Bergen hâlâ 30 yaşında
1989 yılı onun çalkantılı hayatının da sonu olacaktı. Yıllar Affetmez albümünün tanıtımı için şehir şehir dolaşan Bergen, yine takip ediliyordu. 14 Ağustos’ta Adana’nın Pozantı ilçesinde çok hızlı gelen bir araç Bergen’in içinde bulunduğu aracın önünü kesti. Aracından hışımla inen Halis, ondan karşılık bulamayınca bir el ateş ettiği silahıyla bir ömre son verdi.
Gecenin karanlığında bir el, 23 yaşlarındaki genç bir kıza doğru yöneldi ve elinde bir kova dolusu kezzabı kadının yüzüne doğru fırlattı.
Genç kız alkollü olduğu için hiçbir şeyi hatırlamıyordu ve sadece çığlık atıyordu. Her şey karanlığa bürünmüştü, artık iki gözü de görmüyordu. Vücudunun önemli bir kısmı da yanmıştı. Yardımına koşanlar kezzabın etkisini kırmak için önce su dökmek istedi; ancak sular da kesik olduğu için bir süre geç kalındı. Kaderin cilvesiydi işte…
Sonra başarılı bir ameliyat neticesinde sağ gözü tamamen alındı, sol gözü de kısmi olarak görmeye başladı. Uzun süre gördüğü rüyaların çoğunluğu kabuslardan oluşuyordu. Ama bu zor günlerde gördüğü bir rüya onun için umut doluydu: bir gece aynı sahnede Müslüm Gürses ile ‘cehennem ateşi ahirette olur, sen beni dünyada ateşe attın’ diye şarkı söylüyorlardı.
Takvimler 1977’yi gösterdiğinde yani Belgin 18 yaşındayken aslında hayatı daha da karmaşık bir hal almaya başladı. O yaştaki genç kız daha o yıl, Ankara’da Feyman adlı gece kulübünde arkadaşlarının zoruyla sahneye çıktı.
İlk kez adını bu olayla duyuran asıl adı Belgin Sarılmışer olan Bergen, 15 Temmuz 1959’da Mersin’de dünyaya gelmiş; ancak çok küçük yaşlarda yoksulluğun yanı sıra anne ve babasının ayrılığıyla annesinde kalarak Ankara’ya göç etmişti. Müziği seviyor ve konservatuara gidiyordu. Fakat maddi sıkıntılardan dolayı okul hayatı çok uzun sürmemiş, çalışmak zorunda kalmıştı. Önce PTT’de memur olarak çalışmaya başlayan Belgin; bu işe başlayabilmek için de yaşını 1 yıl büyütmüştü.
Takvimler 1977’yi gösterdiğinde yani Belgin 18 yaşındayken aslında hayatı daha da karmaşık bir hal almaya başladı. O yaştaki genç kız daha o yıl, Ankara’da Feyman adlı gece kulübünde arkadaşlarının zoruyla sahneye çıktı. Orhan Gencebay’ın “batsın bu dünya” şarkısını seslendirdiğinde herkes onun doğal ve sıcak sesiyle adeta büyülendi. Yeni bir dünya için yeni bir isme ihtiyaç duydu ve adını asıl ismine çok da uzak olmayan Bergen olarak değiştirdi. Hayatı oldukça hızlı değişiyordu. Yalnız, korumasız bir kadın için çok da kolay değişmeyecek bir hayata katılmıştı işte. Gerçi onun hayatını asıl değiştiren olaylar bundan sonra daha da hızlandı.
1982’de Bergen Adana’da bir pavyonda şarkı söylüyor; ancak işler pek yolunda gitmiyordu. Pavyon sahibi, parasını ödemiyor, ödemelerini yapamadığı için hacizle mücadele ediyordu. Hal böyleyken onu bu durumdan kurtaracak bir adamla tanıştı:
Halis Serbes. Halis’in Bergen’e olan ilgisi onu dinleyerek başlamıştı. Her gece gözünü ayırmadan izlediği kadına sırılsıklam âşık olmuştu. Bu ilgiyi karşılıksız bırakmamak için varlığını her gece gönderdiği çiçeklerle belli ediyordu.
Bergen’in pek de karşılık vermediği bu aşk bir gün aracının yanmasıyla farklı bir boyut kazanacaktı. Genç kızın taksitlerini tamamlamadığı aracı ansızın yanıp küle dönünce Halis, ona üzülmemesini ve yenisini alacağı söylemiş, işte o an, Halis’e âşık olduğunu hissetmişti.
Minnet sevgiye, sevgi de aşka dönüştü elbette. Kısa bir süre sonra iki sevgili evlendi. Ancak evlilik Bergen’in sahneye karşı olan sevgisini sonlandırmamıştı. Her fırsatta şarkı söyleme isteğini belli eden Bergen’in bu isteğini Halis, hoş karşılamıyordu. Onun ısrarlarına dayakla karşılık vermeye başlamıştı. Bergen, dayağa rağmen eşini bırakmak istemiyor, onu çok sevdiği her şekilde dile getiriyordu.
Hatta yıllar sonra verdiği bir röportajda da şöyle söylüyordu: “Deli gibi âşıktım, bırakamıyordum.”
Genç kız duruma katlanıyordu; ama Halis’in aslında evli olduğu, kendisiyle düzmece bir nikahla evlendiği gerçeğini öğrendiğinde günlerce kendisine gelemedi. Öyle ki Halis evli ve üç çocuk babasıydı. Bunun üzerine genç kadın bir süre Halis’le görüşmedi. Onun kararlı tutumuna karşın Halis ısrarcıydı; onu her gün arıyor, ikna etmeye çalışıyordu. Bergen, bir gün çareyi kaçmakta buldu. Onun kaçtığını öğrenen Halis, aramaları sonucu onu İzmir’de bir pansiyonda buldu. Daima yüzüne kezzap atmakla tehdit ettiği kadını 31 Ekim 1982 gecesi, İzmir’de bir sahneden çıkıp taksiye binmek üzereyken kiraladığı bir genç ile cezalandırdı.
Hastanede yaşadığı 45 günlük sancılı süreç Bergen’i epey yormuştu. Aynı yıl, yaraların etkisi azalınca ilk albümünü yaptı: “Şikâyetim Var”. Gönül Akkor’un Allah ve Kibariye’nin Aşkın Adresi şarkılarının yer aldığı albümden hemen sonra sahneye çıktı. Adeta izdiham vardı, bazıları onu ayakta izliyor bazıları da bilet bulamadığı için kapıdan dönüyordu. Elbette yanık sesinin yanında hayat hikayesi de insanların dikkatini çekmişti. Hayatı boyunca beklediği fırsat penceresi 1985 yılında açıldı.
Önce Star Müzikholünde assolist oldu; sonra da ilk profesyonel albümü olan “İnsan Severse”yi çıkardı. Mavi Mavi, Sevmek ve Bırakın Gitsin gibi şarkılarıyla da dönemin en popüler arabesk şarkıcısı olan İbrahim Tatlıses’e kadınlar arasından en güçlü rakip olarak gösterildi. Öyle ki albümü, o yıl en çok satanlar listesine girerek Müslüm Gürses, Küçük Emrah, Hüseyin Altın ve Hakkı Bulut’un albümleriyle yarıştı.
1986, onun altın yılı sayılabilirdi. “Acıların Kadını” albümü piyasaya çıkmış, binlerce insanın ilgi odağı haline gelmişti. Yüzünün bir tarafını kaplayan perçemi, bir gözündeki hüzünle birlikte albüm kapaklarını süslüyordu.
- Acıların kadını albümünde İbrahim Tatlıses’in söylediği Dertli Dertli, Gülümse Biraz şarkılarının yanında, deyim yerindeyse Bergen’i Bergen yapan şarkılar da yer alıyordu: Benim İçin Üzülme, Sen Affetsen Ben Affetmem, Eller Aldı.
Acıların Kadını albümü 1986’da en çok satan albümler arasında zirvedeydi. Hemen ertesi yıl kasetin adı bir filme verildi ve Acıların Kadını filmi de vizyona girdi. Halkın ilgisi çok büyüktü. Birçok insan kendi hayat hikâyesinin onunkiyle yakın buluyordu.
1988’e gelindiğinde her şey oldukça iyi gidiyordu; ama bir şeyler eksikti: “Yüzün gülse kalbin ah çekip ağlıyor, her zaman dünyamı başıma yıkıyor.” diyen Bergen, Ocak ayında “Sevgimin Bedeli” isimli albümünü çıkarıyordu.
O, Çilekeş şarkısıyla Orhan Gencebay’a, Talihsizler şarkısı ile Müslüm Gürses’e, Canım Dediklerim’le de İbrahim Tatlıses’e selam yolluyordu.
Sahneler, turneler de bir taraftan devam ediyordu Ekim 1988’de, Bergen, kaldığı heyecanı bıraktığı yerden sürdürmeye devam etti. Önce güzelliğini sonra da canını almaya uğraşan adam, altı yıllık cezasının ardından hapisten çıktı. Bergen, her ne kadar “bundan sonra adını kırk yılda bir anarım, sende kaybettiğimi başkasında ararım” dese de Halis’le görüşmeye devam etti.
Hapishanede sevdiği adamın ziyaretine gidiyor, ona maddi destekte bulunuyordu. 6 yıl önce yüzüne kezzap attırıp 1 yıl önce onu sahnede bıçaklatan adam yeniden Bergen’in hayatındaydı. Sahneyi bırakıp sevgisinin peşinde sürüklenen Bergen, o yıllarda Halis’le evlenip Mersin’e yerleşti… Ancak dayak fasılları yeniden başlamıştı. Bu kez kararlıydı. Sahnelere geri dönmüş ve 20 Nisan 1988 günü resmen boşanmıştı.
1989 yılı onun çalkantılı hayatının da sonu olacaktı. Yıllar Affetmez albümünün tanıtımı için şehir şehir dolaşan Bergen, yine takip ediliyordu. 14 Ağustos’ta Adana’nın Pozantı ilçesinde çok hızlı gelen bir araç Bergen’in içinde bulunduğu aracın önünü kesti. Aracından hışımla inen Halis, ondan karşılık bulamayınca bir el ateş ettiği silahıyla bir ömre son verdi.
- “Garibin çilesi mezarda biter” ve “Bir kara sevdanın esiri oldum, yazık oldu ömrüme, yazık oldu gönlüme” şarkılarıyla hayatının özetini sunan Bergen, öldüğünde 30 yaşındaydı, bugün
hâlâ 30 yaşında…
Sesinin doğallığı, yaşadığı acılar onu kendi döneminin en çok konuşulan sanatçıları arasına katmıştı. Geride 8 yayınlanmış, 3 yayınlanmamış kaset; bir film ve bol miktarda acı ve hüzün bıraktı.
Önce güzelliğini sonra da canını alan Halis Serbes, 1992 yılında hapisten çıktı. Evli, mutlu ve dört çocuklu olarak hayatına devam ediyor.