Yusuf: Buradan başka bir yere geleyim mi; Natalie Portman’a. Malum İsrail’de kendisine verilecek bir ödülü reddetti. İsrail’deki yankılarını biraz takip ettim. Dışişleri bakanı bile açıklama yapmış. Onun oynadığı hiçbir işe bilet almayın, diye.
Furkan: Fakat orada yanlış anlaşılan bir şey var abi. Sosyal medya ilk bakışta gördüğün şeye inanmak üzerine kurulu ya… Natalie Portman İsrail’i reddetmiyor; Natalie Portman İsrailli bir Yahudi olarak oradaki siyasi iktidarın muhalifi. Netenyahu’nun muhalifi… Reddettiği şey, Siyonizm ya da İsrail değil. Natalie Portman’ın öyle bir geçmişi de yok zaten.
Yusuf: Ama ona rağmen linç ettiler.
Furkan: Linç ederler o ayrı ama Natalie Portman aziz değil. Natalie Portman daha önce de Netenyahu’ya muhalifti yani bu şu; bir Amerikalının Trump’a muhalif olması gibi; onun yerine Clinton’ı istiyor. Ve buna da insani bir bahane buluyor. Mesela diyor ki; Amerika Irak’ı bombalıyor… Demokratlar gelse bu olmayacak, diyor.
İsmail: Yani Natalie Portman açısından sorun İsrail’in bölgedeki varlığı falan değil.
Furkan: Değil tabii ki…
Aykut: Açıklamasında Filistin’de yapılanlar geçmiyor mu?
Furkan: Gazze geçiyor. Ama biraz böyle değerlendirmek lazım gibi geldi bana.
Arda: Bir Ronaldo değil diyorsun yani abi…
İsmail: Ronaldo adam ya…
Arda: Ronaldo Ballon d’Or’unu satıp bağışladı işte.
İsmail: Hakikaten bağışladı değil mi ya…
Arda: Öyle geçti haberler de; bu ilk de değil. Daha önce de çok yardımı olmuştu.
İsmail: Hatta bir A Haber ağzıyla söyleyecek olursak; “Ronaldo Müslüman mı oldu” haberlerine konu olacak kadar çok dolaştı bir ara.
Yusuf: Fakat şu açıdan önemli bir örnektir Ronaldo; uluslararası bir kültür endüstrisi var ya. Sistemin dışında bir şey söylediğin zaman baskı altına alıyorlar seni; ‘yok sayıyorlar’ meselesini kırabilecek bir örnek, doğruysa eğer. İşini iyi yaptığın sürece hiç kimse seni yok sayamaz. Ne yaparsan yap.
Furkan: Futbolcu olduğu için öyle abi…
İsmail: Hollywood’da şansın yok, Mel Gibson’ın şansı oldu mu?
Furkan: Real Madrid, Ronaldo’yu kadro dışı bırakamaz. Bundan dolayı tamamen.
İsmail: Yusuf’un bıraktığı yeri biraz derinleştirmek adına söylüyorum. Mel Gibson abi, olağanüstü başarılı bir oyuncu olmasına rağmen, olağanüstü başarılı bir yönetmen olmasına rağmen. Hazreti İsa’yı Yahudilerin öldürdüğünü anlattı diye, başına gelmedik bırakılmadı. Yok ettiler neredeyse Mel Gibson’u. Biraz tuhaf ama böyle. Yani endüstri endüstri bakmak lazım olaya.
Furkan: Kültür endüstrisinin içinde yok olursun abi…
Yusuf: Hususen sinemada.
Furkan: Abi biz biraz bu kültürel iktidar meselesini açtığımızda; bize bu meseleyi somutlaştıracak bir imkân tanınmadı. Malum sebeplerden dolayı… Fakat dünyanın en büyük 20 tane yayıncısının son iki yılda bastıkları düşünce kitaplarına baktığın zaman üç konu görüyorsun: Feminizm, Eşcinsellik ve Çevre… Dünyanın üçünden başka herhangi bir derdi yokmuş tablosu çıkıyor.
Aykut: Filmler, diziler de bu söylediğine dâhil.
Furkan: Tabii, dünyanın başka hiçbir derdi yokmuş gibi… Milyonlarca insan ölüyor, göçler var, ekonomik sıkıntılar var, ne bileyim gelir dağılımı eşitsiz… Bir sürü kriz varken; Feminizm hakkında hepsinden daha fazla kitap üretiliyor. Yani Feminizme daha çok alan açıyorlar. Biz bu Feminizm tartışmaları sosyal medyada birisi tweet attı da başladı zannediyoruz ama bu endüstri daha önceden inşa edildiği için biz bugün burada Müslüman Feminist kızları görüyoruz.
İsmail: Ya çok tuhaf, yani senaryoya neredeyse hiçbir katkısı olmamasına rağmen; La Casa De Papel’de, herkesin izlediği İspanyol dizisinde…
Arda: Oslo muydu?
İsmail: Oslo ya da Helsinki’ydi, ikisinden biriydi. Yani senaryoya o kadar yapıştırma duruyor ki… Hani doğal akışında bir şeyler gerçekleştirecek olurlar da dersin ki adam hikâyeyi derinleştiriyor. Onu da anlamıyorsun tabii de…
Arda: Her diziye bir tane eşcinsel lazım işte abi… Olay bundan ibaret.
İsmail: Hikâyeye hiçbir katkısı yok.
Arda: Ve bahanesi de şuydu sanırım; bir süre boyunca savaştaydım, bir süre de hapishanedeydim. Sadece erkekler vardı. Çok komik değil mi abi? Bu mu yani?
Furkan: Şimdi ben Lilly Hammer diye bir dizi izlemeye başladım. Birinci sezonda hikâyenin hiçbir yerinde eşcinsellikle alakalı bir şey yok. İkinci sezona başladım bir anda hikâyenin konusu mülteciler oldu. Aha dedim, Norveç, göç, mülteciler falan… Napıyor bu adamlar, dedim. Abi hikâyesini anlattıkları siyahi mülteci gay oldu. Ve onun üzerinden bir eşcinsellik hikâyesi anlatmaya başladılar ve bir anda hikâye, acaba gerçekten oraya mı gidiyor dediğimiz hikâye, siyahi bir eşcinselin Norveç’te yaşamasıyla alakalı bir şey oldu.
İsmail: Yalnız daha da azınlık bir kimlik icat edebilmeleri için o Afrikalı Müslüman olabilirmiş mesela. Fakat bu böyle böyle nereye gidecek?
Furkan: Enteresan.
İsmail: Böyle deyince de hemen homofobik.
Furkan: Anti-semitist gibi bir şey oldu bu.
Yusuf: Bunla mücadele etmenin en kolay yolu direk ağzına kürekle vurmak. Anti-semitizm meselesini bir bayrak olarak kullananlara yapmamız gerektiği gibi… Başka türlü bununla mücadele edilemez.
İsmail: Abi ben mesela yazdım, “Sorun Siyonizm değil, Yahudilik” diye. Bizim mahallenin falan insanları da; “Abi naptın sen…” Ben naptım arkadaş, müesses Yahudilik ırkçıdır, faşisttir. Şimdi bunu konuşmayalım mı yani? Kendisi dışındaki tüm ırkları kendisine hizmet etmek üzere yaratılmış ırk saymak adamların imani meselesidir. Akaididir yani… Siyonizm, asıl sorunun Yahudilik olduğunu ortadan kaldırmak için bulunmuş, uydurulmuş bir ideolojik yönelim. Ya bunu konuştuk diye, bizim mahallenin insanı “Ama niye öyle diyorsun” falan diyor. Manyak mısın? Meseleyi görmüyor musun? Ama görmüyoruz meseleyi, hiçbir zaman görmeyeceğiz.
İsmail: Arda aramızda en seküler adam sensin diyebilir miyiz?
Arda: E, diyelim abi.
İsmail: Sence sekülerizm bir din mi? Ya da ilerleyişi bir din gibi mi?
Arda: Değil abi, olur mu? Muhafazakârlık bir din mi sence?
İsmail: Değil, daha çok bir yaşam yönelimi. Sekülerizm de mi öyle?
Arda: Seküler biri sekülerizmi din olarak algılıyorsa bile sekülerizm din olmaz, mevcut ya da baskın dine karşıtlık veya din düşmanlığı olur ama yine din olmaz.
İsmail: Geçen gün kafası karışık biriyle konuştum. Sekülerizm basitçe günaha günah dememektir, dedim. Hiç öyle değil, diyor. Deistim, sekülerim, hiç öyle düşünmüyorum, dedi. Ben de dedim ki kategori olarak günah diye bir kategoriyi kabul ediyor musun sen? Etmiyorum, dedi.
Arda: Ama bu onu seküler yapmaz ki…
İsmail: Deist olmak aynı zamanda seküler olmak manasına geliyor. Vicdanı ve ahlak kaidesini insanda başlatıp insanda bitirdiğin an sekülersin.
Yusuf: Günahı kategori olarak kabul etmiyorsa deist değil bence. Direk gâvur. Bu bağlamda belki farklı yorumlayana seküler demek lazım.
İsmail: İnsanlar bu söyleşiyi okurken Arda. İki basit gerçekle karşılaşmış olabilirler. Birincisi Ankaragücü her şeye rağmen Süper Lig’e çıktı; ikincisi Samsunspor küme düştü.
Arda: Samsunspor, inşallah düşmez ama artık kaçınılmaz gibi gözüküyor.
Aykut: İnsanlar bu söyleşiyi okurken bir de Ramazan geliyor abi.
Yusuf: Ramazan’ı nasıl idrak etmeliyiz İsmail Bey?
Aykut: Siz bu satırları okurken biz şu an olduğumuz hâlde olmayabiliriz.
İsmail: Okurlarımızın Ramazan-ı Şerif’i mübarek olsun ama Ankaragücü ve Samsunspor konuşmak istiyorum. Lütfen manipüle etmeyin. Ankaragücü şuna rağmen çıktı Arda. Neredeyse ligdeki bütün takımlardan daha kısıtlı bir kadro derinliği vardı ve daha az desteği vardı. Ben mesela artık belediye takımı denen şeyden neredeyse nefret ediyorum. Sen belediyesin ya, çek spordan elini.
Arda: Ya da destekleyeceksen de böyle destekleme.
İsmail: Ya da destekleyeceksen de böyle destekleme. Siyaseten müdahale edilerek desteklenir mi abi? Koca Samsunspor camiası da kayyuma düştü. Endüstriyel futbolun şehir takımlarına yaptığı kötülüklerin son örneği olmayacak sanırım.
Arda: Aslında abi bunun sebebi endüstriyel futbol değil; bunun sebebi kişilerin ahlaksızlığı… Tamam taraftar grupları olarak, ultraslar olarak endüstriyel futbola karşı olmak bir duruştur elbet, protest bir duruştur. Bunu bir kenara koyalım ama Samsunspor’un başına gelen şey endüstriyel futbolla alakalı değil. Yakın örnek olduğundan Samsunspor özelinde söylüyoruz ama bu genel bir problem aslında. Mesele kişilerin ahlaksızlığı; para kendi cebinden çıkmıyorsa kolay harcayabiliyorsun. Belki de tüm kulüpler şirketleşmeli.
Yorumunuzu yazın, tartışmaya katılın!
Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım