Bir hakikat ölçüsü olarak gençlik

Bir hakikat ölçüsü olarak gençlik
Bir hakikat ölçüsü olarak gençlik

Birkaç yüzyıl öncesinden biri, bu çağa gelse ve herhangi bir ortamda teşehhüt miktarı otursa, aklı başında adamların gençlik üzerine yaptıkları muhavereye şahit olsa herhalde “Yeni bir insan türünden bahsediliyor.” derdi.

İnsan hayatının evrelere ayrılıp her bir dönemi anlamlandırma çabası, içinde bulunduğumuz çağın getirdiği bir şey. Kadim dünyada bugün olduğu gibi “gençlik-ilk gençlik-orta yaş” şeklinde bir evreleme göremiyoruz. En azından bugün olduğu gibi bu dönemlerin her birini, hayatın bütününden koparacak anlamlar yükleyen, analizler yapılan bir evre yok. Elimizde milyonlarca kitaptan oluşan bir literatür var, fakat çocukluk, gençlik ve ihtiyarlık gibi insan hayatının dönemlerini ilmi analize tâbi tutan eser sayısı yok denecek kadar az.

Hayatı evreleme ve muayyen evreye dair keskin sözler söyleme, kesin yargılarla anlamlandırma işinin en fazla cari olduğu yer herhalde gençlik dönemidir.

Son yüzyılın özellikle son yıllarında çokça karşımıza çıkan bir şey var: Gençlik. “Gençlik nereye gidiyor?”, “Gençler ne diyor?”, “gençlerin dili”, “gençlere anlatabilmek”, “gençlerin dilini yakalamak” gibi kalıplar her yerde karşımıza çıkıyor. Özellikle bu sonuncusu yani, “gençlerin dilini yakalamak” hemen her meselede karşılaştığımız bir cümle. En kadim düşünsel/felsefi meselelerde bile “gençliğin dilini yakalama” gayretkeşliği var. Evet “gençliğin dili” diye farklı bir dil olduğu da ayrı bir gerçek. Kendine ait giyim tarzı, tıraş biçimi, oturma ve yürüme şekli olduğu gibi ayrı bir dili var gençlerin. Giyim tarzı demişken şunu da ifade etmek gerek; modern zamanlar öncesi insanın en temel ihtiyacı olan giyinmenin sadece erkek ve kadın giyimi şeklinde bir ayrımı ve tarzı var. Çocuk kıyafeti diyebileceğimiz ayrı bir giyim şeklinden bile bahsedilemiyor. Normal insanın giydiği şeylerin cüsseye uygun şekilleri mevcut. Giyimde estetik kaygıların gözetildiği zamanlar ve bölgelerde bile durum bu şekilde. Sarayda büyüyen bir çocuğun kıyafeti büyüklerinkinden sadece beden olarak farklı.

Bugün cari olan gençlik vurgusuna şöyle bir adım geriden bakıldığında başka bir insan formundan bahsedildiği sanılır. Birkaç yüzyıl öncesinden biri, bu çağa gelse ve herhangi bir ortamda teşehhüt miktarı otursa, aklı başında adamların gençlik üzerine yaptıkları muhavereye şahit olsa herhalde “Yeni bir insan türünden bahsediliyor.” derdi.

Öyle bir gençlik vurgusu var ki, sanki insanın insan olmadan önceki son hâli, son versiyonunu… Hayatın dışında ama hayatın merkezinde, sorumluluğu yok ama hakları, talepleri var ve bunu yerine getirmek devletin, milletin ve herkesin omuzlarında. Eğer onlar mutlu değilse bundan din, devlet, kültür, gelenek hepsi sorumlu. Bir fikrin doğru olabilmesi için gençlere mantıklı gelmesi de şart. Onları tatmin etmeyen her fikir oturup hesap vermek zorunda. Dinin en temel emir ve yasakları bile oturup tek tek açıklanıp izah edilmeli ve bir şekilde gençler ikna edilmeli. Bir hakikatin ifadesi ancak “gençlerin dilini yakaladığında” geçerlidir. Onların dilini yakalayamayan dini veya felsefi bir hakikatin hiçbir kıymeti harbiyesi yok. Çünkü bu insan türünün bir dili var, o dili kavramak ve hangi hakikat olursa olsun o dile tercüme etmek zorundayız.

Tarih boyu bugün genç diyebileceğimiz yaşlarda tarihin akışını değiştirecek işler yapmış insanların hiçbir zaman gençlikleri vurgulanamamıştır. İlk Müslümanların tamamı gençlerden oluşmasına rağmen hiçbir zaman “gençlik hareketi” olarak adlandırılmamıştır. İlk Müslümanların demografisinde gençliğin vurgulandığı tek bir kayıt gösterilemez. Kur’an ve sünnette zikri geçen gençlik, hiçbir zaman bir kategoriyi ifade etme bağlamında zikredilmemiştir.

Peki, bu yaş aralığının tarih boyu bu kadar kritik rollerde bulunmasına rağmen neden gençlikleri ön plana çıkarılmamıştır? Bu sorunun cevabı bu yazının amacını ifade ediyor. Mesela ilk Müslümanlar gençlerden oluşmasına rağmen neden “gençlik hareketi” diye isimlendirilmiyor? Bugün olsa böyle bir harekete yönelik ilk değerlendirmeler gençlikle anlamlandırılır ve gençlik hareketi şeklinde isimlendirilirdi. Burada çok önemli bir fark var ki yazının da amacı bu ayrıma dikkat çekmek. Gençliğin kritik görevler üstlenmesi, her türlü tarihi dönüşümlerde başrolde olması, mensup olduğu milleti yüceltecek işleri omuzlaması başka şey, mensup olduğu milletin ikbal ve istikbalini tayinin gençlerin ufuklarına hapsedilmesi, her şeyin doğrusunun onların idrak sınırlarıyla belirlenmesi başka şeydir. Bir toplumda gençlik fertteki duyguyu temsil eder. Duygu tabiatı itibarıyla coşkundur, şelale gibi akar, tutuğunu koparır peşine düştüğünü elde eder ve her peşine düştüğünü elde etmek ister. Duyguyu dizginlemeyi aklın emrine vermek, iradeyi hatadan korur.

Bir milletin gençliği için, söz konusu milletin geleceği olduğunu deriz. Doğrudur da. Fakat gelecek emel ve arzulardan oluşur. Geçmişe hapsolmak bizi nasıl geride bırakırsa; hesapsız, plansız, rasyonaliteden ve akıldan yoksun gelecek tasavvuru da hasret ve hicranla sonuçlanacak bir felakete götürür. İnsanın arzu ve emelleri stratejik bir akılla planlamazsa arzularının esaretinde sağa sola savrularak tüm geleceğini heba eder. Bir milletin geçmişten tevarüs ettiği korkuların oluşturduğu travmalar o milletin geleceğe yürümesine nasıl mâni olursa; saplantıya dönüşmüş arzuları da sadece sağa sola savurur. Evet, gençler insanlığın kaderinde hep başrolde olmuşlardır, fakat her zaman onların sevk ve idaresinde stratejik akıl var olagelmiştir. Gençlik, hakikatin ölçüsü değildir. Bir milletin kaderini tayin edecek kararların doğruluğu gençlerin kabulüne bağlı olamaz. İrade akla bağlı olursa doğruya isabet eder.

Hz. Ömer’in “gençlik bilse, olgun yapabilse” sözü gençliğin rolünü çok iyi tayin eder. Yapmak ancak bir “bilme” ile anlamlı sonuç verir. Gençlik yapmayı, olgunluk bilmeyi temsil eder. “Yapma” ve “bilme” buluştuğunda yapabilme gerçekleşir. Fakat bugün gençliğe atfedilen anlam, bilmenin sınırlarını bile belirleyecek, daha doğru ifadeyle “bilme”yi sınırlayacak durumda.

Yapmanın rolü yapana, bilmenin rolü bilene verildiğinde ideal durum hâsıl olur. Genç yapar, olgun bilir. Bilmeyi gence, yapmayı olgun olana verme hatta mecbur bırakma durumu, asrın getirdiği sorunlardan biridir. Son yıllarda bu sorunun en fazla göze sokulan kısmı; gençlerin inanç alanındaki savruluşudur. “Gençler deist oluyor” sözüyle mottolaşan bu durum dilden dile dolaşıyor. Deizm gibi koca koca kafaların, insanlığın idrakine istikamet vermiş filozofların kafa yorduğu bir meselede 18 yaşındaki bir gencin bütün bu tarihi entelektüel muhassalayı sindirip bir kanaate varmasını düşünmek bile akıl tutulmasıdır. “Gençler deist oluyor” söyleminin bir mesele hâline getirilmesindeki tek problem bunun koca koca insanlar tarafından ciddiyetle ele alınmasıdır. Mesele; sık dokulu kültür ortamında ve baskıcı bir ailede yetişen gencin günah işleme arzusundan öte bir anlam ifade etmez. Bunun da çözülmesi gereken ciddi bir mevzu olduğu gerçektir. Fakat bunun çözümü asırlar boyu aktarıla gelmiş semavi/akli hakikatleri sorgulamak değildir. İçinde yaşadığı çağın bünyesinde bulunduğu ulusun kendisine dayattığı akıldan ve mantıktan uzak, yüzlerce meselede sorgulama ihtiyacı bile hissetmeden inkâr tavrı gösteren genç adamın; iman, ibadet, yaşam tarzı gibi insanlığın asırlardır uygulayageldiği konularda sorgulayan Sokrates tavırlarının hiçbir inandırıcılığı yoktur. Daha basit ifadeyle mini eteğin anlam ve hikmetini sormayı aklına getirmeyen birine, başörtünün gerekliliğini anlatma çabası beyhude ve boş bir çabadır.

“Gençler deist oluyor” doğru, fakat bunun arkasında derin entelektüel bir mesai yok. Hatta basit bir zihinsel performanstan bile söz edilemez. “Gençler deist oluyor” çünkü deizm ucuz. Doğal olarak müşterisi çok. Müslümanca yaşamak zor. Çünkü din mükellefiyettir.

Son söz: Sadece gençlerden sadır oldu diye bir anlayış mutlaklaştırılamaz. Sırf gençler dile getirdi diye bir şey “sorun” olarak addedilemez. Ahmet Haşim’in dediği gibi, “Hangi çirkinlik 20’li yaşlarda güzel görülmez ki?” Gençte güzel duruyor diye çirkine çirkin demekten vazgeçmemeliyiz.


Yorumunuzu yazın, tartışmaya katılın!

YORUMLAR
Sırala :

Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım