Filistin albümüm vardı

Gün saymak beyhude bir çabadır. Ama bir inanç hep vardır. Bu sayılı günler bir zaman gelecek bitecek. Ve “şafak doğan güneş” olacaktır.
Gün saymak beyhude bir çabadır. Ama bir inanç hep vardır. Bu sayılı günler bir zaman gelecek bitecek. Ve “şafak doğan güneş” olacaktır.

Filistin’i bilsem. Anlasam. Soranlara anlatacak kadar malumatım olsa istiyorum. Ama bana rehberlik edecek kimse yok. Herkeste aynı malumat var.

Ciltçide çalışıyordum. Eski adı mücellit. Para karşılığı değil mücellit abimin pek sevdiğim muhabbeti, kitaplarla çalışmak bir de işi öğrenmek hoşuma gidiyordu.

Defter ciltlerken sayfalar artardı. O artık sayfaları biriktirdim. Kendime bir defter yaptım. Maksat işi öğrenmek. Ama ortaya çıkan defter mavi cildiyle pek hoş olmuştu. Defter olarak kullanmaya kıyamadım albüm yaptım. Filistin Albümü koydum adını. Gazetelerden kestiğim fotoğrafları yapıştırıyorum. Haber metni kısaysa onu da ekliyorum.

Albümü anneme gösteriyorum. Pek güzel olmuş diyor. Mesele Filistin olunca çevremdeki herkeste zaten bir muhabbet bir incecik sızı hasıl oluyor.

Evimizde bir de Mescid-i Aksa fotoğrafı asılı. Kubbesini biz altın sarısıyla kaplatmışız. Bunu öğrenmek hoşuma gidiyor. Bu arada sadece albümle kalmasam. Filistin’i bilsem. Anlasam. Soranlara anlatacak kadar malumatım olsa istiyorum. Ama bana rehberlik edecek kimse yok. Herkeste aynı malumat var. O kadarını biz de biliyoruz. Daha fazlası için okumalar yapayım istiyorum.

Kitapçı ağabeyime gidiyorum ama onda yer alan eserler de pek az. Ne yapalım azar azar başlayalım diyorum. Okumaya başladıkça bir şey fark ediyorum. Filistinle ilgili okuduklarım hikayeleştirilerek yazılmışsa su gibi okuyorum ama akademik metinleri okuyamıyorum. Sıkılıyorum. O zamanlar Filistin için fark ettiğim bu ayrıntı meğer benim okuma serüvenimin özetiymiş. Hikaye olursa okuyabiliyoruz yoksa okuyamıyoruz. İş böyle olunca hikaye okumayı “uzman” olmaya yeterli görmüyorum. Zaten çevremde hikayeye romana pek alaka yok. Hele ki Filistin gibi damardan bir mesele olunca herkes”ciddi” eserler okunsun istiyor. Ama benim merakım ciddi fakat o ciddiyetime “uygun” metinleri okuyamıyorum. Mesela Arap İsrail savaşlarını okumayı defalarca denedim. Ama sıkıldım.

Bu halimi anlatacağım kimse yok. Zaten Filistin’i anlatan çok fazla hikaye ya da roman da yok. Benim alakam sadece Filistin fotoğrafları toplamakla kalıyor. Bir zaman sonra o fotografların da sanki aynı elden çıkmış gibi olduğunu anlıyorum. İntifada’da taş atan çocuklar dışında fotograf veya haber gelmiyor. Anlıyorum ki insanlarda Filistin her zaman başka yerde duruyor, ona kıyamıyorlar ama haberler daha dolu daha bilgilendirici gelsin gibi dertleri yok.

Belki de görmek istiyorlar ama yakından bakmaya dayanamıyorlar. O zaman anlaması zor idi ama şimdi azıcık da olsa anlıyorum. İnsanlar Filistin hakkında kendilerinin yapacakları bir şey olmadığını düşünüyorlar. Yapacakları sadece dua etmek ve olabildiğince para göndermek. Ama devletlerin bir şey yapması ve bu meseleyi halletmesi gerektiğini düşünüyorlar.

Hal böyle olunca okumak, yazmak, ağlamak aynı hizaya dizilmiş çaresizlik eylemleri gibi duruyor. Bir akşam oturmasında Filistin ile ilgili okuduklarımı anlatayım istedim. Toplantıdaki misafirlerden biri şöyle dedi. “Bizim Türkiye’de yaşadıklarımız az zulum değildir. Filistin ile ilgili biz ne yapabiliriz ki? Bu işe devletlerin el atması lazım.” O zamanlar başörtüsü zulmü devam ediyordu. Bir cevap veremedim.

Bir zaman sonra Filistin albümüme fotoğraf yapıştırmayı azalttım, sonunda bıraktım. Şimdi düşünüyorum. Devam etseydim ne olacaktı? Kişisel arşivimde Filistin nasıl yer alacaktı? Bunların bende cevabı yok. Zulüm dallanıp budaklanarak devam ediyor.

Şimdi Filistin’den gelen haberler daha doyurucu, daha bilgilendirici bu güzel bir şey. Bilmek bellemek isteyene artık mecra çok. Gazeteden fotoğraf kesip albüm yapmak artık kimsenin aklına gelmez ama herkesin telefon albümünde epeyce fotoğraf var.

Benim gibi hikayesini merak edenler için de epeyce hikaye yazılmış durumda. Bir de haber dili gelişti, artık hikaye ederek anlatmak gazetecilerin de benimsediği bir metot.

Ama hikayeyi nereden öğrenirsen öğren, ister gazeteden ister sanat eserlerinden, acı her geçen gün artıyor. Askerde şafak sayanların “şafak karanlık” dediği günler vardır. O günlerde karanlık şafaktan bir umut beklenmez. Gün saymak beyhude bir çabadır. Ama bir inanç hep vardır. Bu sayılı günler bir zaman gelecek bitecek. Ve “şafak doğan güneş” olacaktır.

Ben de şafak doğan güneş demeyi gelecek nesle ertelemek istemiyorum. Artık Kudüs’ü görmeden canımı alma Allahım duamı daha sık etmeliyim herhalde.

Filistin albümü tutarak başladığım sevdam ediyor. Bakalım ben ölmeden benim kuşağım yer yüzünden silinmeden bu iş hayır ile neticelenecek mi?

Dua ediyor ve bekliyoruz…