Bir çocuğun hiç görmediği rüyası
Hayalim futbolcu olmaktı. Olamadım. Ama Türkiye’nin en çok hayal kuran,olmamış futbolcusu oldum. Hayallerimde ise hep futbolcuydum. Bir tanesine,sizi de ortak etmek istiyorum. Çekin bir tabure…
1
Futbola Fenerbahçe altyapısında başladım. Fenerbahçe’nin bulunduğu İstanbul şehrine 1000 kilometreden fazla mesafede yaşıyor olsam da, futbol sevgisi böyle bir şeydir işte. 1990’lı yılların başlarıydı ve ben henüz yeni yeni yürümeye başlamıştım. Adeta toprak sahaların aranılan ismiydim. Zaten bizim oralarda yeşil olan doğal bir şey yoktu. Beni izlemek için saha kenarına gelen insanlar mı dersiniz, yoksa ayağımın 6 katı büyüklüğündeki topla yaptığım şov karşısında oyunuma sadece saygı duyar rakip defanslar mı… Özetle karşı konulamaz bir futbol canavarı gibiydim. Bu yeteneğim ezeli rakibin de kulağına gitmişti tabi.
2
Artık ‘orta çocukluk’ yaşlarına geldiğimde müthiş bir operasyon ile beni kaçırıp sarı-kırmızı formayı giydirdiler. Ben onu Galatasaray forması zannetsem de öyle alınmış olma niyeti dışında Galatasaray’la hiçbir alakası yoktu. Tasarımı bizzat üreticisine ait bu Galatasaray formasını, aynı ton kırmızı kısa bir şort ile kombinleyince kendimi iyice futbolcu zannetmeye başlamıştım. 90’ların meşhur kısa, yandan ufak yırtmaçlı şortlarından. Prekazi’nin giydiği işte. Fotoğrafta yüzünü gizlediğim menajerim o zaman beni “Oğlum şehre lunapark gelmiş galk gidek dönmeli dolap da varmış” diye kandırıp kulüp binasına getirmişti. Önüme konulan sarı-kırmızılı top, üzerimdeki bir acayip forma, güneş deyince bacağı yakan kısa yırtmaçlı şort hadi neyse de o giydiğim yeşil çoraba ben de anlam verememiştim. Yine de olsundu. Lastik pabuçlarım ve kulüp binasındaki anlamsız Isparta halısı üzerinde verdiğim pozdan da anlaşılacağı gibi artık Galatasaray’ın gol yolları benden soruluyordu. Ayakkabı ile salona girdiğim, üstüne bir de sokakta oynadığım topu eve soktuğum için annemin bu karenin hemen ardından ‘eşşek sıpası senii’ diye beni banyoya kovalamasını bu yazıya konu etmek istemiyorum.
3
Galatasaray kariyerim doludizgin devam ediyordu. O sırada altyapıda kaleci eksiği olduğunda o bölgede de oynuyordum. Atom karınca gibiydim. Beyaz donumu çorabıma sokup üzerime 3 beden büyük kazağım giydiğimde ‘Küçük Turgay’ ve ‘Diyarbakır Panteri’ gibi lakapları hak etmekten geri kalmıyordum. Günlerden bir gün yine o menajerin, o ‘hayın’ın oyununa geleceğimi bilemezdim…
4
Menajerimin “Mela Mıstaa’nın orayı civciv getirmişler. Bitmeden gidek alak la gardaş. Goş ula goş” diyerek beni nefes nefese soktuğu yolun sonunda kendimi Beşiktaş’a transfer olmuş bir şekilde buldum. Üzerimi bile değiştirmeme fırsat vermemişti. Galatasaray’da kaleciyken giydiğim kıyafetlerimle artık Beşiktaş’ın neferi olmuştum. Ben onulmaz bir Kara Kartal’dım…
5
Beşiktaş taraftarı ile aram hep iyi oldu. Kapalının önünde oynamak “Sakko gogogo Sakko gogogo” tezahüratını duymak her seferinde tüylerimi diken diken ediyordu. Ancak ne Fenerbahçe’deki fırtına ne de Galatasaray’daki çalışkan arı bir türlü Dolmabahçe’nin çimlerinde kendini bulamıyordu. Baba Hakkı, Şeref Bey, Seba… Onlara layık olamadım. Sezon sonu gelmeden Sinan Engin tarafından önce kadro dışı bırakıldım ardından da Halilagiç’e karşılık Adanaspor’a gönderildim. Aşk olsun Sinan Abi ben şimdi her programınızı izliyorum oysaki…
6
Adanaspor demek Süper Lig’den 1. Lig’e inmek demekti. Adanaspor demek, kalbimin sahibi Adana Demirspor’a rakip olmak demekti. Ama profesyoneldim ve işimin gereğini yapmalıydım. Yaptım da. Adana Demirspor’a karşı 2 maça çıktım ve 3 gol attım. Hiç sevinmedim. Hatta üzüldüm. Bir keresinde abartıp o kadar üzülmüşüm ki Adana Demirspor savunmasına sinirlenip ‘Bu golü nasıl yersiniz kardeşim’ diye azarlamışım çocukları. Adanaspor’la benim attığım 21 gol sayesinde şampiyon olduk. Ben de futbolculuk hayatımda ilk ve tek kupamı Adanaspor ile kazandım. Fotoğrafta da kupayı görüyorsunuz.
7
Adanaspor’daki performansım beni yeniden Süper Lig’e taşıdı. Adanaspor’un teklifi ettiği 1+5 yıllık yeni sözleşmeyi tam imzalamak üzereydim ki… Fenerbahçeli yöneticiler Metin Işık ve Vefa Küçük cep telefonumdan bana ulaştı. Dedim ‘Daha cep telefonu icat edilmedi. Nasıl beni cepten aradınız’ dediler ‘Sus, bir şey söyleme…’ Ben de hiçbir şey söylemedim, söyletmedim, “Beni ben yapan camiaya bu zor günlerinde yardım etmek vatan görevidir. Göreve hazırım…” dedim ve kapattım.
8
Kapattım dediğimde aslında açtım. Gözlerimi açtım. Hayal dünyamdan uyandım. Uyandım. Gözlerimi açtım ve kapattım. Devam eden 20 yıl boyunca; gözlerimi kapattım, açtım. Hala uyuyorum aslında. Hala uyuyoruz aslında. Farkında olanlara deli diyoruz. Olmayanlar biziz. Uyanmayın. Gözlerinizi açmayın. Orası neresiyse, çok güzel değil mi aslında?