Enzensberger: Basılabilir olan paradır, güven duygusu değil

Enzensberger
Enzensberger

Almanya’nın yaşayan en büyük şairi konumunda olan 85 yaşındaki Enzensbergerdayımızın geçtiğimiz ay Frankfurter Allgemeine Sonntagszeitung’da Rainer Hank veGeorg Meck’e verdiği söyleşiyi Cins okurları için Alper Özboyacı çevirdi. ‘Para’ odaklıbu söyleşinin hatırı sayılır bir kısmını dikkatlerinize sunuyoruz.

Sayın Enzensberger, bir atasözüne göre para hakkında konuşulmaz. Bu doğru mu?

Hayır. Yalnızca ailelere baktığınızda bile sürekli para hakkında konuşulduğunu ve tartışıldığını görürsünüz.

Mütemadiyen, tatil yapılamayacağından, herhangi bir yerde tesis edilen ipotekten, aylık sabit giderlerden, iPhone’ların pahalılığından ve saire bahsederler. Bu münferit bir çekişme ve daima para hakkında. Evdeki roller değişiklikten hoşlanır: Cömert bir anne ve tutumlu bir baba ya da tam tersi. Bu durum da ev ortamındaki sistematik tartışmaları doğuruyor ve bu tartışmaların konusu her zaman para.

Peki tam olarak ne hakkında tartışılıyor? İlkesel bazda sorayım: Esasında para nedir?

Söylemesi çok zor… Zaman gibidir para. Günün birinde birisi, Aziz Augustinus’a zaman nedir diye sormuş. O da şu cevabı vermiş: Zamanın ne olduğu hiç kimse tarafından sorgulanmadığı sürece onunla ilgili her şeyi biliriz.

Yaşlanana kadar fonda hiç para kalmayacağından ve sigortanın iflas edeceğinden korktuğum için emeklilik sigortasına hiç ödeme yapmadım.

Buna karşın bir kişi bile zamanın tam olarak ne olduğunu öğrenmek istemeye görsün, onun hakkında hiçbir şey söyleyemeyiz. Para bahsinde de durum böyledir.

Ve bu tanıma rağmen insanlar paraya inanmaya devam ediyor; ancak para sadece üzerinde imza bulunan bir kâğıt parçasından ibaret.

Bu her zaman gizemini korur. Gerçekten, manav niçin bir kâğıt parçasını kabul eder ve buna karşılık olarak elma ile portakal verir? Herkes bu sonuca katlanmak zorunda kalıyor; diğer türlü sistem kilitlenir. Zira kâğıt parçası olarak adlandırılan paranın aslında hiçbir değeri yoktur.

Bugün ekonomistler artık “Homo economicus”a inanmıyorsa, ben niye ona inanayım?

Günümüzde her şey sanal olmaya mı başladı?

İnsanlık tarihinin başlarında gerçek şeyler ile ödeme yapılıyordu. Midye kabuğu vardı veya altın ödeme aracı olarak kabul edilirdi. Ayrıca altın da bize yalnızca sistematik bir illüzyon getirdi. İlerleyen zamanda ise para somut olarak daimi bir şekilde maddenin diğer hallerine büründü ve en sonunda buharlaştı.

Söylendiğine göre önce sıvı haldeydi, ardından gaz haline dönüştü, sonra da bir kabarcık halini aldı ve şimdi tamamen elektronik halde. ”Bitcoin”i ele alalım, onun yardımıyla internette ödeme yapıyoruz. Bugün her şey dijitalleşiyor ve bilgisayarlar tarafından işleniyor. Para gayri maddi alanda sürekli yukarıya doğru çıkan bir ivme kazanıyor. Artık para kavramı gittikçe soyutlaşıyor.

Nakdi parayı tamamen tedavülden kaldırma çabaları çok şaşırtıcı değil yani.

Belirli açılardan bu durumun birçok avantaj getireceğinden bahsetmek mümkün: Bankalar masraflardan tasarruf eder.

Hükümetler sonunda bizi tam manasıyla denetim altına alabilir, böylece kayıt dışı para gündemden kalkabilir, düşük vergi gösterme olayı nispeten azalabilir ve daha fazla istihbarat servisine ihtiyaç duyulmayabilir: Çünkü insanlar eliyle gerçekleşen kaydi para akışı rahatlıkla tespit edilebilir. Bu da şüphesiz totaliter bir yaklaşım olurdu. Kim nakdi parayı tedavülden kaldırırsa, özgürlüğü de tedavülden kaldırmış olur

Endişelenmeyin, Almanlar nakdi paralarını terk etme konusunda pek hevesli değil.

İskandinav ülkelerinin birçoğu zaten terk etmiş durumda. Bugün metro bileti almak gibi ufak tefek harcamaları bile cep telefonuyla gerçekleştiriyorlar.

  • Kuzey Avrupalılar her zaman çok ilerici ve tamamen şeffaf olma peşindeler. Hatta söz konusu vergileri de şevkle ödeyeceklerdir. Ben bunu bazen ürkütücü buluyorum.

Güven duygusuyla sizin aranız nasıl?

Bu benim hiçbir zaman güçlü yanım olmadı. Örneğin, ben yaşlanana kadar fonda hiç para kalmayacağından ve sigortanın iflas edeceğinden korktuğum için emeklilik sigortasına hiç ödeme yapmadım.


Peki biz insanlar neden paraya karşı bu derecede bir güven duygusu besliyoruz ve paraya sığınıyoruz?

Çünkü sürekli etrafımızda paraya inanan başka kişileri bulduğumuzdan, bunun böyle olduğuna inanıyoruz. Herhangi bir zamanda para ile birçok başlangıç yapabileceğimizi tecrübe ederek gördük. Enflasyon ortamında dahi aslında gerçek (finansal) bir değer taşımasa bile, kendine özgü bir değer görmeye devam ederdi.

Rasyonellik sadece irrasyonel tutkulara ve içgüdüsel olgulara sözünü geçirir.
Rasyonellik sadece irrasyonel tutkulara ve içgüdüsel olgulara sözünü geçirir.

Parayı irrasyonel bir şey olarak mı niteliyorsunuz?

Geçici bir şey olarak niteliyorum. Bugün ekonomistler artık “Homo economicus”a inanmıyorsa, ben niye ona inanayım? Parada bir rasyonellik olduğuna inanmıyorum. Çünkü her birimiz sessiz bir odada ne tür bir delilik yaptığımızın muhasebesini çıkarmak zorundayız: Karısını bitap düşürmüş, çiftliğini kumarda kaybetmiş, koleksiyon bağımlılığına yenik düşmüş ve mutlaka koleksiyonun eksik parçasını almak zorunda! Rasyonellik sadece irrasyonel tutkulara ve içgüdüsel olgulara sözünü geçirir.

Para mutlu etmez; ancak yoksulluk bilge yapar, diye bir söz var.

Zırva. İkisi de doğru değil. Şimdi burada Münih semalarında bir helikopterin dolaştığını ve son derece iyi ama aynı zamanda budala bir amaçla ondan şehre yüklü miktarda para fırlatıldığını tasavvur edin. Mutlu olur muyduk? Sanırım tam tersi bir sonuçla karşılaşırdık. Zira herkes banknotları kapmak için can atacağından, ortalık yardım çığlıklarıyla inlerdi.

Yani eşitliğe ilişkin yaygın temenni, sanıldığı kadar basit değildir. Zenginlerin elinden her şeyi alır ve parayı herkese eşit olarak paylaştırırsak, sonunda herkes için geriye beş Euro kalır. Bu da iyi bir şey değil. Herkesi için eşit ücret son tahlilde herkesi fakir kılar.