Cennete nasıl girilir?

Cennete nasıl girilir.
Cennete nasıl girilir.

Ne zaman bir arkadaşım “Ağlamayan çocuğa meme vermezler.” atasözünü hatırlatsa, sinir olurum. Olurdum demem lazım aslında. TDK Atasözleri Sözlüğü beni bundan kurtardı. Meğer bu atasözünün manası “Hakkını aramasını bilmeyen kimsenin işi görülmez”miş. Ben bunu bilmiyordum. Bunu bilmeyişimi ister cahilliğime verin ister saflığıma. Ben sanırdım ki ağlamak, derdini anlatmaktır. Derdi olan ağlar sanırdım. Ve derdini, sıkıntını anlatırsan, o çözülür. Çünkü birileri sizi dinler. Derdinizi dinler yani. Sonra eğer o derdin devası elindeyse, verir. Çekinmeden, yüksünmeden paylaşır. Oysa ağlamak; derdini belli etmek, göstermek, dile getirmek değilmiş. Meşhur atasözünde kastedilen, “hakkını aramasını bilmek”miş.

“Hakkını aramak” da bana kalırsa sıkıntılı. Nasıl olacak o iş? Hakkını aramak yani? Sözle, tavırla, hareketle, torpille, sıkıntı vererek, ısrar ederek, yapışarak, bezdirerek… Bunların hepsi hakkını aramanın bir yolu mudur? Hakkını elde edinceye kadar azmedeceğin bütün yollar meşru mudur? Meşhur Machiavelli mantığı yani. Doğru mudur? Çirkinleşiyorsun mesela hakkını ararken. Belki yalvarıyorsun. Ya da karşı tarafı taciz ediyorsun. Bunların hepsi iyi midir? Kullandığın yöntem senin karakterin değil midir? Yalan söylüyorsun, iftira atıyorsun ya da fesat çıkarıyorsun. Bunlar da meşru olabilir mi? “Yeter ki sen hakkını al. Gerisi önemli değil” diye mi düşünmek gerekir? Verdiğin sözü tutma mesela. “Ne yapalım, hakkımı almak için verdiğim sözü tutmamam gerekiyordu.” geçerli bir açıklama mıdır? Örnekler çoğaltılabilir. Bırakalım ahlak veya siyaset felsefecileri bunları tartışsın.

Benim derdim “ağlamak”la. Ağlamak bence meşhur atasözünde geçtiği üzere “hakkını aramak” değildir. Dert sahibi olmaktır ağlamak. Daha da ötesi dertleşmektir. Tepki vermektir. Verdiğin tepkiye çevrendeki insanları şahit tutmaktır. Herkesin karşısında ağlanmaz. Zaten ağlamak dediğimiz şey sadece gözyaşıyla yapılan bir şey de değildir. Bir çığlık da, ağlamaktır. Ya da isyan etmek, öfkelenmek… Durduk yere üstelik. Anlayan anlar; o öfke, öfke değildir, o isyan da isyan değildir. Hepsinin altında acı vardır çünkü. Istırap noktasına gelmiş acı. Geçmeyen acı. İyileşmeyen yara. Anlık değil. Sinek ısırığı değil yani bu. Ya da bıçak kesiği değil. Kalp acısı. Kalpteki geçmeyen yara. Beyinde küçülmeyen ur. Bunlardır acı dediğim, ıstırap hatta işkence noktasına gelmiş dert dediğim. Ve bu dert, söyletir insanı. Dost bildiklerine ağlarsın, onlara söylersin derdini. Acıyan yerini sadece onlara gösterirsin. Ve gerisine karışmazsın. O acıyı dostun da duyar çünkü. Ve seninle birlikte düşünmeye başlar, “Nasıl çare buluruz?” diye. Ortak düşünceye çağrıdır bu yüzden ağlamak. Aslında beklentinin ta kendisidir.

Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki bir insandan bir şey beklemek de suç oldu, bir insana ortak düşünme faaliyetine çağrı manasında ağlamak da. Korkunç bir şey bu! Artık kimse birbirine ağlayamıyor. Ağlamaya başladığında, en yakın dostun bile senden uzaklaşmak istiyor. Sen ağladıkça yani derdini söyledikçe, karşındakinin gözünden düşüyorsun. Birlikte düşünmek, ortak bir düşünce faaliyetinin içine girmek, kimsenin işine gelmiyor. Daha doğrusu kimse bununla uğraşmak istemiyor. Başarısız sanılıyorsun. Güçsüz, kimsesiz, çaresiz… Sen sanki Allah’ın kulu değilsin sanılıyor. Seni sanki yaratan Allah değil; senin bir Allah’ın yokmuş vahametine kapılınıyor.

Oysa öyle değil mi, dertli adam dinlenir. Dertsizin anlatacağı ne olabilir? Ve dertli adam dinlenir ki iyilik yapma, sevap kazanma fırsatı doğsun. Bu bir fırsattır çünkü. Cenneti kazanma fırsatı. Allah’ın takdirini, hoşnutluğunu, rızasını kazanma imtihanı. Başka türlü bir imtihan bilmiyorum. Var mı? Allah ağlayan gözde ve üzgün kalpte değil mi? Allah en çok da hüzün dolu kalbe yakın değil mi? Peki biz neden ağlayan gözden, dertli dilden, hüzün dolu kalpten kaçıyoruz? Kendi derdimiz kendimize yettiğinden mi? Yoksa bizi de dinleyen kimse yok ki diye düşündüğümüzden mi? Cevapsız sorular sorduğumun farkındayım. Ya da herkesin cevabını bildiği ama kabul edip hayatına geçiremediği sorular bunlar.

Yorumunuzu yazın, tartışmaya katılın!

YORUMLAR
Sırala :

Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım