Bozgunda fetih rüyası
Bozgunda fetih rüyası görmek; uçsuz bucaksız uçurumlara, büyüye büyüye giden yangınlara kendi alevini de getirerek cesurca ve vakurca yürüyebilmektir.
Sezai Karakoç Zamana Adanmış Sözler şiirinde “halkım yalnız iki duyguyu tanıdı / ya birini yaşadı ya öbürünü yaşadı / fetih veya bozgun; işte sırrı ulusumun” diyordu. Fetih ve bozgun bir ulusun sırrını anlatan iki kelime.İsmini duyduğumuz vakit heyecanlandığımız, yıllar boyunca anlatılacak destanları ortaya çıkaran, kahramanının çok olduğu bir durumdur fetih. Bozgun ise öyle değildir; kaybetmeye dair cümle kurmak bile insanın hoşuna gitmez ve insanlar bu durumun sorumlusunun kendisi olmadığını ispat etmeye çalışır, hatta bunun için başkalarını suçlama yoluna dahi giderler. Bozgunda uzaklara bakmak da zordur, bazılarına göre ise bu durumda hayal kurmak ancak delilerin işidir. Çünkü şartlar zor, hayaller ve umutlar toprağa gömülmüştür. Bu zor dönemlerde büyük adamlar çıkar ortaya, bozgunda fetih rüyası görenlerdir bunlar.
Bir adam başkaldırır, toprağa gömülen umutları ve hayalleri, tohum olur gökyüzüne doğru uzar; ‘istediğiniz kadar dağa haç dikin gökyüzüne baktığınız vakit hilali göreceksiniz’ der. Bir adam rüya görür; Nobelleri değil halkının huzurunu seçen bir adamın rüyasıdır. Şeftali yerine motor üreten devrimcinin uzaklara bakmayı unutmuş bir millet için gökyüzünden fazlasına talip olmasının adıdır. Bozgunda fetih rüyası görenler; insanların malını, servetini, makamını arttırmaya ve yükseltmeye çalıştıkları dünyaya bir söz bırakabilenlerdir. Servet, el değiştirip buharlaşacak; söz, bin yılları aşacak sözünün karşılığıdır onlar. Zor bir yolda yürümek mecburiyetinde olduğunu bilerek, önce zihninde yol almayı, yenilgiden ders aldığın vakit zaferin yakın olduğunu “Yanmışsam, külümden yapılan bir hisar vardır / Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır” diyebilmektir.
Altı oğlunu Batılılara kaybeden bir babanın yedinci oğlunun kararlılığını ve inancını gerektirir. Yer ve gök yarılsa da ruhunu teslim etmeyenler görür bu rüyayı. Bozgunda fetih rüyası görmek; uçsuz bucaksız uçurumlara, büyüye büyüye giden yangınlara kendi alevini de getirerek cesurca ve vakurca yürüyebilmektir. İsmet Özel’in “dört duvarın, tel örgünün, meşhur yasakların sahipleri / seyir bile edemezken içimizdeki şenliği / yılgı yanımıza yanaşamazken / bizi kıvıl kıvıl bekliyorken hayat / yıkılmak elinde mi?” mısralarına kulak verip yıkılma sakın diyebilmektir. İstenilen hedefe varmaktan ziyade o hedefe yürümektir aslolan. Yola çıkıp yoldan çıkmamak, amaca ulaşmak için her yolu mübah gören anlayıştan uzak durmaktır. İncitmeden yeşilin hiçbir tonunu aşk ile yürümektir. İkna edilmişlerle değil inanmışlarla yürünecek bir yoldur, sayının çokluğuna değil yüreklerdeki inancın büyüklüğüne bakılır burada. Tam dört inanmış adamın omuzlarında yükselir bu dava, sonra bir bakmışsınız fetih rüyası bir milletin rüyası olmuş ve insanlığın payına bozgunda bir fetih düşmüştür…
- “Adı tutsaklık olan özgürlerin şarkısı bu
- Geceye ay resmi çizerek mutlu olanların
- Gün batarken güneşe bakmaktan korkanların
- Zamanın kokusuyla delirmiş bir saatin kollarında
- Kendi kalbini sebepsiz bir hüzünle yürüyenlerin çağı
- Şimdi yeniden başlayabilirim
- Senin bıraktığın yerden dipdiri bir sabahı sevmeye.”