Demokrasiden erdemli şehir çıkar mı?

Demokrasiden bir Medinetü’l Fazıla çıkarmak mümkün mü?
Demokrasiden bir Medinetü’l Fazıla çıkarmak mümkün mü?

Demokrasinin Türkiye’deki vazgeçilmez konumu nedeniyle şunu sorma hakkımız var: Demokrasiden bir Medinetü’l Fazıla çıkarmak mümkün mü? Müslümanlar olarak bir kendilik ortaya koyma çabamızın bulunmaması tahayyül edilemeyeceğine göre, bize özgü gündelik hayat yaşama hatta inşa etme çabamız olamaz mı?

  • Artık 1990’lardan sonra Müslümanlar kendilerini ‘öteki’lerden ayırmamak için ellerinden geleni yapmaya, ‘başka’larıyla aynı şartlarda var olmak için en basit ahlaki iyi ve kötü değerlerini rafa kaldırmaya başladı.

2000’lerden sonra ise kamudaki sayısal üstünlük karşısında Batılı modernitenin en ileri gündelik yaşamını uygulama konformizmini gelişme olarak kaydedebilecek rahatlığa da kavuştular.

Aslında 1950’lerin ortasından itibaren başlayıp, 27 Mayıs’tan sonra canlanan ve furya halini alan tercüme hareketlerinin en önemli isimlerinden Mevdudi bir teklifte bulunuyordu. Gelin Bu Dünyayı Değiştirelim, sadece bir kitap değil aynı zamanda iki dünya savaşı arasında başlayıp, II. Cihan Harbi’nden sonra şiddetlenen arayışın; moderniteyle birlikte egemenliği ele geçiren Batı medeniyetinin etkisini sona erdirecek yeni bir ruhun ortaya çıkmasını istiyordu. Sömürge altındaki İslam ülkelerinde öncelikle emperyalist Batı medeniyetinin fiili işgalinin, sonrasında da medeniyet değerlerinin tasfiyesi için sahici bir iradenin ortaya çıkmasını Müslümanlar çok istedi.

İstediler ama yalnızca fiili işgalleri bitirebildiler. İşgalciler valilerini çekerken askeri varlıklarını, yönetim biçimlerini, emperyalizmin kültür formlarını geride bıraktı.

Nurettin Topçu, 1939’da Hareket dergisini çıkarırken, yeni bir ruhtan, iradeden bahsediyordu. Sorbon’da verdiği doktora tezi İsyan Ahlakı olarak çevrilse de aslında içinde bulunduğu zamana yani topyekûn Batı medeniyetine, ona karşı gelemeyen İslam âlemine isyan ediyordu. Konformizme karşıydı.

Nurettin Topçu'nun kurduğu Hareket Dergisi 1939 ile 1982 yılları arasında çeşitli aralıklarla 7 dönem halinde yayımlandı.
Nurettin Topçu'nun kurduğu Hareket Dergisi 1939 ile 1982 yılları arasında çeşitli aralıklarla 7 dönem halinde yayımlandı.

Davamız hayata uymak değil, hayatımızı Hakk’a uydurmaktır” inancını Anadolu’da büyüyen İslam anlayışıyla birleştirdi. Mevdudi’nin, bir biçimde Seyyid Kutup’un, Topçu’nun ve Necip Fazıl’ın çağına aykırılığı Balkan coğrafyasında Gazali sonrası Türk kimliğiyle başlayan ve Batıyı gerileten anlayışın en ucundaki Bosna’da da yankı buldu; Aliya İslam Deklarasyonu’nda “Müslüman dünyayı değiştirmeli yoksa kendisi değişir” demekten Komünist idare altında bile kendini alamadı.

  • Türkiye istiklalini başkalarının elinden sökerek alabilmeyi başaran insanların kurduğu ülkedir. Anadolu’nun fethinden sonra kendine özgü yolunu inşa edip, asırlarca o yolu Batının tarlasından geçiren millet varlığı, saptığı yola tekrar girmeyi deneyecek, kendini ciddiye almayı başaracaktır.
Tek Parti döneminde, darbelerde, Cumhuriyet idaresinin iktidarı elinde bulundurduğu yıllarda Müslümanlar varlıklarını demokrasi sayesinde meşrulaştırdı.
Tek Parti döneminde, darbelerde, Cumhuriyet idaresinin iktidarı elinde bulundurduğu yıllarda Müslümanlar varlıklarını demokrasi sayesinde meşrulaştırdı.

Öyle ya bugün hendek kazanların da, iktidarın da, muhalefet partilerinin de, sivil toplum kuruluşlarının da mücadelelerinin demokrasi için olduğunu söylemesi tamamen araçsal bakışa bağlıdır.

‘ERDEMLİ ŞEHİR’ DEMOKRASİYLE İNŞA EDİLMEZ!

O zaman demokrasinin Türkiye’deki vazgeçilmez konumu nedeniyle şunu sorma hakkımız var: Demokrasiden bir Medinetü’l Fazıla çıkarmak mümkün mü? Müslümanlar olarak bir kendilik ortaya koyma çabamızın bulunmaması tahayyül edilemeyeceğine göre, bize özgü gündelik hayat yaşama hatta inşa etme çabamız olamaz mı?

1960’lı yıllardan sonra da aynen Meşrutiyet döneminde olduğu gibi medeniyet inşa etme fikri gelişti. Dolayısıyla bugün demokrasi savunusu ile medeniyetimizin ihyası paralel yürümektedir. Bir ütopya olarak ‘erdemli şehir’, ‘filozofların idareci, idarecilerin filozof’ olduğu, iyinin ve erdemin, irfanın, hikmetin ön planda gözüktüğü Medinetü’l Fazıla, tamamıyla ‘yönetici’ üzerine kurulmuştur. Erdemli Şehir öncelikle ‘müstesna devlet başkanı’ ile mümkündür. Farabi, devlet başkanının pek çok üstün niteliğini sayar, bunların varlığı aynı zamanda Erdemli Şehir ‘ütopya’sının gerçekleşmesini sağlayacak toplumsal yapının zaten kurulduğu manasına gelir.

Demokrasi gibi nitelikten çok niceliği ön plana çeken, üstün idareci fikrinden uzak bir yöntemden, Müslümanların medeniyet ihyasını gerçekleştirmesi ne kadar gerçekçidir, elbette tartışılır. Bu tartışma beraberinde Müslümanın dünyadaki varlığı, Batı medeniyeti karşısındaki konumu, Türkiye’nin tarihsel kimliğiyle beraber çok boyutlu hale ulaşır.

İnsanoğlu kesinliğin peşindedir; dünya kesin ve mutlak olanı kaldırmaz. Bir çırpıda, belki de zahmetsizce hakikate ulaşıverdi mi tüm sorunların hallolacağını zannetme konformizmi Müslümanları bugüne getirdi.

Zamansız oluş, sabit dünya, pasif şeytan olmaz. Oluş ve bozuluş zamanla gerçekleşir.

Dünya dinamiktir, sürekli değişir, bu nedenle de hakikat yerinde uzun süre beklemez. Değişimin eylemde mi, fikirlerde mi, teoride mi yoksa kadroda mı olduğunu düşünene kadar, yol ayağınızın altından kayıverir.

İsmet Özel 90’lı yılların ortasında Müslümanlar kamusal hayatta ve siyasette özne olmaya başladığında Türkiye’nin İslami bir dönüşüm geçireceğine inancını deklare etme zarureti göstermişti.

Batı değerleriyle hesaplaşmayı değil uzlaşmayı öne çektikçe siperlerden çıkıp her iki tarafın kucaklaşabileceği fikri, siperlerin de yok olacağı zannını doğurdu. Batı kucaklaşma hikâyeleri anlatırken bir yandan da siperlerini tamir edip, yenilerini inşa ediyordu.

Türkiye istiklalini başkalarının elinden sökerek alabilmeyi başaran insanların kurduğu ülkedir. Anadolu’nun fethinden sonra kendine özgü yolunu inşa edip, asırlarca o yolu Batının tarlasından geçiren millet varlığı, saptığı yola tekrar girmeyi deneyecek, kendini ciddiye almayı başaracaktır. Demokrasiyle Medinetü’l Fazıla inşa edilmez; Müslüman Erdemli Şehir kurmak için de yola çıkmaz.

Gaziler medeniyet kurmak için değil ‘yol’ üzerindeki çeperleri kaldırmak için gaza ederlerdi.