Bosna'da Sudanlı bir Türk: Fatih Ali Hasaneyn Muhammed Şerif

Fatih Ali Hasaneyn Muhammed Şerif.
Fatih Ali Hasaneyn Muhammed Şerif.

Bu içten ve cesur arayış, yolunu Aliya İzzetbegoviç’e çıkarır. 19 yaşında bir delikanlı, hapis yatmış, işkence görmüş, eserler kaleme almış; 42 yaşında bir bilge karşısındadır.

Fatih Hasaneyn’i bütünüyle görmek için her döneminden karakteristik kareler çizmeye çalışalım. Birinci kare: Çocukluğu, ismi ve babası Ali Efendi. Babası Türk ve Osmanlı âşığı olan Ali Bey, 1946’da dünyaya gelen oğluna Fatih Sultan Mehmet Han’dan dolayı el-Fatih ismini verir. Çocukken köylerine gelen bazı kimselerin Sibğatullah, Şemseddin gibi isimlerini görünce babasına kızar ve ismini değiştirmek ister. Babası Türkleri, özellikle Sultan Fatih’i ve İslam’a hizmetlerini anlatır, kararı kendisine bırakır. Hasaneyn, hayatının sonuna kadar bütün duygu ve düşüncesiyle ismine sahip çıkar. Bu, “Türklere sevgisi nereden geliyor?” sorusunun cevabıdır.

Zeki ve çalışkandır, Liseye kadar Sudan’dadır. Hartum’daki Mısır Lisesi’nde Müslüman Kardeşler’in çalışmalarında yer alır. Teşkilat ve hareket bilinci burada güçlenir. Devlet bursuyla Belgrad Üniversitesi’ne Tıp Fakültesi’nde okumak üzere gider.

İkinci kare: Üniversite yıllarıdır. 1964’e Belgrad’a gider. Yugoslavya’da Tito dönemidir. İstibdat ve istihbaratın baskısından Müslümanların nefes alamadığı bir zamandır. Hazırlık senesini okurken sorumluluk-ödev bilinciyle arayışa girişir. Sudan’dan gelen arkadaşlarını teşkilatlandırır. Az ama bilinçli bir gruptur. İslam ülkelerinden öğrencilerle de yakın ilişki içindedir. Bu coğrafyayı çok iyi bilen teşkilatlarla sistemli bir çalışma gerçekleştirmek ister. Bu içten ve cesur arayış, yolunu Av. Aliya İzzetbegoviç’e çıkarır. 19 yaşında bir delikanlı, hapis yatmış, işkence görmüş, eserler kaleme almış; 42 yaşında bir bilge karşısındadır. Gözden ırakça Hamam Bar’da buluşurlar. “Henüz genç bir delikanlıyım ama Aliya beni büyük bir ciddiyetle dinledi. Üstelik çalışma şartlarımızı söyledim. İtiraz etmedi. Beni ayrıca görüşmem için Ömer Behmen ve İsmet Kasumagiçlere yönlendirdi.” Bunu Hartum’daki ofisinde dinlediğimde anlatırken ağlamıştı. “Ben nasıl olur da Aliya gibi büyük bir insana şart koşabilirdim.” deyip hayıflanıyordu. Peki, Aliya’nın ciddiyeti! Ölçmemiz ne mümkün!

Üçüncü kare: Tanışma sonrası hareket başlar. Delikanlılıktan ümmet mücahidine doğru taşlar döşenir. Bu olay, Hasaneyn’in ve Aliya’nın şahsiyeti ile ilgili önemli bir hususu öne çıkarmaktadır. Hoca bir işi yaparken coğrafyayı ve şartları iyi bilen insanların yönlendirmesi ve desteğiyle yapmayı tercih etmiştir. Çünkü ihtiyacı ve yöntemi en iyi onlar bilmektedir. Masa başı ezber projeler araziye indiğinde yürümemektedir. Aliya ise hazret-i insanı ciddiye almıştır ki, en büyük yitiğimiz budur. Aliya’nın önerisiyle İslam düşüncesine dair eser tercümesine başlanır. Aliya, kızı Sabina ve Leyla ile birlikte tercüme eden ekipte yer alır. Bazıları şunlardır: Seyyid Kutup, Din Budur, Yoldaki İşaretler; Muhammed Kutup, İslam Etrafındaki Şüpheler; İmam Nevevî, Kırk Hadis; Mustafa Mahmud, Atesit Arkdaşımla Yolculuk; R. Garaudy, İslam’ın Vadettikleri; Moris Bukay, İncil, İslam ve Bilim.

Tercümeleri elle çoğaltıp gizlice dağıtımını gerçekleştirirler. Osmanlı’dan sonra basit ilmihal kitapları dışında düşünce ve harekete dair kitap olmayan Balkanlarda namaza gelen gençlerin sayısı çok azken kitapların da etkisiyle camide genç nüfus artışı yaşanır. 1965’lerin başında Gazi Hüsrevbegoviç Camii’nde dört saf yaşlı görüyorken 1970’lerde gençleri gördüğünü söyler. 1973’te Aliya, Hasaneyn Hoca’ya kitapların matbaada basımını gerçekleştirmesini ister. Din Budur ve İstikbâl İslam’ındır kitaplarını seçerler. Büyük bir gizlilikle ve maliyetini kişisel ilişkilerle temin ederek basımını gerçekleştirir. İnce planlarla basımı yapılır, dikkat çekmeden matbaadan alınır. Kitapların kapakları komünist kitaplarına benzer kırmızı renktir. Birisine 3 diğerine 5 rakamları verilmiştir. Yazar ise Prof. Dr. Q. Tub.

Hasaneyn, kitapların dağıtımını başlatır ve doğruca yeni baskılar için baskı filmleriyle birlikte Kuveyt’e gitmek üzere Belgrad Havalimanı’na gider. Aliya ve sevgili eşi Halide Hanımefendi gözü dolu uğurlar Hoca’yı. Münir Gavran Kaptanoviç şöyle demektedir: “Bu kitaplar ve onların vesile olduğu hareket, Bosna Hersek’te İslamî şuurun uyanışının temeli oldu.”

Sarışın, renkli gözlü Boşnakların yanında dikkatleri üzerine çeken Hasaneyn, artık Boşnak heyetinde Boşnakça konuşan bir uluslararası bir devlet adamıdır.
Sarışın, renkli gözlü Boşnakların yanında dikkatleri üzerine çeken Hasaneyn, artık Boşnak heyetinde Boşnakça konuşan bir uluslararası bir devlet adamıdır.

Dördüncü kare: Bosna Devleti’nin kuruluşuna giden yoldur. Aliya ile olan ilişkinin ve yol arkadaşlığının başka bir aşaması da Bosna Savaşı zamanında ortaya çıkar. Fatih Haseneyn, Birleşik Arap Emirlikleri’nde bir hastanede dâhiliye uzmanı olarak çalışırken Aliya birkaç arkadaşıyla ziyaretine gelir. Bosna davasını duyurmak ve yardım toplamak için bir dernek kurmasını ister. Viyana’da “Üçüncü Dünya Yardım Ajansı” (Third World Rilief Ajancy) kurulur. Bosna devletinin kuruluşuna kadar gerek Bosna dışında gerekse Bosna içinde; mali, siyasi, askeri, tıbbi, zirai vs. her türlü alanda Aliya’nın sağ kolu olur. Bosna’nın İslam ülkeleriyle ilişkilerini kurmakta ve oradan destek bulmakta önemli rol oynar. Bosna devlet olarak kurulduğu zaman Aliya’nın müsteşarı olur. Resmi kabul ve ziyaretlerde yanında bulunur. Sarışın, renkli gözlü Boşnakların yanında dikkatleri üzerine çeken Hasaneyn, artık Boşnak heyetinde Boşnakça konuşan bir uluslararası bir devlet adamıdır.

Delikanlı çağında bir bilgenin yanında yetişmek büyük bir nasip. Nasibini en güzel şekilde değerlendirdi: Bilgeliği ve mücadeleyi idrak etti. Nesillere vazife-hareket bilincini hayatıyla gösterdi.

Bir Bosna ziyaretimizde, Hasaneyn’i tanıyan bir savaş gazisi, “Her şey yazılmaz.” mesajını iletti. Merhum’a ilettiğimde güldü ve “Bunlar yazabildiklerim.” demişti.

Eserlerinden de analım: Drina Köprüsü, Bilinmeyen Aliya, Belene Şeytan Adası, Foça’ya Giden Yol, İki Dünyanın Mücadelesi: Bosna Savaşına Tanıklığım, Endülüs’ün Kız Kardeşi.

Şu bilinsin isterim ancak: İlk kez evine gittiğimizde “Siz nasıl Türksünüz? Balkanlarda size yapılan soykırım, asimilasyon ve sürgünleri yazdım ama kimse tercüme etmedi. Parayla yaptırdım, beğenmedim. Bu nasıl iştir!” sitemlerini duydum.

Türkçe için gittiğimiz Sudan’da sitemin tesellisi olmak bize yazılmış.

Yolları birleştirene hamd ile…

Yorumunuzu yazın, tartışmaya katılın!

YORUMLAR
Sırala :

Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım