Deistim/ateistim diyen çocukların dindar ailelerine bir rehber

Onlar her ne kadar deistim/ateistim dese de siz onlara ibadetlerde zorlama yapmamak koşuluyla deist/ ateist muamelesi yapmayın, dışlamayın, küfür dairesine itmeyin.
Onlar her ne kadar deistim/ateistim dese de siz onlara ibadetlerde zorlama yapmamak koşuluyla deist/ ateist muamelesi yapmayın, dışlamayın, küfür dairesine itmeyin.

Unutulmaması gereken şeylerden biri de gençlerin deist/ateist oldum demeleri kimi zaman (belki de çoğu zaman) kimlik oluşumu süreçlerinin bir parçası olarak tezahür ediyor. Kimlik yerine oturdukça gencin dünyada kendini konumlandırma biçimi netleşiyor ve yeniden iman dairesine adım atıyor.

Öncelikle hem sizin hem çocuğunuzun hem ailenizin diğer fertlerinin en muhtaç olacağı şey, sizin sükunetiniz olacak. Ne olur ama ne olur fevri çıkışlardan fevri davranışlardan uzak durun. Bir sakin olalım. Sakinlik, sakinlik, sakinlik. Aklınızdan çıkmasın hiç. Sizin için çok zor bir süreç, farkındayım. Evladınızın, ciğerparenizin imanını tehlikede olduğunu görüyorsunuz. Onun sonsuz bir hayatı kaybetme tehlikesi size uykuyu haram ediyor. Onun ebedi bir hiçlikle malûl olmasına hangi yürek dayanır. Tümüyle haklısınız duygularınızda, kaygılarınızda. Bu kaygıya sonsuz saygı duyuyorum.

Birinci ve en önemli nokta: Kararına saygı duymak zorundasınız. "Kararını doğru bulmuyorum ama Yaratıcı bile seni, inanıp inanmaman konusunda hür bırakmış, özgür irade ile seçim yapma hakkı tanımışken bana sadece kararına saygı duymak düşer. Evet, üzüldüm, çok üzüldüm, çok üzüleceğim." Evet, buna benzer şeyler söyleyin. Bu onun iradesi, kararı. Yaratıcı bile "...akla kapı açmak, ihtiyarı elinden almamak, sırr-ı teklif iktiza ediyor," sırrıyla bize muamele etmiş. Yani, O bile bizi iman edip etmemek noktasında irademizi serbest bırakmış, bize ne oluyor ki. Hatta şunu ilave edin mutlaka: "Yavrum, bu kararına saygı duymak bana Rabb'imin emri." Evet, onun kararına saygı duymak O'nun emri. Çünkü "Lâ ikrâhe fî-ddîn" yani mealen " Dinde zorlama yoktur" emrediyor Yaratıcı (Bakara: 2;256)

İkinci nokta: İster iman eden ister etmeyen bir evlat olsun, çocuğunuzla sağlam ve sağlıklı bir ilişki esastır. Denir ki, psikoterapilerde en önemli iyileştirici etken "ilişki"dir. Lütfen çocuğunuzla ilişkinizi onun iman edip etmemesi üzerine kurmayın. Bunu en güzel rehberliğini Efendimiz (s.a.v) uygulamıştır. Amcası Ebu Talib, iman etmediği hâlde Efendimiz (s.a.v) onunla ilişkisini kesmemiş, hatta yakın ilişkilerini devam ettirmiştir. Yine evladı kendisine iman etmeyen Hz. Nuh, oğluna son ana kadar tevhide davet etmiş, ona "oğulcuğum" demekten kendini menetmemiştir: "Ve derken, onları götüren gemi dağ gibi dalgaların arasında seyre koyuldu. Ve o an kıyıda kalan oğluna [Nûh]: "Oğulcuğum" diye bağırdı, "gel bin bizimle gemiye, o inkârcıların yanında kalma!" (Hud: 11;42). Bediüzzaman'ın şu sözü de kulağa küpe olacak mahiyettedir: "Oğul (elbette kızlar da dâhil) ne kadar serkeş de olsa baba, şefkat-ı fıtriyesini ona karşı esirgemez ve esirgememeli."

Üçüncü nokta: Hiçbir karar geri dönüşümsüz değildir. Ben deistim/ateistim deyip de sonradan bu kararlarını değiştiren, iman etmeden yaşamak imkânı yokmuş, eski mutluluğumu ve huzurumu arıyorum diyerek yeniden iman dairesine giren birçok genç gördüm. Unutulmaması gereken şeylerden biri de gençlerin deist/ateist oldum demeleri kimi zaman (belki de çoğu zaman) kimlik oluşumu süreçlerinin bir parçası olarak tezahür ediyor. Kimlik yerine oturdukça gencin dünyada kendini konumlandırma biçimi netleşiyor ve yeniden iman dairesine adım atıyor. Onlar her ne kadar deistim/ateistim dese de siz onlara ibadetlerde zorlama yapmamak koşuluyla deist/ ateist muamelesi yapmayın, dışlamayın, küfür dairesine itmeyin.

Dördüncü nokta: İmani noktada sorun yaşamadığı hâlde başını açan kızların ailelerinin tutumuna dair özel bir bahis açmak gerekiyor. Bu konuda gördüğüm en büyük yanlış, itikadi sorunu olmadığı hâlde başını açanlara dinden çıkmış muamelesi gösterme yanlışlığı. Bunu yapmayın, bunu yapmayın, bunu yapmayın. Başını açan genç kızlardan veya kadınlardan en çok bu konuda şikâyet alıyorum: "Bana dinden çıkmış muamelesi yapıyorlar. Erkek kardeşim namaz kılmıyor, ona bir şey dedikleri yok, ben başımı açtım diye feveran ediyorlar. Onların derdi başka aslında. Beni düşündüklerini de sanmıyorum." Peki başörtüsünü çıkarmışlara dinden çıkmış muamelesi yapan ailelerin temel sorunu ne? Bu genç neyi fark etmiş? Aile, kızlarının derdini geçmiş, başkaları ne der derdine düşmüş. "Tüm dertleri başımı açtım diye benden utanmak. Bilmem neyin kızı başını açmış denmesi bütün dertleri. Sırf bu yüzden kızgınlar bana." Gençler gördüğünüz gibi kül yutmuyor, pek sevgili anne babalar. Hele en fenası, en can acıtanı. Yazmaya elim varmıyor. Evlatlıktan ret noktasına gelmek. Kusura bakmayın da bu artık şefkatli anne babalık değil, bu haddini aşmak. Allah bile başını açtı diye mümin bir kadını reddetmiyor da bize, size ne oluyor Allah aşkına.

Beşinci nokta: İmani noktadaki ve yaşayışındaki tercihine saygı duymakla beraber yaşayıştaki sizinkiyle çakışan durumlarda kendi sınırlarınızı da çizmekten çekinmemelisiniz. Örneğin içki içen çocuğunuz evde de içmek istiyor. "Burası ortak yaşama alanımız ve burada içki içilmesine izin veremeyiz. Senin içkine karışmayız ama bu evde bunun olmasına müsaade edemeyiz," rahatlıkla diyebilirsiniz. Ya da yaz tatilinde mayoyla denize girmek isteyen kızınıza birlikte tatilde denize girerken mayo giymesinden rahatsızlık duyacağını ifade edebilirsiniz, etmelisiniz. Kendi haklarınızı, sınırlarınızı, ilkelerinizi korumaktan çekinmeyin.

Altıncı nokta: Onlara sürekli tebliğ yapmayın. Sürekli ayet, hadis, yazı çizi yollayıp sık boğaz etmeyin. Kendileri sizden bilgi talep ediyorlarsa ne âlâ. Hatta bazen, anne babaya öfke biriktirmiş gençler sorularla anne babayı köşeye sıkıştırıp onları acze düşürmenin keyfine bakarlar. Bunu fark ederseniz dinî konuları konuşmak istemediğinizi söyleyin.

Yedinci nokta: Çocuğumun imana gelmesi için ne yapabilirim diyenlere sözüm şu oluyor: "Dua edin. Başka bir şey yok elinizde." Neden mi? Said Nursi'nin Sa'd-ı Taftazanî'nin tefsirinden aktardığına göre iman, "Cenâb-ı Hakk'ın, istediği kulunun kalbine, cüz-i ihtiyarının sarfından sonra ilka ettiği bir nurdur." Hikmeti gereği Yaratıcı imanı talep etmeyenin kalbine iman nuru vermiyor. Dolayısıyla anne babanın ve başka hiç kimsenin elinde bir başkasının kalbine iman nuru verme gücü, kuvveti, yetkisi yoktur. İnsanın anne baba da olsa elindeki tek güç Rabb'ine yalvarmaktır çocuğu iman talep etsin diye.