Elektriksiz dünyada hayatta kalmak
İnsanların bombalarla mücadele ettiği, çocukların öldürüldüğü bir zamanı idrak ederken, Filistin’de yaşananlara seyirci kalan ülkelerin siyasilerinin dünyayı analog çağına davet etmelerinin de tüm hayatta kalma senaryolarının ne kadar gülünç kaldığını söylemeliyim.
Hiç düşündünüz mü? Şimdi tam da bu yazıyı okurken birden elektriğiniz gitse, telefonunuz, televizyonunuz birden kapansa, sokağınız karanlığa gömülse ne yapardınız? Muhtemelen önce kalkıp pencereden dışarı bakar, karşı binalarda da elektriğin olmadığını tespit eder, elektriğin gelmesini beklerdiniz. Zira elektriğin, internetin olmadığı bir senaryoda dünyanız karşı apartmanlarla sınırlanırdı. Belki ertesi gün dışarı çıktığınızda dışarıdaki kaosu fark eder, bakkaldan ekmek, su, makarna, mum vs. alırdınız. Peki ya ertesi gün? Sonraki gün? Sonraki hafta? Sonraki ay? Elektriğin yalnız sizin sokağınızda değil tüm dünyada aynı anda kesildiğini öğrenseniz, dahası hiçbir elektronik alet, hiçbir vasıta çalışmasa. Uçakların motorları birden dursa ve boşluğa çakılıverseler. Arabalar bir demir yığınından ibaret kalsa, sevdiklerinizden en ufacık bir haber alamasanız.
Tüm dünyanın ekonomik sistemi çökse. Kaosun dozu artsa, evdeki tüm malzemeleri tüketseniz, eviniz artık güvenli olmayan bir yere dönüşse. Belki de devasa bir binanın 35. katında yaşıyorsunuz. Asansörünüz çalışmıyor. Evinize girmek dağa tırmanmakla eşdeğer. Sularınız akmıyor, ısıtma sisteminiz çalışmıyor… Düşünün, bankadaki paranızın hiçbir değeri yok. Çünkü çekemiyorsunuz. Ne yaşadığınıza neden yaşadığınıza dair en ufacık bir fikriniz bile yok. Önceden dünyadaki tüm bilgiler, haberler parmaklarınızın ucundaydı. Şimdi bilgisizliğin, habersizliğin cehennemindesiniz. Ne yapardınız? İçinizin sıkıldığının, kalbinizin karardığının, bütün bunları düşünmek bile istemediğinizin farkındayım. Ama biraz düşünün lütfen. Sahip olduğunuz her şeyin, yaşadığınız o dünyanın birden, bir günde yok olduğunu. Nasıl hayatta kalırdınız? Hiç düşündünüz mü?
2024 Yılı Teorisi: Analog çağına dönüş
2021 yılında Kaliforniya Üniversitesi ve MWare iş birliğiyle gerçekleştirilen bir araştırmaya göre, Güneşte meydana gelebilecek süpersonik patlamaların, Dünya üzerinde geniş kapsamlı elektronik arızalara ve bir “internet kıyametine” neden olabileceği belirlendi. Uzmanlar, Güneş fırtınasının öngörülen 2025 tarihinden önce, muhtemelen 2024’ün başlarında gerçekleşebileceği konusunda uyarılarda bulundu.
Güneş fırtınaları konusunda öne çıkan araştırmacılardan Hisashi Hayawaka, “Güç kaynağı ne kadar uzun süre kesilirse, toplum o kadar fazla mücadele eder. Bu tür fırtınalar en kötü durumda elektrik şebekesini, iletişim sistemlerini, uçakları ve uyduları devre dışı bırakacak kadar büyük olabilir. Böyle bir altyapı olmadan hayatımızı sürdürebilir miyiz? Bunun son derece zor olacağını söyleyelim.” ifadelerini kullandı.
Manyetik fırtınanın etkileri, günümüzdeki gelişmiş teknolojiye bağımlı yaşamda ciddi sorunlara yol açabilir. Kalp pili gibi tıbbi cihazlar, uçaklar, banka hesapları ve devlet sırları gibi birçok alan manyetik dalgalara maruz kaldığında savunmasız hale gelebilir. Bu durum, bağlı sistemlerin kapanıp açılmasıyla siber saldırılara açık bir ortamın oluşabileceği endişesini de beraberinde getiriyor. Dahası günümüzde sağlık sistemi büyük bir ölçüde elektriğe bağlı. Elektriğin olmadığı bir senaryoda sağlık sisteminin de çökmesi, insanların tedavilerini alamaması beklenen problemlerden biri.
Bütün bu teorilerin yanı sıra geçtiğimiz aralık ayında İngiltere Başbakan Yardımcısı Oliver Dowden, vatandaşlara mum ve pille çalışan radyo stoklamalarını tavsiye etti. Dowden, bir felaket sonucu internet ve güç sistemlerinin çökmesi durumunda insanları “analog çağına” geri dönmeye hazırlanmaya davet etti.
Bütün bu teorilerin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği henüz bilinmese de Hollywood ve dizi sektörü uzun zamandır bu konu üzerinde kafa yoran işler yapıyor. Dilerseniz birlikte bu temayı işleyen dizi ve filmlerden öne çıkan ikisini yakından inceleyelim.
Sahip olduğunuz hiçbir şeyin kalmadığı bir dünya: Revolution
“Elektriğin dünyasında yaşıyorduk. Her şeyimiz ona bağlıydı. Ama sonra elektrik gitti. Hiçbir şey çalışmaz oldu. Hazırlıksız yakalandık. Korku ve şaşkınlık paniğe yol açtı. Şanslı olanlar şehir dışına gidebildi. Hükümetler düştü. Milisler yönetimi ele geçirdi. Yiyecek kanallarını kontrol edip, silahları topladılar. Kesintinin sebebini hala bilmiyoruz. Ama birinin gelip yolu aydınlatacağını ümit ediyoruz.” 2012 yılında yayımlanmaya başlayan, yalnızca iki sezon devam eden, Lost’un yapımcılarından J.J Abrams’ın yapımcılığını yaptığı Revolution dizisinin jeneriği tam da bu sözlerle başlıyor. Dizinin ilk bölümünde tüm dünyada birden elektrik gidiyor ve hiçbir elektronik alet (telefon, bilgisayar, buzdolabı, uçak, araba, gemi, tren vs.) çalışmıyor. Elektriğin kesileceğini önceden bilen Ben ve eşi Rachel çocukları Charlie ve Danny ve amcaları Miles ekseninde geçen dizi, kesintiden 15 yıl sonrasında yaşananları, şehir sisteminin bittiği insanların kırsala döndüğü bir zamanda yaşam mücadelesini, hayatta kalmak için neler yapılabileceğini, elektriğin gitme sebebini, milis kuvvetlerin baskı ve şiddetle nasıl iktidar haline geldiklerini, elektriğin tekrar gelmesi halinde bu milis devletlerin ne kadar tehlikeli olabileceğine odaklanıyor. Dizinin, her şeyin dijitalleştiği günümüz dünyasını anlatan, en çarpıcı sahnelerinden birinde kesintiden önce iş seyahati için Amerika’ya gelen ailesi İngiltere’de kalan Maggie evine, onu bekleyen küçük çocuklarına asla dönemiyor. Zira yürümek ya da ata binmek dışında hiçbir ulaşım vasıtası çalışmıyor.
Artık İngiltere’ye dönme umudunu kaybeden Maggie çalışmadığı halde cep telefonunu hala yanında taşıyor zira çocuklarının fotoğrafları, tüm hatıraları onun içinde. Artık çocuklarının yüzünü de unutmaya başlayan Maggie için tüm geçmişi o telefonun içinde saklı.
Tıpkı Maggie gibi bizler de artık fotoğraf bastırmıyoruz. Zira hemen her şeyin, her anın, bulunduğumuz her yerin fotoğrafını çekiyor, hatıra değil bir fotoğraf yığını biriktiriyoruz. Hiçbirimiz artık hiç kimsenin telefonunu ya da adresini ezberlemiyoruz. Zira bunu bizim için telefonumuz yapıyor. Telefonunuzu evden unuttuğunuz ya da ÖSYM sınavına gireceğiniz için almadan çıktığınız o günü hatırlayın. Şarjınızın bittiği o günü… Dünyaya ilk kez gelmiş, azalarınızdan biri eksilmiş gibi hissetmişsinizdir belki siz de… Bu duygunun kalıcı olduğunu düşünün… Sizin de kalbiniz sıkışıyor öyle değil mi?
Dünyayı ardımızda bırakmak mümkün mü?
Bangladeş asıllı Amerikalı yazar Rumaan Alam’ın distopik romanı Dünyayı Ardında Bırak, 2023 yılı aralık ayında sinema filmi olarak dijital platformda yayınlandı. Julia Roberts, Ethan Hawke, Mahershala Ali gibi ünlü isimlerin yer aldığı filmin yapımcıları arasında Barak ve Michelle Obama çifti de yer alıyor. Sam Esmail’in yönettiği film, elektriğin ve internetin birden kesildiği bir apokaliptik zamanı anlatıyor. Filmde, Amanda ve Clay çocuklarını da alarak Long Island’da hafta sonunu geçirmek üzere bir ev kiralıyorlar. Başta her şey yolunda gidiyor en büyük sorunları ergen oğulları Archie ve Friends dizisine takıntılı kızları Rose arasındaki çatışma gibi görünüyor. Ancak plaja gittiklerinde üzerlerine doğru bir yük gemisi geliyor ve karaya oturuyor. Bu felaketin ilk habercisi. Gece olduğunda ise evin sahibi olduğunu ve bir davetten dönerken elektrik kesildiği için geceyi geçirmek üzere oraya geldiklerini söyleyen G.H Scott ve sivri dilli kızı Ruth eve geliyor. Sonraki sahnelerde siyahi ve beyaz ailenin arasındaki güvensizliği, ırkçılığın ortaya çıkardığı gerilime şahit oluyoruz. Ancak daha sonra elektrik kesintinin tüm dünyayı etkisi altına aldığını, internetin bozulduğunu, sürücüsüz arabaların arızalanıp tehlike saçarak bir çöp yığını haline geldiğini, elektriğin kesilmesine sebep olan siber saldırıların Amerika’yı işgal etmek için bir strateji olduğunu, insanları habersiz bırakıp manipüle ederek kaosa sürüklediklerini görüyoruz. İki aile için en güvenli yer artık orası. Dışarısı, dışarda kalan sevdikleri artık yok. Her ne kadar Dünyayı Ardında Bırak, bu türde yapılmış başarılı filmler arasına girse ve elektrik kesintisine dair teoriler gerçekleştiğinde, yaşanabilecek olası senaryoyu gösterse de yapımcıları arasında Obamaların bulunması, filmin sadece bir film olmasının önüne geçiyor ve bambaşka komplo teorilerini de beraberinde getiriyor.
Peki dünyayı ardımızda bırakmak gerçekten mümkün mü? Sahip olduğumuz her şeyi bir çırpıda gözden çıkarmak? 50 yıl geriye gitmek… Geçtiğimiz yıl şubat ayında ülkemizde yaşanan deprem sonrasında insanların, elektriksiz, susuz, internetsiz, eşyasız, evsiz, ısınamadan hayatta kalma mücadelelerini düşünürsek… Bugün Filistin’de halihazırda insanların tam da bu şartlarda ve üstelik zalim İsrail’in bombalarının gölgesinde hayatta kalmaya çalıştıklarını düşünürsek bütün bu teorilerin hiç de uzağımızda olmadığını tam tersine tam da şimdi burada çok yakınımızda olduğunu söyleyebiliriz. İnsanların bombalarla mücadele ettiği, çocukların öldürüldüğü bir zamanı idrak ederken ve Filistin’de yaşananlara seyirci kalan ülkelerin siyasilerinin dünyayı analog çağına davet etmelerinin de tüm hayatta kalma senaryolarının ne kadar gülünç kaldığını söylemeliyim. Halihazırda tüm dünyada “survivalistler” olası felaket senaryolarına karşı evlerini bir cephaneye; bir yiyecek, malzeme ve ecza deposuna çevirirken burada yanı başımızda bütün bu felaket senaryolarının yaşanıyor olması kıyameti beklerken zaten içinde olduğumuzun en somut delili niteliğinde. Hiç düşündünüz mü?