Bana uzun metraçın resmini yapabilir misin Abidin?

Cins
Cins

Sinirlendi Ahmet Abi. Çayını döktü, hanımı namazda. ‘Uzun Metrajın Resmi’ni okuyorgibiydi oğlu. “Bugün Hıdırellez, herkes namazlar gılıyo, dilekler diliyo. Sinemadan kafanıgaldıdığın yo” dedi. Ağır oldu be. Alimin sineması da ibadet değil miydi?

Yumurta kabuğunu beyaz perde yapmış fi lm izliyorlar. Tek göz, hepsi. Açık hava sineması. Garip bir adamın ‘Minyatür Cosmosda Rüya’sı.

Bi’ kedi gördüm galiba! Evet, evet bi’ kedi gördüm! Ve sakız çiğneyen bebek ezdi rüyalarını. Bir dev bebek. Dev, bir bebek. Bebek, bir dev. Bir, bebek ve dev…

Bu ne gevezelik. Bu ne güzellik. Ne bu müptezellik. Bu rüyanın sahibi kim? Bu riyanın şahidi kin! Ahmet Abi, mümin…

Epileptic film. Bunuel’den beri karıncalı o sağ el. Ve yine gölge. Bu tren ben olamam. Telgrafın telleri de taşıyamaz bu yükü. Bu, en büyüğü. Ve yine bir kuş açtı gözlerini.

Çer çöp sahile vurmuş. ‘İnci Denizin Dibinde’ dedim de inanmadın. Kanaviçe ellerinde, gözümle gördüm. Mum ışığında devleşiyor demir askerler. Işık, evet. Sihirli kelime bu. Sihrin ta kendisi. Işıksız bir hiç olduğumuz hakikatini seyrettiğinin farkında olmayan sırtı yere gelmişler topluluğunun gölgesini dövebilmek için mahalledeki bütün karanlıkları topladım. İşe yaramadı. Kahrolası rüya. Bağzı şeyhler hep böyle! İyi de başkasını rüyasıyla eğlenemezsin. Bir sağa, bir sola döner dünya. Emin misin? Ahmet Abi, emin…

Epileptic film. Bunuel’den beri karıncalı o sağ el. Ve yine gölge. Bu tren ben olamam. Telgrafın telleri de taşıyamaz bu yükü. Bu, en büyüğü. Ve yine bir kuş açtı gözlerini. Bir kul daha öldü. Uğur böceği kanatlanınca bitti fi lm. Ahmet abi, kimdi!

Sinirlendi Ahmet Abi. Çayını döktü, hanımı namazda. ‘Uzun Metrajın Resmi’ni okuyor gibiydi oğlu. “Bugün Hıdırellez, herkes namazlar gılıyo, dilekler diliyo. Sinemadan kafanı galdıdığın yo” dedi. Ağır oldu be. Alimin sineması da ibadet değil miydi?

Eyy film ağacı, Allah kabul etsin.

Ahmet Abi, duamızın fi lmini yapmayı nasıl başardın? Amin abi, amin. Uzun metraç, inşallah.

Duası kabul olduktan sonra aramızdan ayrılmıştı Ahmet Uluçay. Sinemamızın en cins adamlarındandı. Hayatı sinemaydı. Sineması hayattı. Kısa fi lmleri öylesine özeldi ki, hepimizindi. Yumurta kabuğundan Hıdırellez duasına, rüyasına ve hülyasına hayran kaldığım Ahmet Abi…

Eyy film ağacı, Allah kabul etsin.
Eyy film ağacı, Allah kabul etsin.

‘Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak’ın sıcaklığını yumurta ka- buğundan sinema perdesi yapmaktan aldığını geç anladık. Tim Burton izledi mi filmlerini bilmem. Fekat kopya çektiği kesin. Zaten bütün fi lmler bir film için yapılmıyor mu? Bütün kitapların bir kitap için yazıldığı gibi... Peki, hangi fi lm? Kısa filmlerinin arayışı buydu muhakkak. Bir ‘Hû’ ne kapılar açar, sen bilirdin. Bildirdin. Bir çift ayakkabının istikameti deneyselliğinde, gölgelerin gücü adına rücû imgeselliğinde, belgeselliğinde, simgeselliğinde, düşselliğinde ve illaki sende…

  • Şimdi sen esas filmin post prodüksiyon aşamasındasın. Yükün çoğunu hafi fl ettin. Yeri göğü inleten popüler kültürün mahkumu, mahdumu zamane sinemasının hayatta kalmasını sağlayan nadide teneffüslerden biriydin.

Eyy dünümüzü ağlayan Uluçay. Açtığın yolda, gösterdiğin ülküde, hiç durmadan duracağıma...

Beklemek lazım zira. Önce sorunun peşine düşmek, sonra sorunlarla düşmek, yine düşmek, yine düşmek ve böylece düşlemek lazım. Bizim büyük çaresizliğimiz, sorusuzluğumuz. Sorumsuzluk hastalığı, sorunluluk hali hep bundan. Neydi sorumuz? Soruyu soruyla cevaplamayı sorun etmeyelim. Sorumuz ne? Nerede? Ne zaman? Neden? Kim? Nasıl? Bi’ saniye! Evet! Sorumuz bu; NASIL!

Hadi soralım. Ahmet Uluçay, NASIL Ahmet Abimiz oldu?

NASIL sinema yapmamız gerektiği sorusuna NASIL bi’ cevap verdi? Cevabı bulmak zorunda değiliz. Neyi, NASIL arayacağız?

Ohh. Rahatladım. Sorumuzu bulduğumuza göre gözüm açık gitmem. Peki, NASIL giderim?