Bütün nesillerin ve Kudüs'ün şairi: Nizâr Kabbânî

​Bütün nesillerin ve Kudüs'ün şairi: Nizâr Kabbânî.
​Bütün nesillerin ve Kudüs'ün şairi: Nizâr Kabbânî.

Bazı hayatlar hikâye edilmek üzere yaşanır: Nizâr Kabbânî. 1923 yılında orta halli bir ailenin, Türk asıllı bir annenin çocuğu olarak Dımaşk’ta doğar. Çölün ortasındaki gül bahçesinde. Dımaşk’ın ‘kardeş kanı’ anlamına geldiği söylenir; Kabil’in, kardeşi Habil’in kanını döktüğü yer. Kabbânî, hayatı boyunca dökülen kanlara şahit olur. 2. Dünya Savaşındaki manzaraların, Filistinli çocukların ve henüz yolun ortasındayken eşinin…

“El öpmez benim şiirim / doğrusu sultanlara düşer / şiirimin ellerini öpmek!” diyerek elinde şiir kılıcıyla savaşın sultanlarına meydan okur Nizâr Kabbânî. Ruhu bir tarafıyla bir savaşçının, öbür tarafıyla zarif bir şairin ruhuydu. 1967 öfkesini, hıncını şiirine taşıdığı yıldır. Bu yılda Siyonist İsrail terörizminin Filistin’deki katliamına kayıtsız kalamaz ve Hevâmiş ‘alâ Defteri’n-Nekse (Bozgun Notları) isimli kitabıyla Arap dünyasını sarsar.

Öncesinde Suriye’nin Kahire Büyükelçiliği’nde, daha sonra İstanbul, Londra, Beyrut, Pekin ve Madrid’de diplomat olarak görev yapan Kabbânî, Bozgun Notları’yla Mısır’la arasının açılmasına sebep olur. Öfkesi daha da artar zulmün sahiplerine ve bu zulüm karşısında suskun kalan Müslümanlara. Hem edebiyat çevrelerinde hem de Arap yöneticilerince sert bir şekilde eleştirilir ve yalnız bırakılır.

Kudüs’ü bilmek, düşlemek, anlamak ve yazmak. Bununla şereflenmiş bütün nesillerin şairi Kabbânî. “Kim silecek kanları duvarlarından / İncil’i kim kurtaracak / Kim kurtaracak Kur’an’ı / Kim kurtaracak Mesih’i kendisini öldürenlerden / İnsanlığı kim kurtaracak” Kudüs şiiriyle Arap şiirini ayağa kaldırır. Kudüs, tüm ümmetten O’nun şahsında kurtuluşun cevabını almak istediği yerdi belki de böylece.

Dımaşk’tan, Beyrut’tan, Kahire’den ve dünyanın tüm şehirlerinden daha da ötesiydi onun için Kudüs. Ruhunda en çok yer edinen, acılarına ortak olan ve yakarışlar eşliğinde söylediği bitmeyen bir türküydü onun için Kudüs. Dilini kendi elleriyle kesmiş dünyanın yerine, şiirleriyle ömrü boyunca Kudüs’ün feryadını söyledi. Bir başka deyişle, Kudüs şiirleriyle suskunluğa gark olmuş herkesin penceresine özgür Filistin’i çığıran bir kuş kondurdu.

‘Şiirin galip, aşkın devrik kralı Nizâr Kabbânî’, coşkun bir fıtratın sahibiydi. Bu coşku ve heyecan şiirinin sesinde hemen belirir. Yirmiyi aşkın şiiri başta Muhammed Abdülvahhâb olmak üzere birçok bestekâr tarafından bestelendi. Ümmü Gülsüm’den Mâcid Rûmî’ye kadar başarılı şarkıcılar tarafından kırk yılı aşkındır söyleniyor. Bugün bile şiirlerindeki kendine has dili Kudüs’ü bize devasa bir Nizâr Kabbânî şiiri olarak hissettiriyor.

Ömrü boyunca işgalci, zalim Siyonistlere taş atan Filistinli çocuklara seslendi, onları cesaretlendirdi, kalplerindeki umut olmaya çalıştı. Bir gün Filistin’in her bir karışına, buranın gerçek sahipleri olan Filistinlilerin hâkim olacağına dair inancını bir an bile kaybetmedi. Bu inançla, bütün nesillere ve “dünyayı büyülediler yoktu ellerinde taştan başka bir şey” dediği Filistinlilere yadigâr bıraktığı şiirlerle 30 Nisan 1998 tarihinde Londra’da vefat etti. Cenazesi Dımaşk’a getirilerek aile mezarlığına defnedildi.