Bir büyük adım olarak 'küçük şeyler'

Samipaşazâde Sezai Küçük Şeyler'i kaleme almış olsa da o en çok bilinen yönüyle "Sergüzeşt" in yazarıdır.
Samipaşazâde Sezai Küçük Şeyler'i kaleme almış olsa da o en çok bilinen yönüyle "Sergüzeşt" in yazarıdır.

Samipaşazâde Sezai, zamanından ötesini görmeyi başardığından belki de romanın yanı sıra hikâyenin kapısını zorladı. O kapıyı açtırmalıydı çünkü niyeti sadece bu türde bir eser vermek değil, onu yepyeni bir boyuta dönüştürmekti. Büyüklük gözünde bir anda anlamını yitirmiş ve küçükte aramaya başlamıştı edebiyatın gücünü.

Büyük gemileri vardı insanların. Gölgeleri güneşin altında suya vurunca koca denizin yarısını gölgeye boğardı her biri. Büyük evleri vardı insanların. İçeri girildiği zaman kapılar ve merdivenler çoğalınca arkasında yüzlerce hikâye tohumu, büyümek için toprak arardı. Büyük fikirleri vardı insanların. Bir zihne yerleşince o bedenin sınırlarını zorlayarak başka bedenlere ulaşıp genişlemeyince huzur vermezdi. Büyük aşkları vardı insanların. Sevmek ateşiyle tutuşunca kalpler, ne şehirlere sığardı bu aşklar ne de ülkelere; varlığını rüzgârla dünyanın dört bucağına ulaştıracak destanlar arardı. Büyük kelimeleri vardı insanların. Onları kullanamaya başlayınca cilt cilt kitap yazmaktan başka çare bırakmazdı sahibine. Ve elbette büyük mazileri vardı insanların. Güneş, birkaç yüzyıl üzerlerinde aynı sadakatle doğup batmadıkça yaşamayı hak etmeyen mazilerdi bunlar. Büyüklüğün sarhoşluğu her yeri kuşatmışken bir gün, gökyüzünde farklı bulutlar belirdi. Rüzgâr bilinmedik bir şekilde esti, kediler alışılmadık seslerle miyavladı. Dağıl ve küçül ey insan, diye emretti sanki belirsiz bir ses de her şey parçalara bölündü.

O kadar un ufak oldu ki büyük namına hiçbir şeyi kalmadı insanların. Gemiler küçüldü; evler ve aşklar küçüldü. Anlatılacaklar azalınca kelimeler de küçüldü. Ciltlerce kitaba sığmayan sözcükler, birkaç sayfada da yaşayabileceğini gösterip yeni bir isim buldu kendine: Hikâye. Samipaşazâde Sezai, zamanından ötesini görmeyi başardığından belki de romanın yanı sıra hikâyenin kapısını zorladı. O kapıyı açtırmalıydı çünkü niyeti sadece bu türde bir eser vermek değil, onu yepyeni bir boyuta dönüştürmekti. Büyüklük gözünde bir anda anlamını yitirmiş ve küçükte aramaya başlamıştı edebiyatın gücünü. Gerekçesi basitti: "Dünyada bir zerre yoktur ki güzel yazılmak suretiyle önemli bir konu olarak kabul edilmesin. Güneş sisteminin özelliklerini anlatmakla, mikroskobik bir böceğin kalbini incelemek edebiyatça denktir. En ayrıntılı, en mükemmel kitaplarda bazı küçük şeyler eksiktir ki, o küçük şeylerin edebiyat açısından önemi pek büyüktür."

Bu ruh hâliyle ve daha önceden edebiyatın görmediği, belki de burun kıvırdığı "küçük şeyler" bir anda koca bir dünyaya dönüştü Samipaşazâde Sezai'nin gözünde. Büyük resmin içindeki ayrıntıları seçiyor, onları ele alıp incelemekle kalmıyor, her birini hikâyelerinin can damarına dönüştürüyor. "Bu Büyük Adam Kimdir?" hikâyesinde ben-anlatıcının denk geldiği bir adamdaki hâller yetiyor kurgu için. Tavırlarındaki küçük ayrıntıları görüp onlar üstüne hayalî bir hikâye kurarak "küçük şeylerin" zaferini ilan ediyor Samipaşazâde. Adını fazlasıyla hak eden Küçük Şeyler, bu ruhla yoğrulmuş hikâyelerdir. "Hiç" isimli hikâyesinde yine bir ayrıntının üzerinde yükseltiyor binasını. Vapurda düzenli olarak karşılaşılan bir kızın tebessüm eden yüz ifadesi, bir deniz feneri gibi yanıp yanıp sönerek edebiyat gemisine yol göstermesi için yetiyor. Varsayımlar ve küçük hayaller üzerine kurulan hikâyeler, bir anda büyük şeylerin gereksizliğini ortaya koyduğu gibi insana, şimdiye kadar daha neleri kaçırdık sorusunu sordurtuyor.

"Kediler" hikâyesi, belki de kitapta en çok öne çıkan hikâye. Konusu hâlen güncel olan, eve doldurulmuş kedilerle bir arada yaşamaya zorlanan bir adamın hikâyesi bu. Eşine "Ya ben ya kediler" diye rest çekmek durumunda kalan bir adamın, "Kediler" cevabıyla otuz senelik hayatını bir kalemde silmeye hazırlanmanın hikâyesidir aynı zamanda. Sütü içen, fincanı kıran, adamın yerine kurulan hayvanlar, Samipaşazâde'nin "küçük şeylere" olan sadakatiyle bazen bir kuyruk bazen bir pati bazen de sadece bir miyavlama olarak görünüp kayboluyor. Bir mahalle kalabalığına ve renkliliğine sahip İstanbul konaklarından birinde büyüyen Samipaşazâde, büyük ve çok ne demektir pekiyi bildiğinden belki de küçük ve az olanın kıymetini fark edebilmişti zamanında. Hayatının bir yansıması şeklinde kabul edilebilecek "Düğün" hikâyesi, aşina olduğu böylesi bir konağın gölgesinde serpiliyor. Samipaşazâde Sezai Küçük Şeyler'i kaleme almış olsa da o en çok bilinen yönüyle "Sergüzeşt" in yazarıdır.

Kapsamlı düşünmeyi ve kurgunun pergelini büyük bir açıyla yerleştirmeyi bilen Samipaşazâde, edebiyatın vazgeçilmez konusu aşka, bu küçük hikâyelerinde dahi kayıtsız kalmamıştır. Özellikle "Düğün" ve "Pandomima" isimli hikâyelerinin hammaddesidir aşk. Hele imkânsızı, daha iyidir bir edebiyatçı için. Çünkü ihtiyaç duyulan çatışmayı ve gerilimi içinde barındırır. Samipaşazâde küçük şeylerin büyüsüne o denli kapılmış ki bir örnekle gözü nasıl bir mikroskoba çevrileceğini gösteriyor. Başlı balına bir hikâye kabul edilemeyecek olan "Bir Kitabe-i Seng-i Mezar" döneminde insanları büyülemiştir. Büyüklüğe alışmış göz ve zihinlere bir rahatlama olsa gerekti bu kısacık çalışma. Ya da belki hüzünlü bir aşka bulanmış olması onu büyülü bir hâle getirdi. Samipaşazâde Sezai'nin Küçük Şeyler'le açtığı kapıdan sızan ışık sadece dönemini değil, birkaç kuşağı atlayarak belki de en verimli toprağını günümüzde bulacaktır.

Halit Ziya Uşaklıgil'in "Küçük Şeyler beni çıldırttı. Sanat heyecanlarımın içinde bu kitaptan duyduğum zevke, neşâta yetişebilecek bir tahassüs bilmiyorum," ifadesiyle önem kazanan eser, kısa sürede romanların ezici varlığı altında sönmüştür. Eserin kıymeti bugün çok daha iyi anlaşılabilecektir kanaatindeyim. Hızlı hayat, ayrıntının yoruculuğu, az kelimenin cazibesi, tam da kitabın hedef kitlesine ait özelliklerdir. Fakat yanlış anlaşılmasın bu özellikler. Çünkü Flannery O'Connor'ın tâbiriyle "Hikâyeyi kısa olmaktan kurtaran tek şey anlamdır," sözleri, okura bir rahatlık değil, daha titiz bir düşünme işçiliğini teklif ediyor. Gereksiz ayrıntılardan arınıp sadece hikâyenin ihtiyacı olana odaklanma teklifidir bu. Küçük şeylerin, büyük emekler sonucunda hazırlandığına dair bir hatırlatmadır aynı zamanda.

  • Kaynaklar:
  • Samipaşazâde Sezai, Küçük Şeyler, İş Bankası Yayınları, İstanbul 2019.
  • Hikâye Sanatı Üstüne Yazılar, Haz. Bülent Aksoy, Pan Yayıncılık, İstanbul 2009.
  • İslam Ansiklopedisi, Samipaşazâde Sezai maddesi, DİB Yayınları, Ankara.