Denizdeki Türk: Turgut reis
İsmet Özel’in, “Çünkü ey Türk senden başkası yoktu kalan” dizesini var kılan usare, kan ve imanla yazılan sonsuz bir destandı. Bu destan Kızılelma hayaliyle başlamıştı. Kızılelma, varılanın bir ötesinin hayaliydi. Öyle bir hayal ki korkunun kıpkızıl bir renkle sular üstünde hükümferma olduğu bir demde eşsiz bir cesarete dönüşüyordu. İ’lâ-yi kelimetullahla manaya erişen bu hayal; düşmanlarının, Akdeniz’in Haçlı zulmündeki yakasına yaptığı müthiş seferlerden sonra saldığı korku ve dehşet dolayısıyla ejderha anlamındaki “dragon” ve “Turgut” kelimelerini birleştirip Dragut diyerek titrediği, yanındakilerin ‘Seyf’ül-İslâm’ diyerek emân bulduğu Turgut Reis’in gözlerinde var oluyordu.
16. yüzyılın başlarında Kızılelma şiarıyla, güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar İslam’ın mukaddes ışığını taşımaya namzet Osmanlı, Dünyanın tek muhteşem gücüdür. Karşısında Venedik, Portekiz, Ceneviz, İspanyol İmparatorluğu ve Malta şövalyelerinden oluşan korkak bir haçlı ordusu. Karada, Sultan’ın komutanlığında sayısız zaferler müyesser olurken, denizde aynı ilahi nusret bahşediliyordu. Tarihin en büyük deniz savaşı Akdeniz’de gerçekleşiyordu. Zira Hristiyan dünyası, dur durak bilmeyen Osmanlı’yı Akdeniz’den uzaklaştırmak, denizlerin hakimiyetinin kendilerinde kalmasını istiyordu. Haçlı donanması, Osmanlı donanmasına nazaran gemi bakımından beş kat, top sayısı bakımından sekiz kat, asker sayısı bakımından ise altı kat daha üstündür. Üstelik rüzgâr, Haçlı donanmasının lehine güneyden esiyor, Papa’nın iltica ettiği Andrea Doria’nın yüzündeki tebessüm kibirle buluşuyor, zafer her anlamda ona ve donanmasına daha çok yakın görünüyordu. Barbaros Hayreddin Paşa Hakk’tan bir im olarak gördüğü rüyadan mülhem askerlerine; Şûrâ Suresinin otuz üçüncü ayetiyle “O dilese rüzgârı dindirir de gemiler denizin üzerinde hareketsiz kalıverirler. Şüphesiz bunda çok sabreden, çok şükreden herkes için ibretler vardır.” Ahzâb Sûresinin “Ey iman edenler, Allah’ın size olan nimetini hatırlayın; hani size ordular saldırmıştı da biz onlara karşı bir rüzgâr ve sizin görmediğiniz ordular göndermiştik” ayetlerini kağıtlara yazıp suya bırakmalarını emreder. Kısa bir süre sonra sadece yelkenlerle hareket edebilen Doria’nın devasa gemileri olduğu yerde kalakalır. Merkezde Barbaros Hayreddin Paşa, sağ kanatta Salih Reis, sol kanatta Seydi Ali Reis ve arkada tarihin en büyük deniz savaşı olan Preveze’nin, Osmanlı donanmasının zaferiyle sonuçlanmasına vesile olan Turgut Reis bulunmaktadır.
Henüz çocukluğunda yeryüzündeki tüm sular düşünde akıyordu nam-ı diğer Turgudça Bey’in. Bu düş Akdeniz’i bir Türk gölü yapan Preveze Deniz Savaşı’nda hakikate dönüşüyordu. Barbaros Hayreddin Paşa, bu korkusuz savaşçının zekâsıyla cesaretine hayranlığını gizlemeyerek Andrea Doria’yı nasıl perişan ettiğini övgüyle ve kıvançla vakanüvislerine yazdıracaktı; ‘Turgut benden ötedir.’
Turgut Reis’in hudutsuz hayali, Akdeniz’de fetihler bahşetmeye devam edecek, Preveze’den bir yıl sonra Adriyatik Denizi’ndeki Nova Kalesi’ni Türk’ün adaletli avuçlarına sunacaktı.
Tarih, Akdeniz kıyılarında, sular üstünde, keskin zekâlar, güçlü bilekler ve inanmış kalplerle yeniden yazılacak, görklü yiğitlerin imanı küffarın beleren gözlerinden seyredilebilecekti. Libya, Haçlının dört ucu tarafından kesilmekten kurtulup Osmanlı’nın merhametine emanet edilecekti. Ve hikâye şimdi başlıyordu.
On iki yıl sonra Cezayir’in en önemli stratejik noktalarından biri olan Küçük Mehdiye şehrini fethetmesi ile Turgut Reis’in namı bütün Akdeniz’e yayılacaktı. Osmanlı, bu başarıya ve nama kayıtsız kalmayacak ve kendisine birçok gemiyle levend kaptanlık makamı armağan edecekti.
Dragut’un bileğini savaş meydanında bükmek mümkün değildi. 1540’ta komuta ettiği donanma Korsika sahiline demirlemiş haldeyken, Venedik Amirali Andrea Doria’nın emriyle yeğeni Giannettino Doria tarafından esir alınacaktı. Bu esaret üç yıl sürecek ve dostu Barbaros Hayreddin Paşa’nın Fransa’ya tehditlerinden ve Cenova’yı topa tutmasından sonra Turgut Reis hürriyetine kavuşacaktı.
Bu sürgün fetretinden sonra Trablusgarp’a para sevkiyatı yapan Malta Şövalyelerine ait kadırgaları ani baskınlarla ele geçirecek ve Haçlıya ağır bir bedel ödetecekti. Cebre Adasını kendine karargâh olarak tutan Turgut Reis’e yapılan bir büyük saldırıya karşılığı, akılları dumura uğratacak düzeyde olacaktı… Turgut Reis, gemilerini yağlı kızaklarla adanın arka tarafına geçirip Akdeniz’e açılacak ve bu saldırıyı bertaraf edecekti. Savunmadaki bu eşsiz başarısından dolayı onu bir büyücü olarak addedecekti düşmanları ve ecel gelmeden alt edilecek sıradan bir insan olmadığına inandıracaktı hepsini.
Bu başarıları ve Akdeniz kıyılarının hemen hemen tamamını Türk yurdu yapması dolayısıyla Kanuni Sultan Süleyman, bu büyük Türk denizcisini Trablusgarp Beylerbeyliğine getirecekti. Trablusgarp, Turgut Reis’in on bir yıllık idaresinde tabiri caizse cennete dönüşecek, her türlü saldırıya karşı korunacaktı.
1564. Bir yiğidin Devlet-i Aliyye’yi hüzne boğan şehadeti…
Malta korsanları tarafından bir Türk gemisi ele geçirilecek ve coğrafi konumu dolayısıyla Akdeniz’in kalbi hükmünde olan Malta kuşatılmak istenecek. Kanuni Sultan Süleyman tarafından verilen emirle Malta’ya sefer düzenlenir. Osmanlı, Piyale Paşa’nın donanması ve ihtiyat donanması olarak da Turgut Reis’le bu fethi gerçekleştirmek ister. Onun kadar Malta’yı coğraf î ve stratejik açıdan daha iyi bilen biri yoktu. Piyale Paşa, St. Elmekalesini kuşatarak Malta’ya geçmeyi planlamış fakat Turgut Reis buna müspet bakmayarak onaylamaz. Çünkü bu kalenin, çok iyi korunması dolayısıyla kuşatılması stratejik açıdan doğru bir hamle olmayacaktır. Piyale Paşa ve Mustafa Paşa Turgut Reis’i beklemeden kuşatmaya başlarlar ve sonuçları çok büyük bir askeri hata olacaktır. Onların denizden yaptıkları kuşatma düşman toplarına hedef olmuş ve donanma büyük bir yara alır. Turgut Reis ise akıllıca davranarak kaleyi karadan kuşatır; dünya askeri literatüründe “traverse de Dragut” (Dragut siperi) olarak bilinen yan siper taktiğini inşa ederken bir top serpintisinin yakınındaki kayaya çarpıp parçalaması ve kopan taşın başına isabet etmesi sonucu şehit düşer. Kale fethedilmiş olsa da Malta’nın fethi gerçekleşmez. Günümüzde ‘Dragut Point’ olarak anılan mevkiye Devlet- i Aliyye’nin en cesur yiğidi Turgut Reis’in Malta’da şehit düştüğü yere bir abide yapılmıştır.
Turgut Reis’in denizlerdeki başarıları sayesinde Akdeniz’e giden milletlerarası ticaret yollarını kontrol altına alınmış, Osmanlı’ya iktisadi bakımdan büyük imkânlar sağlamıştır. Osmanlı’nın daha öncesinde başlattığı üst düzey donanma personeli yetiştirmesi ve gemi yapım teknolojisinde izlediği politikalar, Kanuni Sultan Süleyman tarafından da Turgut Reis gibi yiğitlerle devam ettirilmiş ve bu devirde Osmanlı donanması Akdeniz’in en büyük vurucu deniz gücü haline gelmiştir. Osmanlı denizciliğinin 16. yüzyılın başlarında, geride kalan iki asra kıyasla, gemi teknolojisi ve profesyonel denizci bakımından, zirvede kalmıştır. Büyük denizci Turgut Reis, çağdaş tarihçilerin övgüyle anlattığı büyük deniz gazalarının olduğu böyle bir zamanda deni zlere yelken açmış ve nice fetihler kendisine müyesser olmuştur.