Dijital diziler, nitelik meselesi ve Türk sineması
Televizyonda yer bulan ve bir manada artık kendi türünde bir enflasyon yaratan tarih dizileri dijitalde dönem dizisi formunda bir tepki yaratmış gibi görünüyor. Televizyondaki tarih dizileri farklı dönemlerden kuruluş anlatılarını ekrana taşırken dijital dönem dizileri tarihle yüzleşme söylemini yaygınlaştırıyor.
Dijital platformların sayıca artışı ve yaygınlaşmasına paralel bir şekilde bu platformlar için yapılan dizilerin sayısında da son bir yılda önemli bir artış oldu. Dijital diziler en azından orta sınıf seyirci için televizyon dizilerine karşı geçerli bir alternatif hâline geldi. Televizyon son on yılda toplumun tamamına ulaşma kabiliyetini giderek kaybederken, dijital platformların oluşturdukları alternatif kanal bu durumu perçinledi. Türkiye'de artık birbirinin seyrettiklerini seyretmeyen iki farklı seyirci var. Bu seyircilere yönelik üretimler de bir noktada farklılaşıyor. Bu farklılaşma her ne kadar "nitelikli televizyon" kavramı etrafında ifade edilse de bu niteliğin ne olduğuna tam olarak karar verilebilmiş değil. Bu nitelik yerine göre televizyonda gösterilemeyen küfür ve cinsellik gibi unsurları yapımlarda bolca kullanmak şeklinde tezahür ederken yerine göre de modernist film estetiğini kullanmak şekline de bürünebiliyor.
Yine de en azından Türk sinemasının en büyük sorunu nedir sorusuna "izleyici" cevabını veren yönetmen için sorun ortadan kalkmış görünüyor. Dijital platformlar izleyici verilerini paylaşmadığı için bu mecra için üretilen dizilerin ne kadarlık bir seyirciye ulaştığını bilemiyoruz. Zaten bu durum mevzubahis platformlar için çok da önemli görünmüyor. Bir dönem çok satanlar listesinde başı çeken nitelikli bir romancı için çok satan ama az okunan romancı tâbiri yaygınlaşmıştı. Benzer şekilde dijital platformların reklam unsuru olarak kullandığı bazı yönetmenlerin de benzer bir profil oluşturdukları düşünülebilir. Yönetmenler, belirli tür ve temalar ve nihayetinde belirli bir seyircilik konumu kendi başına satılabilir hâle geldi. İnsanlar nasıl bazı yayınevleri ne bassa okuyorsa ya da okur görünüyorsa bazı dijital platformları da gösterime giren yapımlar ne olursa olsun sadece izlemeyi ya da izler görünmeyi önemsiyorlar.
DİJİTAL DÖNEM DİZİLERİ VE POLİTİK DOĞRUCULUK
Hâl böyleyken dijital dizilerin ne olduklarından çok ne olmadıkları her şeyden çok önem arz ediyor. Total dizisi olmamak şeklindeki ana eğilimin gücü dijital dizilerin hikâye seçimlerinde görülebiliyor. Televizyonda yer bulan ve bir manada artık kendi türünde bir enflasyon yaratan tarih dizileri dijitalde dönem dizisi formunda bir tepki yaratmış gibi görünüyor. Televizyondaki tarih dizileri farklı dönemlerden kuruluş anlatılarını ekrana taşırken dijital dönem dizileri tarihle yüzleşme söylemini yaygınlaştırıyor. 12 Eylül'den itibaren sinema, edebiyat ve düşünce alanında hâkim söylemlerden biri olan tarihle yüzleşme söylemi dijital dizilerde sanki ilk defa üretiliyormuş gibi bir yenilik iddiasıyla piyasaya sürülüyor. Bu aslında bir yandan 80'lerden bugüne üretilen ürünlerin ve ortaya konan tartışmaların yok sayıldığı bir durum ortaya çıkarıyor. Dijital platformların öncelikli hedefinin gençler olması bu durumun sorgulanması ihtimalini azaltıyor. Sinema ve televizyon eleştirmenlerinin hafızasızlığı ya da hafızasızlığı hoş görme tavrı da bu tür sorgulamanın imkânını ortadan kaldırıyor. Dolayısıyla dijital diziler yenilik adı altında geçmişte yürütülmüş tartışmaları daha yüzeysel bir şekilde yeniden üretmekle iktifa etmiş görünüyor.
Yerli bir dijital platformun en prestijli yapımlarından biri olarak ortaya çıkan Yeşilçam dijital dönem dizilerinin öncüsü ve bir anlamda prototipi olduğu anlaşılıyor. Dizinin yönetmeni Çağan Irmak geçmişte başarılı dönem filmlerine ve dizilerine imza atmış olması rağmen diziye kendi damgasını vuramıyor. Dizinin ortaya çıkış sürecinden ve nihai çıktısından anlaşıldığı kadarıyla dizide merkezi olanın senaryo olduğu anlaşılıyor. Senaryoda imzası bulunan iki senaristten de 1940'lı ve 1950'li yıllara dair çalışmaları da bulunan akademisyen yazarın zihniyetinin diziye daha hakim olduğu seziliyor. Akademisyen yazarın bir anlamda akademi dışına çıkmak zorunda kalışı ve nihai olarak televizyon dizileri için senaristlik yapması yazarın dizinin akrabası olduğunu söylediği Yeşilçam Dedikleri Türkiye romanının yazarı olan Vedat Türkali'nin tecrübesiyle önemli koşutluklar taşıyor. Buna rağmen dizi ile roman birçok açıdan ayrışıyor. Türkali'nin romanı Yeşilçam sineması üzerinden Türk toplumuna dair bir manzara sunarken dizi Yeşilçam sineması ortamını toplumdan soyutlayarak ele alıyor. Dizinin sosyal olaylara yaptığı atıflar sadece politik ve yüzeysel mahiyette kalıyor. Romanda sinema alanındaki gayrimüslimlere, milliyetçiliğe dair çeşitli atıflar var. Hatta bunların yanı sıra Türkali'nin 80 sonrası birçok aydın gibi destekleyeceği Türk-Yunan dostluğu hareketinin izleri anakronik bir şekilde romana da yansıyor. Aslında dizide de benzer şekilde dizide aktif olan senaristin kendi yaşantısından yansımalar dizinin hikâyesinin üzerine düşüyor.
Dijital diziler yenilik adı altında geçmişte yürütülmüş tartışmaları daha yüzeysel bir şekilde yeniden üretmekle iktifa etmiş görünüyor.
Dönemin siyasetine dair bürokrasi merkezli bir anlatıda sırıtmayacak birçok unsur Yeşilçam gibi sivil bir ortamda sırıtıyor. Aslında bunu senarist de bir söyleşisinde ifade ediyor. Yeşilçam için apolitiktir derken kendilerinin siyasetle daha çok hemhâl olan bir iş yaptıklarını söylüyor. Tarihle yüzleşme söylemini kullanan bir yapım için tarihe yaklaşımdaki bu açık çelişkinin senaristin çok da umurunda olmadığı anlaşılıyor. Bu da Yeşilçam sineması gibi sıradan insanların hissiyatının ve eylemlerinin siyasetin doğrudan yönlendirmesiyle gölgelenmediği bir ortamın anlatılmasında her şeye gücü yeten bir siyasi erk tasviri ortaya konmasına sebep oluyor. Bu açıdan dizi muarızlarından aşağı kalmayacak bir politik komploculuk performansı sergiliyor.
Dijital dönem dizilerinden bir diğeri olan Kulüp ise atmosfer oluşturma konusunda Yeşilçam'dan daha başarılı görünüyor. Dönem hissiyatının oluşturulmasında Yeşilçam'ı ve dizi olan Yeşilçam'ı aratmayacak kadar klişelere dayanıyor olsa da dramatik açıdan daha derinlikli bir senaryoya sahip. Bunda dizinin senaristinin ve aynı zamanda dizinin showrunnerı olarak da adı geçen yönetmenlerinden birinin dizi sektöründe tecrübeli kişilerinden olmaları etkili olmuş olabilir. Kulüp televizyonda yayımlanan zorluklarla tek başına mücadele eden kadın hikâyelerinin bir tür benzeri. Televizyon izleme pratiğinin kültürel açıdan daha çok kadınsılıkla ve evcillikle tanımlandığı bir noktada dijital diziler daha çok erkekler tarafından anlatılan erkek hikâyeleri olma özelliği gösteriyordu. Kulüp bu açıdan televizyon dizilerinin hissiyatını dijitalde gerçekleştirebilmiş nadir yapımlardan biri. Öte yandan diziyi televizyondakilerden ayıran ise sanat yönetimi ve görsel işçiliğinin yanı sıra bunlardan da önce politik içeriği oluyor. Kulüp en azından dijital dizilerin bir türünün "nitelik" olarak politik doğruculuğu benimseyeceğini gösteriyor.
YÖNETMEN İMZASI OLARAK NİTELİK
Dijital dizileri televizyon dizilerinden ayıran niteliğin ne olacağına dair bir diğer yaklaşım ise Kaan Müjdeci'nin Hamlet 'inde ortaya çıkıyor. Daha baştan "Kaan Müjdeci'nin Hamlet'i" sunumu 1980 sonrası sinema alanında yönetmen sineması fikrinin öne çıkışına benzer bir durumu hatırlatıyor. Yönetmen sineması son dönemlerinde maddi şartları giderek ortadan kalkan Yeşilçam sinemasının içinde bulunduğu krizden çıkış için sarıldığı son dallardan biriydi. Ancak bu dal Yeşilçam'ı kurtarmak bir yana toplumla bağının çok daha hızlı bir şekilde kopmasına ve Yeşilçam'ın bir sinema pratiği olarak ortadan kalkmasına yol açtı. Bugün Kaan Müjdeci'nin de bir parçasını oluşturduğu yönetmen sineması merkezli yeni sinema pratiği Yeşilçam'ın boşalttığı alanda vücut buldu. Zaten her zaman kısıtlı bir seyirci kitlesine hitap eden bu sinema artık pandemi koşullarıyla birlikte sinema salonlarında gösterim şansı bile bulamaz oldu.
Dijital platformların yönetmen sinemasına sunduğu ekonomik ve teknik imkân elbette bir cazibe yaratıyor. Ancak sinema salonlarında en azından ihtimal düzeyinde de herkese ulaşma imkânı olan filmlerin dijital platformlarda nerdeyse kapalı devre bir yapıya sıkışması yeni sinema için büyük bir kayıp. Yine de Hamlet hem Metin Erksan'ın İntikam Meleği filmiyle birlikte düşünme imkânı sunması bakımından hem de Müjdeci'nin yönetmen imzasını taşıması bakımından türünün iyi bir örneği olarak öne çıkıyor. Özellikle de geçen sene yayımlanan benzer bir yaklaşımın ürünü olarak değerlendirilebilecek Alef'in politik klişelerle örülü başarısız senaryosu ve diyaloglarıyla yarattığı hayal kırıklığından sonra.