Darbelerle gelen kapitalizm

cns
cns

Darbeler statükoyu yeniler, çeperlerinden ayıklar, temizler, aslî fonksiyonuna geri döndürür. Aktörleri değiştirir, dünya sisteminin cari doktrinlerine uyumlu sistemi kurar, yeni kurumlar ihdas eder, yöneticileri belirler, hukuki alt yapıyı oluşturur, iktidarla beraber muhalefeti de dizayn eder, sınıflar, cemaatler, cemiyetler kurar, güçlendirir, fişi çekilmesi gerekenleri hizmetinin niteliğine göre rezil ya da vezir ederek arşive kaldırır.

Türkiye’de niçin darbe oluyor diye sormak yerine aslında “niçin dünya sistemi kapitalizmi yerleştirmek için darbe yöntemini kullanıyor” sorusunun peşine düşmek gerek.

Askerin niye darbe yaptığını şaşkınlıkla karşılayan bir camiada bulunmaktan, siyasi kültürde olmaktan insan bazen müteessir oluyor; üzgünüm hala siyasetin, fikriyatın, matbuatın kendiliğinden yol aldığını millete kabul ettirmek isteyenlerin hükmü yürümeye devam ediyor. Çünkü kapitalizm, burjuva, dünya sistemi, merkez ülkeler bu dünyada yok; çünkü istihbarat örgütleri çalışmıyor, çünkü herkes liberal teorinin arkasına yapışmış yetenekleri ölçüsünde, liyakat kıstaslarına göre kariyer yaptığını zannediyor; çünkü herkes herkesten emin, ayartılmaya yatkın karakterlerini paralarla bileylemiyorlar.

Türk devlet geleneğinde, cemiyet hayatında askerin, askerliğin özel, üstün, güzide bir yeri vardır. Güzidedir askerlik, askerlik değil esasında gaza... Türkler gaza ile birlikte yaşarlar çünkü. Gaziler güzidelerdir, kanaat önderi, elitlerdir. Bu ayırıcı vasıf askerler tarafından hala kullanılır, darbelerin doğal nedenlerinden biri askerlerin hala kendilerini güzide olarak görmesinden, erdemli insanlar olarak telakki etmesinden kaynaklanır.

Çok basit bir iç sebep! Tüm darbelerin bildiri metinlerine bakın; siviller bilmez en iyisini asker bilir, asker iyi eğitim almıştır, dünyayı okur, ekonomiden de astronomiden de anlar. Siviller bozar asker gelir tamir eder, çıkar gider... anlayışını; hükümet ülkeyi yönetilemez hale getirdi, kardeş kavgaları, anarşi yükseldi, ekonomi ve sosyal yapı çöktü, ibarelerini görürsünüz. Türk devlet ve toplum yapısının asırlık karakteri darbelerin mazeretidir bir bakıma.

ARBELERİN GETİRDİĞİ DÜZEN

Türkiye’de darbe geleneği elbette kadim dönemlere kadar iner; modern zamanlarda İttihatçılar iktidarı darbeyle ele geçirdiler, Cumhuriyetçi ittihatçılar ise farklı darbe metodlarıyla iktidarlarını sürdürdü. TCF’nin ya da SCF’nin kapatılması, Takriri Sükun’un getirdiği tasfiyeler, Almanların kaybedeceğinin anlaşılmasıyla Fevzi Çakmak’ın emekli edilmesi basbayağı darbedir ama bilindik manada ilk darbe, askerin yönetime el koyması 27 Mayısla gerçekleşmiştir.

Darbeler statükoyu yeniler, çeperlerinden ayıklar, temizler, aslî fonksiyonuna geri döndürür. Aktörleri değiştirir, dünya sisteminin cari doktrinlerine uyumlu sistemi kurar, yeni kurumlar ihdas eder, yöneticileri belirler, hukuki alt yapıyı oluşturur, iktidarla beraber muhalefeti de dizayn eder, sınıflar, cemaatler, cemiyetler kurar, güçlendirir, fişi çekilmesi gerekenleri hizmetinin niteliğine göre rezil ya da vezir ederek arşive kaldırır. Darbeciler kendilerine de paylar çıkardıktan sonra dünya sisteminin merkez ülkeleriyle birlikte bir demokrasi çağrısı yaparlar, demokrasiye döndüklerini ilan ederler, saygın, akil, güzide üst konumlarını korumasını becerirler.

27 Mayıs öncesinde diktatörlük konuşuluyordu, Menderes’e faşist bir yönetim kurduğu eleştirileri getiriliyordu, laiklik, Anayasa üzerinde duruyorduk. Darbeyle Türkiye’nin gündemine göç, şehirleşme, Kürt meselesi, bağımsızlık, devrim, sosyalizm, hippiler, sosyal adalet, bölüşüm, İslam sosyalizmi, kalkınma, sanayileşme girdi.

Yalta’da ABD dünyayı istediği gibi böldü, bölüştürdü, üleştirdi. Soğuk Savaş’ta Rusya ile yaptıkları bölüşümde bağlantısız kalmayı tercih edenler Bandung’da toplandı, geri kalmış ülkelerde emperyalizmi inceden inceye işleyecek liderler, diktatörler iş başına getirildi. ABD dünya sistemi, kapitalist işleyişi rölantide götürenleri istemiyordu, dini, gelenekleri, kültürleri arka plana itmeden tüm dünyanın Amerikanlaşmasını hedefliyorlardı.

KEMALİZMİN KURULUŞU: 27 MAYIS

27 Mayıs darbesi kabaca Kemalist memur elitin yeni orta sınıf dindar burjuvayı alaşağı etmesi olarak da yorumlanır.

Enteresandır Kemalizmin gelenekçileri, Amerikan dünya sisteminin nimetlerinden yani demokrasiden yararlanarak iktidara gelenleri alaşağı etti. Gelenekçiler “küçük Amerika” ihdas etmek isteyenleri devirdi ama kapitalizm eskisinden çok daha geniş kesimlere, daha etkili biçimde ulaştı!

Ordu rahatsızdı, küçümsenmekten, yerilmekten, Demokratların üstünlük vurgularından, itibarlarının kaybolmasından, maaşlarının düşmesinden. Soğuk Savaş’ta Komünizme Karşı çarpışanlar darbeyle ortadan kaldırıldı sosyalizm güçlendi, partileşti, Meclis’e bile girdi! 27 Mayıs geleneği tamamen ortadan kaldırdı. 27 Mayıs Cumhuriyetin bile yapamadığını yaptı Osmanlı ile yani geçmişle olan tüm bağları kopartıp attı.

27 Mayıs Kemalizmin gerçek kuruluşudur.

27 Mayıs yepyeni bir İslam anlayışı, yepyeni sol, yepyeni milliyetçilik ihdas etti. 27 Mayıs’a kadar bir biçimde bir ve bütün olan muhalefet, fikir hareketleri birbirine düşman kesildi, kendi içlerinde onlarca parçaya bölündü. İslamcılık marjinal bir harekete dönüştü, kendi insanını cahiliye olarak görmeye, amacını İslam devleti ve Panislamizm olarak şekillendirmeye başladı. İlk kaynakların Türk yorumlarını esas alan Necip Fazıl ve Nurettin Topçu gözden düştü, Mısır ve Pakistan merkezli tercümeler İslamcıların birincil kaynağı oldu.

Tarikat ve cemaatler bölündü, birbirine düşmanlaştı, Nurculuk tüm cemaatleri kapsayacak teşkilat ve doktrine kavuştu. 12 Mart’a doğru siyasi İslam ortaya çıktı, tarikat ve cemaatlerle siyasi yapı arasında kavga başladı. Milliyetçilik İslamcılığı düşman olarak görür oldu; kafatasçılar, Turancılar, Anadolucular derken milliyetçilik de kendi ekollerini buldu. Aynen sosyalizm gibi... Siyasi kanadı güçlü sosyalizm yerini baas rejimi taraftarlarına, Kürtçülere, devrimcilere, Maoculara, Stalincilere yani onlarca farklı fraksiyona bölündü. İslamcılar da milliyetçiler de sosyalistler de bağımsızlıklarını kazandıklarını, müstakil bir ideoloji olduklarını zannettiler; hala aynı fikri paylaşıyorlar.

27 Mayıs darbesinin arkasındaki akıl, fikir akımlarımızı müesseseleştirdi.

Sosyalizm önce TİP sonra marjinal örgütlerde temsil edilmeye, milliyetçiliği MHP forse etmeye, İslamcılık da Milli Görüş ile temsil edilmeye başladı. Elbette tarikat ve cemaatler parçalanmaya devam etti, tarikatları gözden düşürdü 27 Mayıs, onların yerine cemaatleri yerleştirdi. 2

7 Mayıs sosyalistlerle milliyetçileri kontrollü şekilde yükseltti, özlerinden Amerikan karşıtlığını aldı, 12 Mart rejimiyle birbirine düşman edip 70’leri sağ – sol çatışmasıyla tükettikten sonra 12 Eylül ile defterlerini dürüverdi.

ÖNCE YÜKSELT SONRA ÖLDÜRÜRSÜN!

Tüm darbelerin gerekçelerinin başına laiklik ve Atatürkçülüğün geriletilmesi yazılır; Amerikan dünya sistemi Türkiye’ye laiklik ve Atatürkçülük bahanesiyle girdi. Atatürkçülük ve laiklik vurgusu arttıkça devletçilik gerilemeye başladı, 27 Mayıs’ın ithal ikamesi yerini 12 Eylül’den sonra neoliberalizme bıraktı.

Her darbe bir kesimi kapitalizme açtı, kapitalizmle buluşturup kucaklaştırdı. 1980 sonrasında İslamcılar kapitalizmi sahiplenecek icraatları memnuniyetle karşıladı. 27 Mayıs sonrası çok güçlü bir idealizm vardı, herkes çok yakında kendi ideolojilerini bebeklerin, yaprakların avuçlarına, içlerine yazacaklarını, Türkiye’yi sosyalistleştireceklerini, milliyetçi Türkiye inşa edeceklerini, İslam devletini kuracaklarını umuyorlardı.

27 Mayıs romantik taşralı idealistleri piyasaya sürdü, 70’lerde aynı hava daha da kuvvetlendi ama 12 Eylül her kesimi gerçekliğin kekremsi, acı duvarına çarptı.

Darbeler, dünya sistemi muhalefet oluşturabilecek tüm kesimleri önce güçle buluşturur, umutlandırır, kibir içine batmasını izler sonra da zararsız hale getirene kadar ezer.

Darbeler dünya sistemine eklemlenmede sapmaları engellemek için vardır. Muhsin Batur bunun en güzel örneğidir. 9 Mart Baas cuntasının içinde yer alan, onları yönlendiren Batur son anda çark eder, Amerika’ya gider, reformist bir 27 Mayısçı olarak 12 Mart cuntacıları içine giriverir.

12 Mart’a giden yolda 1969 seçimlerinde TİP grup kuramadı, AP çok güçlense bile kapitalist işleyişi güçlendirecek kadar yetenekli çıkmadı, TİP solda devrim umutlarını tüketti, Kürtçülüğe açıldı, 27 Mayıs sonrasında güçlenen tüm ideolojiler patlamaya hazır bombaya dönüştü. 12 Mart darbesi huzur getirmedi hatta rahatsızlığın sebebi olan 9 Mart cuntacıları tasfiye edilerek mesele çözebilecekken tüm ideolojilerin birbiriyle, milletle, kendileriyle kavgalı olması için ellerinden geleni yaptı.

Özerkleşen yapıların hepsi sistematik olarak kırıldı, kırdırıldı. MSP Batur’un muvazaa partisi olarak görüldü, tüm ideolojiler birbirini yedeklemeyi marifet bildi.

Nurculuk 12 Mart’tan sonra FETÖ’ye açılan yolları tek tek inşa etti, 12 Eylül tarikat ve cemaatleri şirketleştirdi, STK’laştırdı, istihbaratla, askerle, medyayla buluşturdu. 12 Eylül rejiminin 24 Ocak Kararları 27 Mayıs ile başlayan Amerikanlaşmayı, kapitalist entegrasyonu en ileri seviyesine taşıdı. 27 Mayıs, 12 Eylül nasıl dünya sisteminin ekonomi politiğini güçlendirdiyse 28 Şubat aynısını çok daha başarılı kıldı, yeniledi, postmodern güncellemesini yaptı.

Amerikalılar retoriği seviyor... Milliyetçiliği de... Neoliberalizm çok daha ileri milliyetçilik söylemiyle geldi.

Darbeciler de milliyetçi dilin kapsayıcı, kurtarıcı, meşrulaştırıcı sığınağına talip oluyorlar. Darbeler hep yeni bir statüko, yeni bir yöntem, yeni bir ekonomi, yeni bir kadro getirdi. 27 Mayısçılar NATO ve CENTO’ya bağlıyız dediler. Demokratlar BM’ye girmek için Kore’ye asker göndermişti. Truman Doktrini ile Amerika’nın kanatları altına girdik. Aktörler değişse de usul aynı kalıyor.

Darbelerle ayar verilen bir sisteme sahibiz. Cumhuriyet boyunca ne sivillerden bir hayır gördük ne askerden. Tarikat ve cemaatlerden önce askerler OYAK vasıtasıyla kapitalizmle buluştu. Dünya sistemine entegre olmayan kimseye yaşam hakkı tanımayacaklar, besbelli.

15 Temmuz darbesi gerçekleşsin ya da gerçekleşmesin aynı sonuca götürecek bir statükoyu kurmak istiyorlar. Ne darbeye ne darbenin ürettiği statükoya talip değiliz, olmayacağız.

Biz Türkler, güzidelerimiz gazilerle zaferi Allah’a hediye eder, düzeni tesis eder, devleti kurar, dünyalık kavgasını ehline havale ederiz; başkalarının belirlediği hayatın peşinde koşmayı şirk görürüz!