Benim işim sevi için...
Biliniyor; çekip giden her kelime, anlamını da beraberinde götürüyor yanında. Giden her anlamla daha da küçülüyor dünyamız.
Kıyametin kapılarını açan şey Türkçesizlik.
“Akideydi inanca müteallik bir şeydi şeker” diyor ya şair. Oradan düşünelim derinliğini.
Biliniyor; çekip giden her kelime, anlamını da beraberinde götürüyor yanında. Giden her anlamla daha da küçülüyor dünyamız. Unuttuğumuz her anlamla daha da daralıyor yorumlarımız. Duyamıyoruz. İçimize çektiğimiz hava değil artık.
Eş anlamlıymış gibi davranıyoruz kelimelere. Eş anlamlı değil, tek anlamlıdır kelimeler. Aşk, sevgiden başkadır mesela. Gönül, kalpten bambaşka…
Anlamıyoruz, temas edemiyoruz, kavramıyoruz artık.
Çünkü uzatıp elimizi dokunamıyoruz.
Eş anlamlıymış gibi davranıyoruz kelimelere. Eş anlamlı değil, tek anlamlıdır kelimeler. Aşk, sevgiden başkadır mesela. Gönül, kalpten bambaşka…
Sevgi, ‘sevi’den ayrıdır.
Sevi, mesaisinden kaçtığımız asıl vazifemizdir. Unuttuk çünkü. Ne çok unuttuk.
Hatırlamak, anlamın kapısıdır. Unuttuklarımız kaybolmuş değil çünkü. Uzaklaştılar ama oradalar.
Nasıl ki ışık için gerekli şey, gözlerimizi açmaksa, dünyamız büyüsün diye yapmamız gereken ilk şey de dönüp bakmaktır.
Bir ev ödevi olsun Cins’in bu ayki okurunu selamlayışı. Aslında bir dünya ödevi olan o asıl konumuz yani… Şu şiir:
Benüm bunda karârum yok ben bunda gitmeğe geldüm
Bezirgânam metâ‘um çok alana satmağa geldüm
- Ben gelmedüm davî içün benüm işüm sevi içün
- Dostun evi gönüllerdür gönüller yapmağa geldüm
Dost esrigi deliligüm ‘âşıklar bilür neliğüm
Değşürüben ikiliğüm birlige yitmeğe geldüm
Ol hâcemdür ben kulıyam dost bâgçesi bülbüliyem
Ol hâcemün bâgçesinde şâd olup ötmeğe geldüm
Bunda bilişmeyen cânlar anda bilişimez anlar
Bunda bilişüp dostıla hâlüm arz itmeğe geldüm
Yûnus Emre âşık olmış ma’şûka derdinden ölmiş
Girçek erün kapusında ömrüm harcımağa geldüm
‘Anlaşırsak ben yokum’ evet. Ama anlarsak biz varız.
Bu harflerin anlamı bu şekilde bin yıl önce bir araya getirildi. Bin yıldır ezberlenegeldi. Bin yıldır söylendi.
Mesai hak eder vazifemizdir bu bizim.
İthaf
Bir kez daha ve yeniden.
Bir kez daha ve her seferinde yeniden.
Yılın her Haziran’ında.
Uçmak için kanatlara ya da uçaklara ihtiyaç olmadığını bize her seferinde hatırlattığı için.
İşaret Çocukları’nın işaret feneri olduğu için.
Pırıl pırıl mavzerler çıkarıp getireceği için…
Artık kupkuru bir çöle dönen Afganistan Çağıltısı’nın yeniden mümkün olabileceğinin ispatı olduğu için.
Çoklarının içindeymiş gibi tafra yaptığı Büyük Türk Şiiri’nin hala nefes alan en gür ormanı olduğu için.
‘Aşk çocuklar parlayınca görülen ışıklardır’ dediği için.
Bu sayımızı ona ithaf ediyoruz.
Bu sayımızı ve her Haziran’ın mümkün her sayısını ona.
Cahit Zarifoğlu’na.