Cennet “Bir ömür daha lazım ölümümüzden sonra”

İnsanın içinde taşıdığı şey olduğu yerdir cennet.
İnsanın içinde taşıdığı şey olduğu yerdir cennet.

Cennet neden vardır? Sonsuz cömertliği, tükenmez servetleri, bitmez hazineleri olan; sonsuz cemal ve kusursuz kemal sahibi mutlak varlık, sonsuz rahmetini, cömertliğini, servetini, ebedi olarak sergilemek ister. İşte bu serginin adıdır cennet. İnsan hamuru bu sonsuz serginin sonsuz ihtiyacıyla yoğrulmuştur. İnsan, sonsuz cemali, kemali, ihtişamı sonsuza dek seyredecek, temaşa edecek bir misafiridir. Cennet, Yaratıcı’nın insana verdiği sonsuz değerin en büyük kanıtıdır.

Cennet, zeval ve firak acısı çekilmeyen, ayrılığın olmadığı yerdir. O’nun sonsuz rahmetini tatmanın, sonsuz güzelliğini temaşa etmenin, sonsuz isimlerinin tecellisini tefekkür etmekle arasına girecek olan ayrılık acısı, yaşlılık tasası gibi kaygılardan arındırılmış hâlde bu benzersiz deneyimle hemhâl olacaktır. Sonsuz cömert olan mutlak varlık orada sonsuz cömertliğini eksiksiz tatmasını ister sevdiği yaratıkların. O’nun nimetlerini tatmayı bozacak, lezzeti azaltacak dünyevi engellerin aradan çekildiği bir hayatın adıdır cennet.

Bu âlemi sanatla yaratan Sânî’sinin hayret verici gizli kemâlatı vardır. Dünya ise dardır, fanidir, sınırlıdır. Mutlak varlık sonsuz şekilde sonsuz kemâlatını sonsuz değer verdiği insanın nazarında sergilemek ister. Sonsuz mükemmellik ebedi temaşa edicileri gerekli kılar. Sonsuz mükemmellik geçici bir sergiye, geçici seyircilere razı olmaz. Cennet demek ebediyet demektir, cennet demek içinde O’nun sonsuz kemâlatını seyreden misafirleri ebedi olarak ağırlayan yer demektir. Ebedinin dostu ebedi olacaktır.

Cennet sığ bir anlayışla tanımlandığı gibi zevk-i sefa yeri değildir. Cennet demek sonsuz güzelliğin sonsuza dek tecellisi demektir. Sonsuz güzellik, sonsuz seyirci ister. Cennet, O’nun sonsuz güzelliğini sonsuza dek temaşa edecek sonsuz değerli insanın ağırlandığı yerdir. Sonsuz güzellik için dünya dardır. Her şey çabuk söner, kaybolur. İnsan bu dünyada güzelliği tadar, farkına varır, güzellikle doyamaz. Nursi’nin zarif ifadesiyle “O cemal, o kemalin dahi ancak biraz ışığına, belki zayıf gölgesine bir anda bakıp doymadan gider. Demek, bir seyrangâh-ı daimîye gidiliyor.” Cennet güzelliğe doyacağı yerdir insanın. Hem de güzelliği sadece gözleriyle tatmaz cennette. Her duygusu, duyusu, hissi, latifeleri güzelliğin her çeşidiyle kendinden geçer.

Cennetsiz bir hayat anlamsız bir hayattır. Mükemmel ağaca, mükemmel, göz kamaştırıcı çiçeklere dönüşebilecek tohumların çürüyüp gitmesi gibidir. İnsanın bu dünyadaki hayatı toprak altındaki tohumun hayatı gibidir. Tohum çatlar ama içindeki mükemmel kabiliyetler, istidatlar, kuvveler bu dünyada tam gelişemez. Cennet tüm kabiliyetlerin geliştiği, üst seviyelere ulaştığı, neşvünema bulduğu yerdir. İnsanın içinde taşıdığı şey olduğu yerdir cennet. Tüm duygularının, aklının, ruhunun zirveye ulaşacağı, gelişmeyen duygu, gelişmeyen yeteneğin kalmayacağı, insanın tüm potansiyelinin açığa çıkacağı hayatın adıdır.

Cenneti yeme içme ve cinselliğe indirgemek yüzeysel bir bakıştır. Cennette elbette yeme, içme ve cinsellik vardır ama bunu şöyle anlar Nursi:“Madem bu dâr-ı elemde, bu kadar acib ve ayrı ayrı lezzetlere medar, ekl ve nikâhtır; elbette dâr-ı lezzet ve saadet olan cennette o lezzetler; o kadar ulvî bir sûret alıp ve vazife-i dünyeviyenin uhrevî ücretini de lezzet olarak ona katarak ve dünyevî ihtiyacı dahi, uhrevî bir hoş iştiha sûretinde ilâve ederek, cennete lâyık ve ebediyete münasip, en câmi hayattar bir mâden-i lezzet olur.” Burada anahtar ifade yeme içme ve cinselliğin “ulvî bir suret” alacağı, “uhrevi bir hoş iştiha” seviyesine yükseltileceğidir. Yeme içme ve cinselliği dünyevi formuyla düşünmek cennet algısını eksiltir.

Cennet, bu dünyadaki her varlığın mertebe atlayacağı yaşantıdır. Nursi bunu şöyle ifade eder: “…dâr-ı dünyada, câmid ve şuursuz ve hayatsız maddeler, orada şuurlu hayattardırlar. Buradaki insanlar gibi orada da ağaçlar, buradaki hayvanlar gibi oradaki taşlar, emri anlar ve yapar.” Bir ağaca şu meyveyi getir dersen getirir, taşa gel dersen emri anlar ve gelir. Varlıklarla başka bir boyutta ilişkinin yaşanacağı bir hayattır cennet.

Hayatın tüm sırları açığa çıkmıştır orada. Perdeler kalkmış sırlı soruların cevapları, inci taneleri gibi etrafa saçılmıştır artık. Başımıza gelenlerin neden geldiğini tam tamına anladığımız hayattır. Zıtların çarpışma yeri değildir. Kötülüklerin cehenneme akıp saf iyiliğin rafine bir hayatın yuvasıdır. Sevdiklerinden bir daha ayrılmayacağın hayatın adıdır.

Cennet umuttur. Sonsuz merhamet sergisidir. Kusursuz bir tamamlanmışlık duygusunun yaşanacağı yerdir. Kalbin, duyguların, aklın, nefsin mutmain olduğu yuvasıdır insanın.

Sadî-i Şîrâzî der ya:

“Bir ömür daha lazım ölümümüzden sonra

Çünkü bu ömrümüzü

Sadece umutlanarak geçirdik”

İşte cennet arzulanan bu ömürdür, tüm umutların gerçekleştiği ebediyettir. Çünkü insanın tüm umutları ebede uzanır.

Ve cennetin belki de en cazip yönü, orada ölüm yoktur.

Yorumunuzu yazın, tartışmaya katılın!

YORUMLAR
Sırala :

Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım