niye, renkli dergiyiz. Çünkü niye, şaka yapıyoruz bazen. Hayatın kendisi gibiyiz yani. Şimdi, ben mesela iki üç gündür şey düşünüyorum gelecek ay Yalçın Koç Hoca’yla bir söyleşi yapabilir miyiz falan diye... Kafamdan geçiriyorum. Yalçın Koç benim neyim olur abi? Hiçbir şeyim. Tanımıyorum hocayı. Hayatımda hiç rastlaşmadım. Ama diyorum ki, bir kıymetlimiz dışarıda mı kaldı acaba. Ya Mustafa Çalık’la bizim Yusuf bir tartışsa falan diye geçiyor aklımdan. Anlatabiliyor muyum ne demek istediğimi? Yani abi çünkü bunlar bizim kıymetlimiz, eninde sonunda bizim kıymetlimiz. Ve bu kıymetlilerimize bir yol götürmemiz lazım. Biz buradayız, sizin hizmetinizdeyiz dedik biz kurulduğumuz günden bugüne. Ama şöyle de bir özelliğimiz oldu, yazmayana artık niye yazmıyorsun demedik, çünkü doğal ömrü var dergi yazılarının. Hiç öyle bir şey yapmadık. Yazmayı bıraktığına çok üzüldüğüm insanlar var ama tamam yazmıyor artık ne yapabilirim yani. İlk günden beri bizimle yazan insanlar var. Onlara da çok müteşekkiriz. Ama bir sayı olsun bize yazı yazmış her yazarımıza da çok müteşekkiriz. Biz aslına bakarsan Türkiye’nin tüm renklerini içinde barındıran bir dergi yaptık beş yıl boyunca. Türkiye’nin de değil, dünyanın bütün renklerini içinde barındıran bir dergi yaptık. Bilmem, mesela arada bir tane Cins satın alıp okusalar, şunun kitabını yayımlamamız lazım dedikleri adamlarla Cins’in söyleşi yaptığını görecekler. Mesela Richard Sennett’le, mesela Wael Hallaq’la. Bizi zannediyorlar ki biz, böyle şeyiz, kapağa bir tane ölü şair fotoğrafı koyup onun altına da ondan bir dize paylaşıyoruz. Öyle değil, hikâye böyle değil.
Yusuf Genç: Biz hiç öyle kapaklar yapmadık.
İsmail Kılıçarslan: Niye öyle kapaklar yapalım abi. Sağcı mıyız biz. Hiçbir zaman olmadık. Ama böyle bir poz kesiyorlar ya, "Reklam almadan biz yayın hayatımıza..." Çünkü reklam eksik kaldığı sürece sizin telefon rehberleriniz vardı, bizim telefon rehberimiz yok abi.
Yusuf Genç: Cevabını bildiğim bir soru, kayıtlara geçsin diye sorayım burada o zaman, beş yıl boyunca dergi çıkartıyoruz, bu altmış küsur sayının herhangi birinde telefon aldın mı dergi içeriğine ilişkin?
İsmail Kılıçarslan: Asla almadım, olumsuz manada asla almadım. Olumlu manada, bu sayı çok iyi olmuş, bu afiş çok iyi olmuş telefonları aldım patronlardan. Temiz bir ilişki kurulabiliyor yani.
Yusuf Genç: Cins çıktığından beri mesela ne kendi içinde bir kamp oluşturmuş ne de Türkiye’deki sağ-sol gibi bir kampa yerleşmiş değil. Ayrıca, son iki yıldır çok baskın şekilde görüyoruz ki Cins, Türkiye’de farklı kamplardan, farklı meşreplerden herkesin yer aldığı bir mecra. A’dan da biriyle burada iş yapıldı, söyleşi yapıldı, onun yazısı alındı, B’den de alındı, C’den de alındı. Bunlar birbiriyle kavga ederken de üstelik. Böyle bir merkezi konumu var Cins’in.
İsmail Kılıçarslan: Biz hep merkezdeydik. Çünkü merkezin dışında hiçbir yerin doğru olmadığını düşünüyorum. Çeperin, taşranın kültür üretimine müsait bir yer olmadığını düşünüyorum. Hep merkezde olacaksın. Mugamdan bahsediyorsan Alim Kasımov’dan bahsedeceksin, çünkü merkez orası. Şarkı önereceksen Bob Dylan önereceksin, merkez orası. Ve bu merkezi çok geniş tariflemen gerekiyor, senin düdük gibi zihnin bir merkez oluşturmaz. Ben kişisel olarak Alev Alatlı’nın hayranı olmayabilirim. Son yazdıklarını beğenmiyor da olabilirim. Ama Alev Alatlı’nın olmadığı bir merkez kabul edilemez. Arif Ay’ın olmadığı bir merkez kabul edilemez. Şükrü Hanioğlu’nun olmadığı bir merkez kabul edilemez. Sen şimdi zihnin taşralı, kendin çeperde yaşıyorsun ve çeperde yaşamakla da övünüyorsun, sonra biz merkezileşince ama sizi de çok dinleyen var noktasına geliyorsun. Abi, biz merkezde kalabilmek için canımızı dişimize takıyoruz. Ana akımda ne oluyorsa onu takip etmeye çalışıyoruz. Bize dediler ki efendim eski kültürümüzle ilgilenmiyorsunuz. Hayati İnanç hangi dergide yazdı, uzayda mı yazdı? Uğur Derman Hoca Mustafa Rakım Efendi’nin Hilye-i Şerif’ini hangi dergide yayımladı, Mars’ta çıkan bir dergide mi yayımladı?
Yusuf Genç: Eyvallah. Çok konuşulacak şey var. Ama geçelim isterim. Yine beş yıl vurgusunu yaparak söylüyorum, tüm bu hikâye, kızdığın şeyler ki kızarken gerçekten dertli bir kızgınlık gördüm. Sevindiğin şeyler, beş yılın sonunda ama etraflıca düşünüp de söylersen. Değdi mi?
İsmail Kılıçarslan: Değmez mi. Her bir gününe değdi. Her bir saatine değdi. Her bir dakikasına, her bir saniyesine değdi. Sebebi ne biliyor musun, yolda yürürken yirmi yaşında bir kız çocuğu gelip diyor ki "Abi, Cins’in bu sayısı yine çok güzeldi." Bizim başka bir niyetimiz yok. Başka bir niyetle çıkmadık ki yola. Ne olacağız yani bu saatten sonra Doğruyol Partisi’nde milletvekili mi olacağız.
Yusuf Genç: Doğruyol Partisi kapatıldı bu arada.
İsmail Kılıçarslan: Haberim yok. Kapatılmamış gibi davrananları gördükçe... Sanki varmış gibi değil mi? Şöyle, mesela bir de niye memnunum; ya ben sizin derginizi okumuyorum, diyor, ama bizim kız okuyor diyor. Çok seviniyorum. Adanalı bir okurumuz var, "Hocam ben Ercan Yıldırım yazılarını dergiden kesip saklıyorum," diyor. Derginin kendisini de sakla diyorum "Yok onları ayrıca dosyalıyorum." diyor. Anladın mı, bu çok hoşuma gidiyor. Ya çok insana dokunan hikâyeler anlatıyorsunuz, diyor, çok hoşuma gidiyor.
Yusuf Genç: Peki daraltayım bu soruyu, Türkiye’ye, Türk düşüncesine, Türk edebiyatına toplamda Türkiye’ye Cins’in yaptığını düşündüğün en parlak katkı, sence?
İsmail Kılıçarslan: Ben onun cevabını Türkiye olarak vereceğim. Cins’in en önemli gündemlerinden biri "Türkiye fikrini" tartışmak oldu biliyorsun ve bunu çok sağlıklı bir zeminde yaptık.
Yusuf Genç: Ne demek "Türkiye fikri"?
İsmail Kılıçarslan: Abi ilk kez Cins’te "Türkiye Türkiye’den büyüktür" cümlesini gördü kamu. Türkiye’nin bir coğrafyayı imlemediğini, Türk olmanın bir etnisiteye işaret etmediğini; Türklerin bir yaşayış, bir tercihler bütünü, bir ruh bütünü olduğu meselesini en sağlıklı şekilde Cins tartıştı bana kalırsa. Ve bunu defalarca kez ve pek çok farklı açıdan yaptık. Türkiye üzerine düşünenler, Türkiye üzerine diyelim, Türk, Türkiye düşüncesi üzerine yüksek lisans yapacak olanlar Cins’i didiklediğinde, buradan doktora malzemesi çıkar, diyebilirler mesela. İlk sorduğun şeyi öyle söyleyeyim. İki, zaman zaman yaptığımız foya ortaya çıkarmalar. Mesela Can Dündar’ın çektiği numarayı Can Dündar henüz Türkiye’den kaçmadan patlattığımız bir sayı hatırlıyorum. Mesela, örneği doğru yerinden vereyim diye söylüyorum; 15 Temmuz öncesi de, 15 Temmuz sonrası da; 15 Temmuz’dan bir ay önce ne söylüyorsa 15 Temmuz’dan bir ay sonra da aynısını söyleyen bir dergi çıkarma kabiliyeti gösterdik.
Yusuf Genç: Bu çok kıymetli. Cins, merkezde ve kendi kamplarında yaşayanlara da açık dedik. Ama Cins’in kırmızı çizgileri de var. Her sağlıklı insan, kurum, nesnenin olması gerektiği gibi. Yekten belki beş yılın sonunda tekrar ifade etmek istersek, nedir Cins’in kırmızı çizgisi?
İsmail Kılıçarslan: Kırmızı çizgilerimiz: Türkiye fikri aleyhine tek bir cümle kurulmasına müsaade etmemek, birincisi bu. İkincisi, bize kültür endüstrisinin pazarladığı hiçbir halta gözümüzün ucuyla bile bakmamak: LGBT, toplumsal cinsiyet eşitliği, yalandan çevre duyarlılıkları... Hayvan hakları meselesi, efendime söyleyeyim falan filan.
Yusuf Genç: Kedileri seviyoruz ama...
İsmail Kılıçarslan: Kedileri elbette seviyoruz ama hayvan sevmenin bir endüstriye dönüştürülmüş olması midemi her daim bulandırıyor. Bu dolmaları yememek Cins’in kırmızı çizgisi. Ve tabii altını belirgin şekilde çizdiğimiz bir kırmızı çizgimizden daha bahsedeyim; Cins, insanlığın kurtuluşunun İslam’ın merkeziyet kazanmasıyla olabileceğine inanıyor.
Yusuf Genç: Açık ve tartışmaya kapalı kurumsal görüşümüzdür...
İsmail Kılıçarslan: Evet, bütün insanlık adına, dünyanın tek kurtuluşunun İslam’ın merkeziyet kazanması olduğuna inanıyor Cins.
KENDİNİ HALKIN ÜSTÜNDE GÖREN MÜŞRİKTİR
Yusuf Genç: Cins’i en çok kimin okumasını istersin, bir. İkincisi de "sen okuma ulan", dediğin kimdir?
İsmail Kılıçarslan: "Sen okuma ulan", dediğim insanlar var. İsimlerini de sıralayabilirim, ama skandala sebebiyet verebilir.
Yusuf Genç: Ben mesela kendi adıma, lise son sınıf ile üniversite çağının okumasından keyif alıyorum.
İsmail Kılıçarslan: Tabii yani yaş aralığı bakımından ben de bundan çok keyif alıyorum. Ama mesela en çok kimin okuduğuna, şu ana kadar kimin okuduğuna sevindin diye sor bana, galiba ya Niğde ya Nevşehir’de, bir halk otobüsü şoförü, "Hocam, her sayınızı okuyorum." demişti. O benim romantik karnım. Halk okusun abi Cins’i, biz Cins’i halk için çıkarıyoruz. Halk için çıkarıyoruz derken, çünkü biz de halkız. Halkın içindeyiz. Elhamdülillah halkçıyız. Kendimizi bu muazzez halkın, bu kara halkın, bu kara budunun bir santimetre üzerine koymayı Allahu Teâlâ’ya şirk koşmakla eş görüyoruz.
DÜŞÜNCE, EDEBİYATIN BİR ŞUBESİDİR
Yusuf Genç: Eyvallah. İnsanlık tarihinin tüm büyük kafalarını, büyük birikimlerini, büyük isimlerini düşün, edebiyat tarihi, düşünce tarihi fark etmeksizin. Denk geleydik ya da ömrü vefa yetseydi de keşke Cins’te yazaydı, dediğin üç ismi alsam senden.
İsmail Kılıçarslan: Kurt Vonnegut Jr birincisi bu. Kafası Cins’e acayip uygun.
Yusuf Genç: Ben de John Fante’yi ekleyeyim bari.
İsmail Kılıçarslan: John Fante de olur. Kafası Cins’e acayip uygun. Yine Cins’e acayip uygun bir isim söyleyeyim, Mahmut Derviş değil, Nizar Kabbani. Onun kızgınlığı. Daha devam edeyim mi?
Yusuf Genç: Bir kişi daha...
İsmail Kılıçarslan: Cahit Zarifoğlu. Gelsin burada artist artist otursun şuralarda. Sigarasını içsin, bize ayar versin. Biz de onunla didişelim. Çok isterdim.
Yusuf Genç: Rıdvan, sana tek bir soru soracağım. Bu arada Rıdvan Tulum da burada ama dinlemeyi tercih ediyor.
İsmail Kılıçarslan: Rıdvan, Ergin Günçe deme lütfen... Şiir Versus’ta dersin.
Rıdvan Tulum: Yok, Ergin Günçe demeyeceğim.
Yusuf Genç: Baskı yapmayın İsmail Bey. Daraltmayın yani, Gazzâlî’ye kadar yolu var. Yakışırdı da.
İsmail Kılıçarslan: Ama Gazzâlî yazıyor bizim dergimize.
Yusuf Genç: Eyvallah.
İsmail Kılıçarslan: Anlayan anladı. Bizim dergimizi Gazzâlî çıkarıyor hatta onu da anlayan anladı.
Rıdvan Tulum: Metin Eloğlu’yu görmek isterdim, bir. Çok uygun. Üsküdar’da ofis zaten, buraya da çok yakışır. İkincisi, neden bilmiyorum Cioran’ı görmek isterdim. Ve üçüncüsü, Yunus da bir dokunsaydı.
Yusuf Genç: Yunus da yazıyor, İsmail Bey gibi söyleyeyim.
İsmail Kılıçarslan: Fakat Cioran’a bir, çıkma yapayım mı? Ben mesela Cioran’la bir yazarlık görüşmesi yapsaydım ona da öyle derdim: Cioran, insan okuyacak bu yazdıklarını, anlaşılır yaz.
Rıdvan Tulum: Bir de ona Romanya fikrinin ne olduğunu anlatman gerekirdi belki.
İsmail Kılıçarslan: Evet ama Romanya fikri yok, biliyorsun.
Rıdvan Tulum: Biliyorum ama...
İsmail Kılıçarslan: Yani Romanya diye bir fikir yok. Ama yani Cioran’a bunu insan okuyacak, anlaşılır yaz, brief’ini mutlaka verirdim. Değişmez.
Rıdvan Tulum: Peki, bitirmeden ben sana sorayım Yusuf abi.
Yusuf Genç: Yani ben şimdi söyleşiyi yapanım, ben cevap vermem. O yüzden, vermiyorum...
İsmail Kılıçarslan: Kaçtı.
Rıdvan Tulum: Kaçtı.
İsmail Kılıçarslan: Onunkisi belli.
Rıdvan Tulum: Onunkiler belki dergidedir.
İsmail Kılıçarslan: Onunkisi belli, Mehmet Âkif Bey’in yazmasını çok isterdi o. Mehmet Âkif Bey’in bütün cerbezesiyle, ben onun adına cevap veriyorum, Mehmet Âkif Bey’in bütün cerbezesiyle buralarda kalmasını ve yazmasını isterdi. Sait Halim Paşa’ya biraz ayar olurdu ama Sait Halim Paşa’nın da yazmasını isterdi büyük ihtimalle. Bir isim daha var ama ondan böyle yüzde yüz emin değilim. Muhtemelen Cemil Meriç’in de dergide kendine mahsus bir köşesi olsun isterdi. Tutturduk mu? İkisini tutturdum galiba.
Rıdvan Tulum: Üçte iki galiba.
Yusuf Genç: İkisi doğru, doğru... Üçüncüyü ben yabancı kontenjanı diye düşündüm, bizim gâvurlardan.
İsmail Kılıçarslan: Fante’yi dedin zaten.
Yusuf Genç: Fante’yi sayabiliriz evet.
İsmail Kılıçarslan: "Bizim gâvurlardan", bak, bu da Cins’e mahsus bir şey. "Bizim gâvur" artık.
Yusuf Genç: Şimdi, bu kadar mizah yeter. Bir saattir konuşuyoruz. Şimdi tabii, altını çizerek, bir şerh düşerek söylüyorum, iyi edebiyat asla yüksek bir düşünceden beri değildir, onun içine yerleşmiş durumdadır, bu bahsi diğer.
İsmail Kılıçarslan: Hayır, düşünce edebiyatın bir şubesidir.
Yusuf Genç: Eyvallah. Yani bir yerde iyi bir edebiyat, yüksek bir edebiyat söz konusuysa orada yüksek bir düşüncenin zaten var olduğunu biliriz. Cins, ilk günleri itibariyle edebiyat vurgusu daha yoğun bir dergi olarak yola çıktı, bugün geldiğimiz yerde sanki düşünce metinleri daha ağırlıklı. Ya da şöyle, edebiyat vurgusunun yanına düşünce metinlerini de koyduğu bir fotoğrafa evrildi Cins.
İsmail Kılıçarslan: Bu bilinçli bir tercih olarak gelişti. Bunu planladık yani. Eskiden mesela, Cins’in ilk sayılarında böyle daha insana dokunan, naif hikâyeler bulunurdu. Şimdi onlar azalıyor, birinci sınıf düşünce metinleri artıyor. Bu planlı bir şey, iyi de bir şey bence.
Yusuf Genç: Eyvallah. Bu tercih edilmiş bir yönelimdi, Cins’in, bu uzun düşünülmüş yürüyüşünün bir basamağıydı.
İsmail Kılıçarslan: Tabii, tabii, bir basamağıydı. Bundan sonra da kuantum fiziği konuşalım istiyorum zaten.
Yusuf Genç: Oraya evrileceğiz zaten, bu gerçekten konuştuğumuz bir şey.
İsmail Kılıçarslan: Gelecek. Yani bunu okurlarımız şimdi şaka zannediyorlar ama değil.
Yusuf Genç: Şöyle ama tabii, kuantumu gerçekten Türkçe düşünebilen bir kafanın anlayabileceği, ele alabileceği, yorumlayabileceği ve doğru yere koyabileceği bir düzlemde göreceğiz.
BİZ, HER SAYIMIZDA "TÜRKİYE FİKRİ" ÜZERİNE DÜŞÜNMEYİ TEKLİF ETTİK
Yusuf Genç: En sevdiğin Cins kapağını sormak durumundayım. Bunu herkese soracağız.
İsmail Kılıçarslan: O kadar güzel kapağımız var ki abi, ilk anda gözümün önüne sekiz on tane Cins kapağı geliyor, ilk anda. İlk anda. "Leyla Bir İhtimaldir" kapağımız mesela. "Müslümanları Öldürün" kapağımız efsanevi bir kapaktır bence. "Amerika Kafada Biter" kapağımız efsanevi bir kapaktı. "Türkiye’nin adresi." O da efsanevi bir kapağımızdı, yani aslında bak, bunları ne yapmışız, bunları plansız zannedersin sen Yusuf. İlk sayıda kültürel iktidarı konuşmuşuz, iki yıl sonra gündem olmuş. İkinci sayımızda "Türkiye’nin adresi" deyip Türkiye fikri üzerine düşünmeyi teklif etmişiz ve o günden bugüne ben bakıyorum, bizim tartıştığımızdan çok daha yetkin şekilde tartışanlar da var, ayrı; ama mesela Türkiye fikri üzerine tartışma meselesinde çok kendimize mahsus bir koridor oluşturmuşuz. Çok kapağımız var ya. Cins kapaklarıyla ve filmleriyle ayrı bir hayran kitlesi oluşturmuş bir dergidir.
Yusuf Genç: Geldiğin yere ilişkin bir soru sorayım, şimdi Cins, Türkiye’de bir basılı materyalin, içeriğini duyurmak adına sinema filmlerini bir tanıtım filmi olarak tasarlayan ilk mecra. Cins filmi, daha sonra Türkiye’de pek çok dergi, hatta çıkan her dergi yapmaya başladı. Böyle şeyler kattı mesela tasarım dünyasına ve tanıtım yöntemlerine ilişkin. Mesela böyle bir şeyden memnun musun?
İsmail Kılıçarslan: Çok memnunum hem de. Çok memnunum, çünkü geçenlerde gördüm mesela bir derginin tanıtım filmini. Güzel abi yani oturup saçma sapan grafik işlerle boğuşmak yerine bir tane gerçekten seni ve o anda yaptığın işi ifade eden bir film sahnesi bularak onun üzerinden derdini anlatmak muazzam. Bizde mesela, yani şöyle bizim galiba, yarım milyon falan izlenen tanıtım filmlerimiz var, efsanevi izlemeler alan tanıtım filmlerimiz var. Ve bundan çok memnunuz. Yapan arkadaşların da emeğine sağlık diyoruz.
Yusuf Genç: O zaman sorularımız bitti İsmail Bey.
İsmail Kılıçarslan: Sorular bitince İsmail Bey olduk, gördün mü?
Yusuf Genç: İlk sayıdan bugüne beş yıllık bir dergi. İnşallah bu sayıda beş yılımızın hikâyesine, kimler geldi kimler geçti şeklinde yer vereceğiz. Hatta işte bugün bakınca gerçekten Türkiye’ye, düşüncemize, tüm insanlık düşüncesine aslında, çok büyük katkılar yapmış büyük isimler, güzel isimlerle beraber yol yürüdüğümüzü görmüş oldum. Buna da elhamdülillah demek lazım. Son olarak şunu söyleyeyim ben, bunu tabii on binlerce insanın internet ve basılı hâliyle okuyacağını da ön görerek söylüyorum, İsmail Bey’in masasında Ayasofya’nın yeniden ibadete açılmasına yönelik bir hatıra parası var ve yaklaşık dört defa kendisinden istedim. Burada da tüm okurlarımızın huzurunda bir kez daha istiyorum. Sonuç bilgisini almak üzere de Twitter’dan okurlarımızın soracağı sorulara kendisi zannediyorum cevap verecektir. Bir açık kapı olarak da bunu bırakıyorum.
İsmail Kılıçarslan: Peki Yusuf Bey... (Gülerek). Allah ömür versin hem Cins’e hem bizlere, onuncu yılda yüz yirminci sayımızda veyahut da yüzüncü sayımızda, üç yıl sonra, bir Cins afişleri ve Cins kapakları sergisi yapalım. Bunu şimdiden düşünmeye başlayalım.
Yusuf Genç: Bu arada Furkan Çalışkan neden aramızda değil?
İsmail Kılıçarslan: Furkan Bey, Ketebe için cenk ediyor. Elimizde olsa da onun mesaisine biz de destek verebilsek...
Yusuf Genç: Evet, öyle. Furkan Bey yayıncılık adına cenk ediyor. Bu arada İsmail Bey gerçekten çok güzel, Cins'in 5. yılına yakışır bir sohbet oldu.
İsmail Kılıçarslan: Nice 5'lere inşallah Yusuf Bey.
Yusuf Genç: Eyvallah. O vakit şöyle bitirelim: "Deme Mecnun’a Deli Belki de Leyla Delidir."