Besim hoca, where are you from?

Harvardlı Harvardlıya bunu yapar mı?
Harvardlı Harvardlıya bunu yapar mı?

Başlığı Türkçe yazarsam Besim hoca beni taşralı zanneder diye düşündüm. İngilizce biliyoruz burada hop! Diyerekten yapıştırdım ecnebice başlığı. Öyleymiş çünkü. Yeni tanıştığın birine nerelisin diye soruyorsan taşralıymışsın. Harvard mezunuysan bunu sormuyormuşsun. Besim hoca Harvardlı olduğu için bunu söylemesi normal tabii. Ama ben merakımı yenemiyorum gene de. Harvard’ın neresinden? İçinden mi? Köyünden, kazasından mı yoksa?

Ben de başladım araştırmaya. Harvard ve sosyoloji kelimelerini aratınca Kenneth C. Griffin diye biri çıktı karşıma. Financial Times’a haber olmuş. Diyor ki “Harvard da dahil Amerikan üniversitelerinin öğrencileri Batılı değerlere geri dönmeli.” Hoppala! Batılı derken, Batı yani yer ismi. Dur lan daha iki dakika olmadı, Harvard ve sosyoloji yazdım sadece arama motoruna. Konu ne çabuk coğrafyaya geldi. Coğrafya kaderdir, puhahahaha…

Kenneth C. Griffin sosyolog mu, tarihçi mi kimmiş, kimin evladıymış diye bakınca anlaşıldı ki Harvard’ın ağasıymış. Bilmem kaç milyar dolarlık bir hedge fund kurmuş ve 500 milyon bağışlamış Harvard’a. Şimdi de rahatsız. O kadar para verdik, şu öğrencilerin yaptığı işi Çorumlu yapmaz diye düşünüyor olmalı. Şöyle demiş:

“Amerikan üniversitelerinin kampüslerinde bir kültürel devrim oluyor. Bir an önce Amerikan rüyasına dönmemiz lazım.” Griffin de taşralı, eğitimsiz herhâlde diye bakayım dedim. Besim hocadan el aldık neticede. Fakat herif Harvard mezunu çıktı. Harvard için bakın ne diyor: “Harvard’ın varlık nedeni Amerikan devletinin, sağlık sisteminin, iş dünyasının ve hayırsever cemiyetinin liderlerini yetiştirmek. Bunu bugünlerde unutmuş görünüyor.”

Bu kadar çok “Amerika” lafını bir Harvard mezunu nasıl telaffuz eder? Harvard lan bu, ne Amerika’sı, ne Batılı değerleri, ne devletin liderleri. Amerika, Amerikan, Amerikan değerleri, Amerikan devleti, Amerikan iş dünyası. Meğer bu iş dünyasının milyar dolarlık bağışçıları Harvard’ın yönetim şeklini değiştirmeyi düşünüyorlarmış. Dur bir dakika. Nasıl yani? Harvardlı Harvardlıya bunu yapar mı? Böyle hemşehrilik olur mu?

Pardon. O kadar taşralıyım ki olayın bir avuç seçkin ilerlemiş gelişkin kültürlü bildung sahibi uygarlaşmış Harvard mezunu tefeci arasında geçtiğini bir an unutuverdim. Ama herif Amerikan diyor. “Bu fikir özgürlüğü değil anarşidir.” diyor Filistin eylemleri için. Hızını alamayıp Black Lives Matter’a da çatmış. “Bu eylemlerle elinize ne geçti?” demiş, “Bir çocuğa okuma yazma veya matematik mi öğrettiniz?”

Olay ilginçleşiyor. Dur bir dakika, İngilizce yazayım da Besim hoca taşralı olmadığımı anlasın: It’s getting even better. Ne diyor milyarder Harvard sponsoru? Kültür diyor. Okuma yazma ve matematik. Kültür dediğimiz şeyin 16. yüzyıldan beri abecesi. Bridgnorth Grammar School kurulduğundan beri ilköğretimin iki şartı: Kendi dilinde okuyup yazabilmek ve temel matematik bilgisi. Milyarderimiz ne demiş oluyor bir yerde? Black Lives Matter tribine girmenize gerek yok, önce çocuklara İngilizce ve matematik öğretin.

Yani neymiş? Kültürsüzsünüz diyor, taşralısınız. Kapkarasınız. Cahilsiniz. Sanki İngilizce bilmek, matematik öğrenmek Amerikan toprağına yerleşik yapısal ırkçılığı yenebilirmiş gibi. Çocuklar okuma yazma öğrenirlerse, Amerikan polisi sokakta siyah gençleri infaz etmeyecekmiş gibi. Besim hocanın kafası aynı. Türk halkınınki kültür değil, antropolojik kültür, yani kabile kültürü. Yeterince eğitilirlerse asıl kültüre geçebilecekler. Harvard’da okurlarsa. Harvard’da okuyamayan da Boğaziçi’nde okusun.

Milyarder değilim, emekli sosyolog profesör de değilim ama kültür mefhumu hakkında bildiğim bir iki şey var. Görecelidir. Daha doğrusu eşiktedir. Kim kültürden söz ediyorsa ya iki alan veya bölge arasındaki farktan, ya seviyeler arasındaki farktan söz ediyordur. Kültürün “kendi”sinin bir formu yoktur. Yani tözü yoktur. “Taşralı” dediğinizde mesela bunu nesnel coğrafi bir anlamda kullanmıyorsanız; yani İstanbul’da doğmamış anlamında kullanmıyorsanız, mutlaka kültürel gerilikten, yetişmemişlikten, ilkellikten söz ediyorsunuzdur. Böyle diyorsanız karşıtını da ima ediyorsunuzdur. Taşralı değilsen operaya gidersin… gibi.

Oysa İtalya’da köylülerin operaya gittiğini biliyoruz. Dahası pek çok opera kompozitörü konu ve mekân olarak kırı, köyü tercih etmiş. Yine de tabii, dünya çapında opera pek popüler yani geniş kitlelere ait sayılmaz. Opera kültürünün lebenswelt’i o kadar dardır ki içinde insanların olduğu bile su götürür. Kültürel eylemler arasında kendi kendini finanse etme becerisi en düşük olanı opera. Masrafını karşılama oranı mesela Fransa’da %5 civarında. Fransız opera severlerin ödediği her 1 frank için Fransa Cumhuriyeti 22 frank ödüyormuş operaya.

Besim hoca izin verirse, lebenswelt’in leben’i yani yaşamı bana daha önemli görünüyor. Türkiye’de tanıştığımız insanlara nerelisin diye sormamız bilginin sosyal olarak dağılımıyla ilgili bir mesele aslında. Karşınızdaki insanla onu rahatsız etmeden kısa süre içinde ve güven içinde nasıl sosyalleşebilirsiniz? İnsanların sorulduğunda gücenmeyecekleri, kendilerini güvende hissedebilecekleri bir soru hakkınız olsa ne sorarsınız? Herhangi bir yerde karşılaştığınız herhangi bir insana nerede okuduğunu, ne iş yaptığını, evli olup olmadığını, çocuklarını, siyasi görüşünü vb. sormanız sağlıklı olmayabilir. Yaşa göre de değişir ayrıca. Ben gençlere okulda mı işte mi olduklarını soruyorum rahatlıkla. Çünkü gençlerin nüfusa oranı %15 ve ne okulda ne işte olanlarının toplam nüfus içindeki payı sadece %3. Şansım yaver gitmedi diyelim, okula da gitmeyen ve işte de çalışmayan bir gençle konuşuyorum. O zaman da planlarını sorarım. Ben yaşta bir insanın bu tutumu onu üzmez, rahatsız etmez. Taşralı bir sosyolog, taşralı bir şair olarak bunları bilirim.

Besim hoca da yok sosyolojisi yapanlardan. Bizde şu yok, bizde bu yok sosyolojisi.

  • Bu zanaatı adam eden Durkheim ve Weber’in kendi toplumlarına düşkünlüğü aklıma geldikçe yok satan sosyologlarımız beni daha fazla şaşırtıyor.

Bizde sivil toplum yok diyordu aristokrat bir sosyoloğumuz mesela. Olsa dükkan senin de; o yoksa sosyologun işi olanı bulgulamak değil mi? Sonra da sivil toplum diye bula bula Fetullahçıları bulmuştu ahir ömründe. 15 Temmuz askeri darbesinden bir sene sonra da öldü gitti zaten. Allah rahmet etsin yokçu sosyologlarımıza, biz işimize bakalım.