Dünyanın “Batı Sorunu”: Hakikatin, varlığın ve insanlığın sonu

Hakikatin, varlığın ve insanlığın sonu.
Hakikatin, varlığın ve insanlığın sonu.

Gazze, inanılmaz bir ayna tutuyor insanlığa. Herkese. Her birimize. Bütün insanlara. Toplumlara. Devletlere. Ülkelere. Kültürlere. Medeniyetlere.

Kim olduğumuzu gösteren çift yönlü bir ayna bu: Hem insan olarak ne olduğumuzu, nasıl bir varlık olduğumuzu, nereden gelip nereye gittiğimizi; hem de nasıl insanlıktan çıktığımızı, mankurtlaştığımızı, duyma, düşünme melekelerimizi yitirdiğimizi, nasıl ruhsuz yaratıklara dönüştüğümüzü gösteren -Allah’ın rahmetinin tecellîsi, tecellîgâhı- muazzam bir ayna.

Gazze aynası: Rahmet’in tecellîsi

Allah’ın rahmeti tecellî ediyor Gazze ile.

Gazze’de inanılmaz bir soykırım-cinayet-katliam yaşanıyor. Hem de canlı, naklen yapılan, yaşanan bir soykırım-cinayet-katliam bu.

40 bini aşkın çocuk, kadın ve masum insan katledildi hunharca bütün dünyanın gözünün önünde, bütün insanlığa tecâvüz edercesine. Gazze soykırımı, müdahale edemediğimiz için bütün insanlığa tecâvüze dönüştü kelimenin gerçek anlamıyla!

Siz böylesine ürpertici bir katliama Allah Teâlâ’nın sessiz kalabileceğini düşünebiliyor musunuz? Bendeniz “aslâ!” diyorum, aslâ sessiz kalmayacak, intikamını alacaktır. Aziz bir intikam sahibidir O.

Allah Teâlâ intikamını iki türlü alıyor: Ya gazabıyla ya da rahmetiyle.

Gazabını hak eden toplumları nasıl tarihten sildiğini görüyoruz tarihe biraz yakından baktığımızda.

Oysa Gazze hâdisesinde Allah’ın, rahmetiyle intikamını aldığını düşünüyorum. Gazze’yi, bütün insanlığın kim olduğunu ve şu ân ne hâle geldiğini gösteren çift yönlü bir aynaya dönüştürdü. Gazze aynasına bakan herkes kendi’sinin nereden gelip nereye gittiğini görebiliyor. İstisnasız herkes ama. Herkes. Yeter ki alsın eline Gazze Aynası’nı ve baksın görünmeyen yüzüne, bakmaya cesareti varsa eğer!

Aynanın gösterdiği tablo karşısında şaşkına dönecektir zavallı insan, isyan eden insan, nisyan ettiği (niçin yaratıldığını unuttuğu) için şaşıran, yoldan çıkan ve azmanlaşan beşer!

Batı uygarlığını, modern paganizm kurdu

İçinde yaşadığımız dünyayı modernite kurdu. Modernite, insanlık tarihindeki en tehlikeli paganizm biçimi; paganizmin yükselişi ve nihâî zaferi.

Tarihteki güneşe, aya vesaire tapılan paganizm biçimleri görece masumanedir; masumanedir çünkü yüce bir kudret, yüce bir Yaratıcı arayışıdır aslında tarihteki bildiğimiz paganizm biçimleri bir açıdan bakıldığında.

Modern paganizm biçimi, gerçek ve asıl ürpertici paganizm biçimidir; çünkü insanı tanrılaştırarak varlığın düzenini bozdu, insanlığı yok edecek, dünyayı cehenneme çevirecek dinamitleri döşedi.

Modern paganizm, modern Batı’yı kurdu her şeyden önce. Sonra da modern dünyayı şekillendirdi sil baştan. Modern paganizm, Hıristiyanlık Kilisesi’nin çöküşüne yol açtı; bu da, yeni kiliselerin hortlamasına neden oldu; önce Akıl Kilisesi’nin sonra da Bilim Kilisesi’nin zuhûrunu sağladı. Modern paganizm, insanı kutsadı, tanrıyı devre dışı bıraktı, zamanla hem insanın, hem de tanrının devre dışı kalacağı ontolojik kaosun hükümfermâ olacağı, modern dünyanın kendi elleriyle kendi kuyusunu kazdığı bir hayatın temellerini attı.

Akıl kilisesi, aklı kutsadı, akıl tutulmasına yol açtı.

Bilim kilisesi, sahte bir epistemolojik iyimserlik havası oluşturdu: İnsanın her şeyi bilme, her şeye hükmetme güdüsünü kışkırttı. Baştan çıkarıcı bir illüzyondu bu: Bu “ayartılma hâli” insanın araçlara, özellikle de güç üreten araçlara hâkim olma güdüsünü kontrolden çıkardı, insan hâkim olduğu araçların mahkûmu olmaya mahkûm oldu.

İnsan, tarihte ilk defa, eserinin esiri oldu.

İşte Frankenstein’lar buradan doğdu. Kendini vareden şeyin, kendini yok etmesi, insanın kendi’siz, kendi’sini vadeden Tanrı’dan bağımsız yola çıkmasının ürpertici çıktısı. “Girdi”, ayartıcı olunca; “çıktı” da yıkıcı olacaktı kaçınılmaz olarak.

Batı Sorunu, özlü bir şekilde ifade etmek gerekirse, teo-politik bir sorun.

Temelsiz, tabansız, hakikatsiz, çarpık bir akîde üzerinden kurdu kendi’ni Batı; Batı Sorunu’nun kökeni, temeli burada gizli. Tanrı’yı devre dışı bırakarak hayatı inşa etme çabası, Batı uygarlığının insanı da, tanrıyı da hayattan uzaklaştıran bu ontolojik şiddet üzerinden kendine çeki düzen vermesi, dünyaya hükmetmesi sonucunu doğurdu.

Batı sorunu: Üç ürpertici şiddet

Biraz daha açmak gerekirse… Batı Sorunu, bizzat Batı’yı ilgilendiren veçhesiyle kendisini de çıkmaz sokağın eşiğine sürükleyen üç şiddet biçiminin eseri ve esiri oldu: Birincisi, tarihteki en ürpertici paganizm biçiminin temellerini atan akîdevî/epistemolojik şiddet. İkincisi, varlığın anlam düzenini bozan ontolojik şiddet. Üçüncüsü de, dünyanın düzenini bozan, hayatı cehenneme çeviren, emperyalizmle, kolonyalizmle, tecâvüz ve katliamlarla dünya üzerinde hâkimiyet kuran ekonomi-politik şiddet.

Batı Sorunu’nun en temel veçhesi, akîdevîdir, epistemolojik görünümler alan akîdevî şiddettir: İnsanı tanrılaştırarak Büyük Varlık Zinciri’ni yerle bir etmesi; varlığın konum, değer ve anlam düzenini târumâr etmesini ve sonunda İnsan ile Tanrı’nın konumunu alt üst ettiği için kendini kuran dinamiklerin kendini yıkacak dinamitlere dönüşmesini önleyemediği tarihte benzeri pek görülmemiş ürperticilikte bir ontolojik şiddet üretmesine yol açtı Batı uygarlığının.

Bu ontolojik şiddet, tarihte görülmemiş ürpertici saldırganlık biçimleri üretti: Öncelikle modern Batılı insanın Tanrı’ya saldırmasına; Tabiatı nesneleştirerek, ruhsuz makina gibi görerek kontrol ve kolonize etmeyi normalleştirmesine ve tabiatı barbarca tahrip etmesine ve sömürmesine yol açtı.

Ontolojik şiddetin kaçınılmaz sonucuydu tabiata saldırılması, tabiatın sömürülmesi.

Ontolojik şiddetin, ekonomi-politik şiddete evrilmesi kaçınılmaz olacaktı: Batı uygarlığının bütün diğer dinlere, kültürlere, medeniyetlere saldırması, fiilen hiçbirine hayat hakkı tanımaması, insanlığın yüzleşmek zorunda olduğu bir Batı Sorunu ile karşı karşıya kaldığını gösterdi ama kimse göremedi bunu.

Göremezdi; çünkü Batı Sorunu, önce Batı’da yaşanan, sonra da bütün dünyaya taşınan, bütün insanlığa yaşatılan, bütün insanlığın yaşamaya mahkûm edildiği, (insanlığın, adeta Eflatun’un mağarasına tıkıldığı için göremediği) öncelikle teorik, sonra zamanla pratik boyutlar kazanan, insanlığın kökünü kazıma tehlikesi barındıran (teo-politik, epistemontolojik, ekonomi-politik) bir sorundu.

Fiîlî İşgal’den Zihnî İşgal’e…

İnsan, tarihte ilk defa, eserinin esiri oldu.
İnsan, tarihte ilk defa, eserinin esiri oldu.

Batı Sorunu’nun birinci veçhesi, Batı’nın kuruluşu ve dünya üzerinde hegemonya kuruşu ile ilgili. Batı uygarlığının bütün dünyayı kontrol ve kolonize ederek köleleştirdiği dünyanın fiîlî işgali ile sonuçlandı bu süreç.

Batı Sorunu’nun ikinci veçhesi ise, bu kez postmodern süreçte, algının aklı çarmıha germesiyle birlikte insanlığın zihnî işgale maruz kalarak metamorfoz yemesine (başkalaşmasına), açıkça mankurtlaştırılmasına ve celladına âşık edilmesine yol açtı. Celladına âşık edilen tasmalı çekirgelere dönüşen ruhu çalınmış, duyargaları yok edilmiş, hız, haz ve ayartı üzerinden işleyen dromoktatik haz teknolojisinin kölesine dönüştürülmüş, cinsiyetsizleştirilmiş, Dante’nin İlâhî Komedya’sındaki cehennemin gayya kuyularına yuvarlanan hortlaklara evrilen bir yaratığın zuhûr etmesine neden oldu.

Batı Sorunu, öncelikle kendisinin, sonra da insanlığın sonunu getirecek dinamitleri döşedi.

Dünyanın ürpertici bir “Batı Sorunu” var. Ürpertici; çünkü bütün insanlığın, varlığın ve gezegenimizin geleceğini tehdit edecek boyutlar kazanan büyük bir sorun bu. İki boyutu olan bir işgal sorunu bu. Fiîlî işgal ve zihnî işgal. Fiîlî işgal, modernitenin eseri. Zihnî işgal ise postmodernitenin “meşrûlaştırıtlan” gayr-i meşrû çocuğu.

Modernite, hakikatin unutulması.

Postmodernite ise, hakikatin unutulduğu hakikatinin de unutulması hakikati.

Modernite, Nietzsche’den esinle söylemek gerekirse, tam anlamıyla, dekadans’tır. Tefessüh’tür. İnsanın sadece isyanı değil, nisyanı, unutması yani. Gazze soykırımı bu tefessüh’ün zirvesi, zıvanadan çıkmış örneği.

Postmodernite, dekadans’la dans’tır. Hakikatin, varlığın ve insanın katledilmesine karşı insanlığın duyarsızlaşması. Gazze’deki ürpertici tablo’ya insanlığın sessiz kalışı, sesini çıkaramayışı, duyarsızlaşması, dekadansla dansın tam resmi.

Dünyanın bir “Batı Sorunu” olduğunu kavrayabilecek özellikleri, melekeleri, kabiliyetleri yok edilmiş durumda insanlığın. Çünkü zihni, işgal altında. Tarihte ilk defa, bütün insanlık metamorfoz yediğinin, mankurtlaştırılma çukuruna sürüklendiğinin farkında bile değil!

Ürpertici ama gerçek!

Modern paganizm biçimi, insanı tanrılaştırmış ve bütün varlığa önce akîdevî, ontolojik, ekonomi-politik bir şiddet üretmiş, bütün dünyayı, kıtaları ve denizleri istila etmiş, kültürleri târumâr etmiş ve hiçbir kültüre yaşama hakkı tanımamış, hepsinin kökünü kazıyacak barbarca bir saldırı üretmişti. Postmodern paganizm biçimi ise, insanın duyma ve düşünme melekelerini büsbütün yok etti. İnsanı hız, haz ve ayartı rejimi dromokrasi’nin motoru haz teknolojisinin kölelerine dönüştürdü. Goethe, sanki günümüzde, aramızda yaşıyor gibi, “en iyi köleler, kendilerini özgür zanneden kişilerdir” derken, öyle değil mi?

Bunu nasıl başardı postmodern paganizm? Algılar imparatorluğu kurarak. Haz üreten algılar imparatorluğu’na demir atarak. Aklın algı tarafından çarmıha gerilmesini sağlayacak bütün gerekli temelleri atarak.

İki kelimeyle özetlemek gerekirse, zihnî işgal’le.

Ezcümle… Modernite, fiîlî işgaldi. Postmodernite, zihnî işgal.

Batılıların yaşadığı ve bütün insanlığa yaşattığı Batı Sorunu’nun iki veçhesini, fiîlî işgal ve zihnî işgali görmeden, bu iki işgalle nasıl baş edebileceğimiz meselesini halletmeden bir arpa boyu bile yol alamaz insanlık. Gazze bunun ispatı oldu işte.

Ne yapmalı, öyleyse?

Zihnî işgal görülmeli, fâş edilmeli, deşifre edilmeli. Sonra da zihnî işgalden nasıl kurtulabileceğimiz meselesi üzerine gidilmeli.

Zihnî işgalden kurtulmanın tek yolu var: Ümmîleşmek.

Ümmîleşmek, zihinsel hicret’tir. Mekke sürecinin hem zihnimizde hem de hayatımızda inşa edilmesi. Medine sürecinin, inşa edilen Müslüman zihninin hayat vereceği Müslümanca yaşama Zemini’nin, yani Medine Süreci’nin temellerinin atılması. Sonra da hayata, dünyaya hakikatin rengini vereceği, ruhunu üfleyeceği Müslüman Zamanı’nın, Medeniyet sürecinin inşası…

Üç aşamalı köklü ve yıkıcı şiddet üreten Batı Sorunu’yla başa çıkmanın tek yolu var: İslâm’ın insanlığın kaderi olduğunu bilmek ve bu kadere doğru yürümek…

Bu meseleyi daha sonraki yazılarda işleyeceğim etraflıca.

Vesselâm.

Yorumunuzu yazın, tartışmaya katılın!

YORUMLAR
Sırala :

Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım