Emperyalizm bitmez kabuk değiştirir
Ailenin rolü ihmal edilerek sosyal medya ve eğlence araçları gençlerimizi emperyaller tarafından ele geçirilebilir kılıyor.
Hiçbirimiz güvende değiliz. Çocuklarımızı bizden kopararak onları öldürmek üzere kurgulanmış bir projenin her gün içimizde nasıl büyüdüğünü izliyoruz. İlk adımı eşcinselliği yayarak toplumsal ölümü sağlamak olan bu sapık projenin devamı, maneviyatsızlıktan kaynaklanan ruhsal ölüm ve nihayetinde kişinin intiharıyla bedenin ölümü olacak. Maneviyatını ve toplumsal normlarını kaybetmiş bir insanın düşeceği o derin karanlık, haz doyumsuzluğu ve sonuçsuz kalacak kendini arama serüveni, hayatı katlanılmaz hâle getirdiğinde yaşamak anlamsızlaşacak. İnsan hayatının ve onurunun hiçe sayıldığı ve sonucunun pek tabi acı dolu olacağı biliniyor olmasına rağmen gençler bu bataklığın içine çekiliyor. İnsan nesli, dahası sağlıklı ve Rabbiyle bağlantısı baki bulunan eşrefi mahlukat nesli azaltılmak; uyuşturulmuş, kontrol edilmesi kolay yeni bir insanlık formu yaratılmak isteniyor.
Derinlemesine görüşmeler gerçekleştirdiğim binlerce gencin neler yaşadığına bakıldığında sorunun da çözümün de genelinde aynı olduğu görülecek. Zihinlerimiz sosyal medyanın ve dolayısıyla ona hâkim olmaya çalışan Siyonist çetenin elinde yoğrulurken, çağın sorunlarına gözlerini ve kulaklarını kapatan bizler de evlatlarımızı korumakta belli ki yetersiz kaldık. Acı bir tablo duruyor karşımızda. Günbegün eşcinsellik ve translık batağına saplanan gençlerimizin sayısı artıyor ve henüz dip dalga sürecinden geçiyoruz.
Soruna teknik bir şeymiş gibi bakarak sağlıklı görünmesinin yolu da açılmış durumda. Fakat burada empoze edilen, hoş gösterilen ve yönlendirildiğimiz hayatın müsebbibi emperyalizmi anlayamazsak kısır bir tartışmanın içine hapsolma riskiyle karşı karşıya kalırız. Görüştüğüm kişiler büyük oranda 11-25 yaş aralığında ve her biri cinsiyet memnuniyetsizliği ya da cinsiyet değişikliği isteyen gençler. Genel olarak sorunun da çözümün de benzerlik gösterdiğinden bahsetmiştim. En büyük önemi haiz olan ailenin rolü ihmal edilerek sosyal medya ve eğlence araçları gençlerimizi emperyaller tarafından ele geçirilebilir kılıyor.
Nasıl bir düzen?
Yeni bir toplumsal model ve sözleşme oluşturmamız gerektiği aşikar. Zira gençler toplumsal rollerden dolayı acı çekiyor. Bilhassa babanın oynadığı rolün önemini ve karşımızda devasa bir baba sorunu olduğunu fark edebilsek yanlış yaklaşımları değiştirene dek büyük ihtimalle hiçbirimiz yatağa huzurlu giremeyiz. Görüştüğümüz çocukların büyük çoğunluğu aile geçmişinde babasıyla sorunlar yaşayan ve peşi sıra onu takip eden ataerkilliğin yanlış formlarından duyduğu rahatsızlık ile isyana sürüklenen gençler. Boşanmış, ataerkil kodlara sahip, eşini aldatmış, ailesini terk etmiş ve muhafazakarlığı yahut dindarlığı bir sopa olarak kullanan baba ve onun inşa ettiği aile modelleri cinsel yönelim bozukluklarının ardından çıkan en önemli sorun.
Her bir gençle onlarla ahbaplık kurarak, hikâyelerinin derinliklerine inerek ve birlikte o hikayeleri yaşayarak görüşüyorum. Büyük çoğunluğunda baba figürü sorunuyla karşılaşmamızın tesadüf olamayacağını söylemek zorundayım.
Sorun yalnızca aileden kaynaklanmıyor elbette. Trans projesi, son on yılda dijitalleşme ve sosyal medya araçlarının yaygınlaşmasının yanı sıra reklam ve piar çalışmalarına da ağırlık vererek yüzde bin yaygınlık kazandı. Bu projenin bu denli kabul görmesinin ardında, üretilen propaganda içeriklere inanacak, acılarının ve huzursuzluklarının çözüm anahtarının onlarda olduğuna ikna edilebilecek, ailesinin ve yaşadığı toplumun kendisine bakışından huzursuz, sevgisiz ve iletişimsiz kalmış gençler yer alıyor. Bilhassa kız çocuklarına yönelik yaygın sınırlayıcı, kısıtlayıcı davranışlara karşın erkek çocuklara gösterilen ayrıcalıklar, kız çocuklarını ya erkek olmaya ya da erkek figüründen uzaklaşmaya itiyor. Eve giriş çıkış saatinden tutun ev içi pek çok sorumluluğa kadar erkek çocuklar ile kız çocuklar arasında ayrımcılık zannettiğimizden daha büyük sorunlara kapı aralıyor.
Şunu unutmamak gerekir ki, aile içerisinde yaşadığımız ve yaşattığımız sorunlar artık gençleri ağına çekmek isteyenlerce kullanışlı hale getiriliyor. Acı ve arayış içinde olan bir gencin düşünce emperyalleri tarafından sunulan sahte çözümlere meyletmesi ve inanması kolaylaşıyor. Bu nedenle trans projesinden kurtuluşun ilk ve en büyük adımı, ailenin çocuğuyla geliştireceği güçlü, diyaloğa açık ve yargılamayan yaklaşım olacak. Zira tanık olduğum yüzlerce hikâyeye baktığımda, hızlı iyileşen çocukların aileleriyle iletişim kurabilen, ailelerinin de iletişim kurulmaya açık çocuklar olduklarını gördüm.
Korkutarak değil değer görerek büyümenin karşısında hangi sosyal medya paylaşımı akıl çelebilir ki? Anne babasıyla duygusal güçlü bağlar kurabilmiş bir gencin hayatla ilgili duyduğu rahatsızlıkların çözümünü evde değil emperyallerin ocağında araması düşük bir ihtimaldir. Duygusal bankamız, kendi banka hesaplarımızdan daha önemli ve öncelikli.
Taşları bağla köpekleri sal
Bilirsiniz inandığımız gibi yaşamadığımız takdirde yaşadığımız gibi inanmaya başlarız. Bu nedenle öncelikle tanımlamalarımızı temizlemeliyiz. Z kuşağı “isyankâr”, “asi”, “trans olmaya yatkındır” ya da bizzat öyledirler gibi söylemlerden kurtulmamız gerekiyor. Zira bu söylemlere inanıldığı takdirde böyle bir kimlik inşa edilmeye başlanıyor. Sorunumuzun yüzde 30’unun aileden, yüzde 70’inin sosyal medyadan kaynaklandığını, gerekli tedbirler alındığı takdirde bu gençlerin bırakın trans olmayı yeğlemeyi bundan nefret ettiklerini de göreceğiz. Bataklıktan kurtardığımız gençlerin şu an en büyük trans ve eşcinsellik düşmanı olduğu gerçeğinin yanında, eşcinsel deneyimlerden duydukları ruhsal acıların aile ve sosyal hayat içinde çektikleri var olma acılarından kat be kat fazla olduğunu ifade ettiklerinde kendi sorumluluğumuzun büyüklüğü daha fazla önem kazanıyor.
Tanımlamaların diğer bir boyutu da LGBT türevlerinin sorun olduğunun idrak edilmesidir. Şu an bu mevzu ve normal bir şey olduğu psikiyatri camiasında büyük bir kabul görüyor. 3 bin 500 çocuk cinsiyet değiştirmek için sırada bekliyor. Bu rakam çok yakında 50 binlere çıkacak. Cinsiyet kimliği takıntısı bir bağımlılığa dönüşmüşken, bu sayının hızla artmasına da şaşırmamak gerek. Tıp ve sağlık dünyasında dahi tedaviye gerek görülmeyen bu bozukluğun bizzat onlar tarafından teşvik edildiğini göz ardı edemeyiz. Artık 15 yaş altı çocuklar için cinsiyet değiştirmek fikri normal hale geldi. Cinsel yönelim bozukluğu yaşayan bu gençlerde intihar oranları da oldukça yüksek. Çünkü bu gençler dürtüsel cinsel birliktelikler yaşıyorlar ve bu durum gün geçtikçe acı verici, değersizleştirici bir hâle gelerek intihara sürüklüyor. Yalnızca cinsel kimlik sorunu yok karşımızda, bunun doğurduğu hastalıklı yaşantı biçimlerinin göz ardı edilmesi durumu var. Acilen bu yanlıştan dönülerek, psikologların ve psikiyatrların cesur davranması ve bu batağa düşmüş gençleri rehabilite edebilmek için de merkezlerin kurulmasını gündem hâline getirmemiz gerekiyor.
Bir nevi savaş içinde olduğumuz trans emperyalizm ile savaşma metodu da onu şeytanlaştırma yoluyla değil o kanalı kapatacak mücadele yöntemleri geliştirmekle olacak. Müzik, spor, oyun ve bilimum her türlü mecrada eşcinsel tahakkümün arttığı bir ortam inşa ediyorlarsa bizler de müzikte, sinemada, oyun sektöründe kısacası gençlerin sosyalleştiği, eğlendiği sanat, kültür, spor gibi mecralarda bu emperyalizmden arındırılmış kaliteli ve iyi içerikler üretmeye başlamalıyız. Böylece kendilerini özdeşleştirdikleri rol modellerin de doğru yönde rehberlik etmeleri sağlanabilir.
Sömürü biçimi olarak cinsiyet politikalarının kullanımına izin verildiği takdirde toplumun neye dönüşeceğini birçok Avrupa ülkesine bakarak hesap edebiliriz. Nüfus bitmiş durumda, peki yerini kim dolduracak? Aile kurumu yıkılmaya yüz tutmuş, dürtüsel ve sadakatten uzak cinsel ilişki merkezli ilişkiler artmış, intihar oranlarının artmasının beklendiği bir toplumda iktidar toplumdan, devletten mafyavari hareket eden emperyal zincir ve sermayeye geçecektir elbette. Böyle bir toplum ahlak ve norm barındırmaz çünkü.
En önemli iletişim araçlarından olan sosyal medyanın kullanımını belli bir yaşın altına yasaklamak ve kısıtlamak bir seçenek değil mecburiyet artık. Şeytanın askeri rolüne bürünmüş içerikler ve içerik üreticilerine karşı korunmak için yasal cezalar ve yaptırımlar dışında başka bir çözüm görünmüyor.
En az Gazze kadar önemli bir mesele var elimizde. Yasal, idari birimlerden aileye, kültür sanat dünyasından psikiyatriye herkesin savaşı. Savaşı LGBT’lileri şeytanlaştırarak değil, onları bu yola sürükleyen unsurların önüne geçerek ve cinsel kimlik üzerinden sömürü sistemi kuran emperyalleri ve araçlarını kısıtlayarak kazanabiliriz. Bu işte kimse masum değil, sadece çocuklar masumdur.