Durak

​Durak.
​Durak.

Nalbant Cami’nin önünden yürüdüm. Ne nalbant vardı ne at. Bugün hurdalık olan “eski” otogarın, henüz “yeni” olduğu zamanlarda, at pazarının şöhreti bitmişti muhtemelen. Zira hanlar otel, oteller “grand” değildi ama “büyük otel” olmuşlardı o yıllarda. Muhtemel ki “Camidir, değişmez.” diyen bir aksakallı, milleti ikna etmişti de adı Nalbant Cami olarak kalmıştı bu caminin, kim bilir.

Bugün, civarda dönüşüm bekleyen binaların siyah isli camlarında ve küflü duvarlarda her şey duruyordu esasen. Hatıralar, acılar, anılar, tatlılar, sevaplar, günahlar... Adımlıyordum caddeyi. Modern tramvay göründü caddenin öte ucundan. Dünle bugün arasında bir vadi vardı da üzerine bulut çökmüştü sanki ve tramvay ışıkları ile deliyordu bulutu! Önümdeki durakta bir genç gitar çalıyor ve “Hatıran Yeter”i söylüyordu. Çocuğun ardındaki eski bina, sahnemizin dekorunu tamamlıyordu. Çocuğun önündeki çantada demir paralarla beraber birkaç onluk vardı. Kavşağa geldiğimde biri kemancı diğeri darbukacı iki genç gördüm bu kez. Onlar da şarkı söylüyorlardı: “Bir sevda türküsüdür meselem!” Beklemedim, yürüdüm. Alt tarafı bu akşam işten sonra bir değişiklik yapıp eve gitmeyecek, yemek üzerine çay-kahve içip eve dönecektim. Bu yüzden servisten kendi durağımda değil de çarşıya yakın o durakta inmiştim. “Bir kırık akılla” ne çok iş açtım başıma! Yanlış duraktı mı indim?

Şehri ortasından ikiye bölen suyun öte yakasına geçince vitrinler, dükkânlar, ışıklar, binalar, tabelalar değişti. Lise yıllarımızda yaşımız henüz 18 olmadığı için ancak gündüz girebildiğimiz “bizim” kafeyi ararken, o yıllarda “çarşı”da oturan arkadaşlarımızın gittiği “rock” kafeyi gördüm. İçeride bizim lise yıllarımızdaki siyah kostümlü gençlerden hiç yoktu! Herkes vasat, herkes düz renk, sanki herkes kahverengi kazak-lacivert pantolon! İçimde anlamsız bir zafer hissi! Rock müziği biz de çok seviyorduk aslında. Cem Karaca, Barış Manço, hatta Bulutsuzluk Özlemi de dinliyorduk ama kafeye gidenler “çarşılı” idi, biz “karşılı”. “Kafe yenilmiş” duygusunda bir hazla yürüyordum şimdi. Ve az ileride işte bizim kafe! Sedirleri, kilimleri, tepsileri vardı o zamanlar. Türkü çalardı. Şimdi ne olduğunu anlamadığım cıstaklı bir şeyler, kafiyeli düz sözler! Tespihli, kirli sakallı, kimisi hilal bıyıklı, koyu renk bol pantolonlu abiler gelirdi. Onlar da yok. Az önce gördüğüm kafedeki tiplerle pek farklı olmayan insanlar, aynı masalar, hatta müzikler bile aynı! “Maç berabere mi yoksa hepimiz yenildik mi?” diye düşünürken içeride bir tanıdık sima dikkatimi çekti. “Hakan! N’aber, nasılsın kardeşim?” dedim. Lise arkadaşım Hakan, “Ooo hoş geldin reis!” diye mukabele etti. Anlamıştım, simam bir yerden tanıdıktı ama çıkaramıyordu beni Hakan. “Oğuz ben, tanımadın mı lan?” dedim tebessüm ederek. “Tanımam mı yaa!” dedi, ama samimi değildi. “Şimdi çıkmam lazım kardeşim.” dedi yapmacık bir laçkalıkla. Ardına dönüp şef garson olduğu belli gence “Hesabı kitabı iyi tutun, müşterilere güler yüzlü olun. Biraz işim var, akşama geleceğim. Sen öteki kafeye de bak arada.” deyip çıktı. Mercedes marka lüks bir cipe binip uzaklaştı. Gence yaklaşıp “Kim o?” diye Hakan’ı sordum yalancıktan. “Bizim patron.” dedi çocuk. “Aslında mimar ama yenge kafe isteyince burayı ve şu ilerideki eski rock kafeyi almışlar.” diye devam etti. Hemen toparlanıp “Buyurun lütfen, ne alırsınız? Menü getirsin arkadaşlar.” diyerek yol gösterdi. Hakan mimar olmuş. Hakan patron olmuş. Hakan hem mimar hem patron olmuş. Hakan değişmiş. Kafeler değişmiş. Basma fabrikasında çalışırdı annesi. Babası madende ölmüş. Türkçe öğretmeni, beden öğretmeni, fizik, kimya her neyse; biraz türkü söyleyebilen ve dersi boş olan öğretmen kim varsa boş geçen müzik derslerimize girerdi. Hakan, her müzik dersinde şarkı söylerdi. En güzel de “Sabahçı Kahvesi” ile “Bana Sor”u söylerdi. Hakan, aslında değişmemiş. Kendi vaktinin doğru tarafında durmuş belki. Vakit doğru olunca, durak yanlış olmuyor herhalde. Bahtın rüzgârı savurmasın. Hakan, hem mimar hem patron olmuş. Basma fabrikasında çalışırdı annesi. Babası madende ölmüş.

Yorumunuzu yazın, tartışmaya katılın!

YORUMLAR
Sırala :

Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım