Beyaz Ev’de ölümsüz kavga aşk ve umut: Raja & Wydad
Kırmızılar (Wydad) ile Yeşiller (Raja) arasındaki savaşın rengi bazen kan kırmızı, bazen çim yeşili. Trajediler de var geride, şampiyonluklar da. ‘Casablanca Derbisi’ Aşk ve Umut mücadelesi olarak da biliniyor.
Prodüksiyonları zayıf olduğu için ‘görünmeyen’ bazı büyük tutkular vardır. Malumunuz; rekabet ve PR’ın zemini, naklen yayın ve endüstriyel ruha uygunluk gibi bazı dış etkenleri kapsar. Hindistan ve Çin gibi ülkelerin, kendi futbol liglerini yıldızlarla süsleyerek pazara dâhil olmaya çalışması anlaşılır aslında. İhtimal dâhilinde değil belki ama gayet anlaşılır. Piyasa, futbol hinterlandına ve çekik gözlü, siyah tenli, sarı derili demeden dünyalı tüm müşterilerine oyun’un kendisini değil bu tutku’yu satıyor zaten. Premier Lig dediğimiz sihir, bütünüyle ‘televizyon satışına’ ve ‘naklen yayın müşterilerine’ özel bir kurgu mantığıyla dizayn edilmiştir mesela, endüstriyel bir projedir ve ‘başarılı’dır. Evet, bazı tutkuların prodüksiyonları çok zayıf. Sıradan bir İspanyol ligi maçının ya da tatsız tutsuz bir Fransa ligi mücadelesinin -pazardaki paylarından dolayı- kabul etmesek de doğal müşterisiyiz hepimiz, bu yüzden sözgelimi efsane Kahire Derbisi; Al Ahly - Zamalek rekabetinden haberdar olmamamız gerekiyor. Uzakdoğu’da, Arap coğrafyasında ya da uzak Afrika topraklarında; ‘Messi’ forması ya da ‘M.United’ armasının gezinmesi, Pazar’ın kendi iç ritmini tahkim edecek sürdürebilir bir güç’tür çünkü. Beyaz Ev’in yani Casablanca’nın iki büyük takımının dillere destan mücadelesinin ‘hükmü’ de endüstrinin işleyişine dâhildir elbette. Botola’dan yani Fas 1. Ligi’nden bize ne, öyle değil mi? Real-Barça romantizminin, bu futbol kulüplerinin 1’er milyar dolarlık devasa şirketler oldukları gerçeğine temas edebilmesi mümkün mü, tabii ki değil. Hatta Barça ‘sol’ falan. Fas Ligi mi dediniz siz az önce? Orada da mı futbol oynanıyor yani?
Dâr-ül-Beydâ’nın ya da Portekiz’den hatıra(!) adıyla Casablanca’nın Hollywood’un arka sokaklarında çekilen filmini herkes bilir. Şehrin, filmin de etkisiyle dünyaca meşhur olmasının ‘Casablanca Derbisi’nin bilinirliğine neredeyse hiç katkısı olmamış ama. Oysa futbol Fas’ta hayatın içinde nefes alan bir ‘kimlik’ biçimi. Raja Casablanca ve Wydad Casablanca da, bu bağlamda Fas’ın en önemli iki kulübü, iki kimlik kartı yani. Yıllar içinde gelişen, dönüşen ve büyüyen bir mücadeleyi temsil ediyorlar. Ateşli taraftarlarının tutkulu sevgileri ‘düşman kardeşler’ arasında yıllar içinde süregelen rekabetin büyüsünü daha da artırmış. Kırmızılar (Wydad) ile Yeşiller (Raja) arasındaki savaşın rengi bazen kan kırmızı, bazen çim yeşili. Trajediler de var geride, şampiyonluklar da. ‘Casablanca Derbisi’ Aşk ve Umut mücadelesi olarak da biliniyor. Wydad (Aşk-Sevgi) ile Raja’nın (Umut) etimolojik anlamları bile bu müthiş derbinin ruhuna doğru açılıyor. 70 bin kişilik “Mohamed V” stadının ikiye bölünen tribünleri önünde oynanan derbide ‘cehennemde bir mevsim’i andıran görüntülerin sebebi bellidir ve ortalığı yangın yerine çeviren taraftarların aklında her maçtan önce tek bir şey vardır aslında; sahip olmaya değil, ait olmaya geldik!
Yeşil Kartallar lakaplı Raja Casablanca kulübü, halkın takımı namıyla biliniyor. Fas’taki işçi sınıfı ve milliyetçi cephe tarafından Fransız tahakkümüne karşı yürütülen siyasi ayaklanmanın bir parçası olarak kurulması ‘karizmasını’ fena halde arttırsa da, Wydad Casablanca’nın adını bir Ümmü Gülsüm şarkısı olan ‘Wydad’dan alması, karizma durumunu eşitleyen bir hamle olarak kayıtlara geçmiş. Bugün için Raja’nın yoksulların, Wydad’ın ise zenginlerin takımı olduğunu söylemek zor. İki takımın da her sosyal sınıf ve statü’den taraftarı var.
1956’da başlayan Fas Botola Pro Ligi’nin ilk şampiyonu Wydad’tır. Raja ezeli rakibinden 12 yıl sonra kurulsa da özellikle 90’larda estirdiği fırtınayla aradaki kupa farkını kapatmayı başarmış. Hatta uluslararası arenada zirveye çıkarak Afrika Kıtasının Şampiyonu unvanıyla 2013 yılında FIFA Dünya Kulüpler Kupası’nda Bayern Münih’le final oynayarak herkesi şaşırtmışlığı da var. Bu iki kulübün yolları ilginç isimlerle de kesişmiş. Wydad’ı bir dönem John Benjamin Toshack, Raja’yı ise Vahid Halilhodzic çalıştırmış.
Wydad’ın, Winners ve Ultras Creators, Raja’nın Green Boy ve Ultra Eagles gibi meşhur taraftar grupları var. Muhteşem koreografileri ve ateşleyici tezahüratlarıyla birçok ölçüte göre kesinlikle dünyanın en iyileri arasındalar. Bir Ümmü Gülsüm şarkısı olmanın tüm ağırlığını/güzelliğini taşıyan Wydad tribünlerinin Raja’ya göre bir adım daha önce olduğunu söyleyebiliriz. Geçtiğimiz yıl Fas Ligi’ni şampiyon olarak tamamlamayı garantileyen Wydad taraftarlarının, Olympic Safi maçında yaptıkları o tezahürat mesela, ‘tribün okulu’ diye bir şey olsa taraftar adaylarına ders olarak gösterilecek bir duygu yoğunluğu ve kaliteye sahiptir. Wydad’ı bu topraklarda meşhur eden “Madrassa Fel Koura” bestesini de es geçmemek lazım. Coşkusu, ritmi, melodisi ve Arapça-Fransızca karışımı söylenişiyle son yılların en delifişek ‘tribün şiirleri’nden’ biridir gerçekten ve içerik prodüksiyondan büyüktür
Umudun ve aşkın dansı, her yıl Beyaz Ev’deki 70 bin kişilik “Mohamed V” stadında; yeni, yine, yeniden sergileniyor. Bazen şiddetin dozu kaçıyor, kitlesel, kontrolsüz öfkenin ortaya çıkışı engellenemiyor maalesef. Ama coşku ve heyecan daima! Fas’ta bir slogan vardır; ‘Allah, Kral, Vatan.’ Taraftarlar için bu terkip dörtleme olarak geçerli; ‘Allah, Kral, Vatan, Raja / Wydad.’
Bir ‘Casablanca Derbisi’nde kırmızılar ve yeşiller aynı anda sahaya çıkarken “Mohamed V” stadının tribünlerinde olmak paha biçilemez. Şimdilik başlangıç olarak Al Jazeera’den canlı yayın da tercih edilebilir.
Halkın takımı Yeşil Kartallar mı? Yoksa Ümmü Gülsüm’ün hatrına Wydad Casablanca mı derseniz? Benim tercihim ilki olur. Aşk mı yoksa umut mu, diye sorulmaz ama bilirim.