Balkonlu evler şehri Tiflis ya da üç “Kalın Türk”ün Gürcistan seyahati- ı

Balkonlu evler şehri Tiflis ya da üç “Kalın Türk”ün Gürcistan seyahati- ı
Balkonlu evler şehri Tiflis ya da üç “Kalın Türk”ün Gürcistan seyahati- ı

İsmet Özel’den çaldığım “Kalın Türk”le başlayalım söze. İncelmiş, çıt deyip inceldiği yerden kopacak Türklerden, gevrek Türklerden, şiirin ideolojinin Müslümanlığın kalınlaştırdığı yerden; yola, sefere, maceraya çıkan toynaklarına nal dayanmayan çırpını çırpını giden atlardan kimsenin indiremediği üç civanla başlasın hikâyemiz...

Henüz yüksek mektep vakitlerinde “Yeniden Viyana” kapılarını yoklamış Alper Kanca ile başlasın hikâyemiz. Sabi sübyan vakitlerinde Melet Irmağı’nda kulaç atmış çimmiş çeliklenmiş “Misak-ı Milli” dışına, ata toprağı Gürcistan’a ilk seferini yapan Hacı Bayram Çiçek’le başlasın hikayemiz. Anlatıcıya gelince; seferden bir gün evvel sefer görev emri almış bir Teşkilat-ı Mahsusa yaveri misali “Hele bismillah kervan yolda düzülür, hazırda ‘mataramda tuzlu su’” deyüp palas pandıras düşmüş yola... İşte onunla başlasın hikâyemiz.

Henüz yola çıkmadan 31 Temmuz miladi, 25 Muharrem 1446 hicri; “Tiflis Sokakları” adında bir Whatsapp grubu kurulmuş adım gruba eklenmiş. Neden “Tiflis Geceleri” değil “Tiflis Sokakları” ona takıldım ama “Ses etme Nevzat.” diyorum. Gruptan bombardıman başlıyor. Okunacak linkler var; “Gürcistan’daki Müslüman Topluluklar pdf”, “Tiflis pdf”, “Gürcüler pdf”, Allah sonumuzu hayretsin...

Yıllardır çalışmış antrenman yapmış bir ekibiz, kurallarımız var. Sayıları da az değil. “Eyvah çattık belaya!” diyorum. Alman ekolü bir adam Alper Kanca. Allah’ın garibi Ordulu Türk ekolü iki köhne füruğ (eskici), Hacı Bayram ve ben. Kurallar: 1- Dakik ol. Zamanında gel, zamanında git. 2- İletişime açık ol, irtibatta kal. 3- Dişlerini fırçala, tırnaklarını kes... (Gayri ihtiyari gözüm tırnaklarıma kayıyor.)

Uçuyoruz. Protokole yakınız. Alper Bey’imiz iki sıra önümüzde sağ yanımızda. Fındık fıstıkla besleniyor. Uçuyoruz. Çantamda bir Didem Madak kitabı, bir de Yaşamak Cahit Zarifoğlu’ndan. Bayram Bey yanımda uyukluyor. İki saat on beş dakika bir çırpıda geçiyor. Kaşla göz arası Tiflis Havalimanı’ndayız. 2007’de TAV yapmış bu modern havalimanını. Gülümseyen bir memure. İşlemlerimiz bitiyor. Soyadım üzerinden şakalaşıyoruz memur bayanla. Vaktiyle demir perde suratlı memurlar, KGB artığı polisler yapmıştı bu işlemleri. Bir döviz bürosundan bir miktar Lari alıyoruz. Hava çok güzel. Serin kuru Kafkas havası. Bunaltıcı bir İstanbul sıcağı haftasından sonra bu serinlik üçümüze de iyi geliyor. Havalimanında bir kumar ruleti maketi önünde, gırgır olsun için fotoğraf çektiriyoruz.

Alper Bey, Uber türü bir uygulama olan Bolt’tan bir taksi çağırıyor. Apar topar biniyoruz. Yol boyu ilk izlenimler... Modern bir şehir olmuş Tiflis. Çevre yolu boyunca modern Gürcistan’ı izliyoruz. Mc Donalds mıydı dağılan Sovyetlerin modernlik sembolü? Haberlerde hamburger, kola, Mc Donalds kuyruklarını hatırlıyorum 90’lı yıllardan. Devasa oteller, büyük kumarhaneler bence artık çağdaş Gürcistan. Yol boyu bunu görüyoruz. Sovyetik dönem büyük binalar halen ihtişamını ve gizemini koruyor.

Otelimiz, Liberty Meydanı’nda. Geniş bir meydan, geniş caddeler. Bir sokak müzisyeni kemanıyla müzik yapıyor Saint George Anıtı gölgesinde. Bir küçük kız balerin pabuçlarıyla dans ediyor. Bir sürü köpek var etrafta. Arada hırlıyor havlıyorlar. Köpek burada da sorun. İstanbul’dan daha çok köpek var. Zamanla Stalin’den vazgeçen Gürcüler 2006’da heykelini indirip yerine daha büyük ve yüksek Saint George heykelini dikmişler. Adını da Özgürlük Meydanı koymuşlar meydanın.

Milattan önce 4. yüzyılda kurulmuş ilk Gürcistan Krallığı. Osmanlıların, Bizans’ın, Perslerin ve en son Rusların işgaline uğramış. 91’de bağımsızlığını ilan etmiş ve bu meydanla, meydana diktiği 35 metre yüksekliğinde bir kaide üzerine Saint George anıtıyla taçlandırmış özgürlüğünü. Anladığım kadarıyla Saint George, Gürcü evliyalarından. “Kim demiş Gürcü’nün evliyası olmaz?” Şimdilerde Avustralya’da yaşayan Fatsalı sevgili dostum Cem Gençoğlu bir de Ünyeli dostumuz Yusuf Ziya var ki ikisi de Gürcü’dür ve değme evliyaya cin çarptırırlar.

Güzel bir lokasyonda otelimiz. Meydana 150 metre var yok. İbis Otel. Oldum olası severim otel odalarını. Necip Fazıl’ın “Otel Odaları”yla alakası yok odamın. Kübik resimli duvarlar, şık mobilyalar...

“Bir merhamettir yanan, daracık odaların / İsli lâmbalarında, isli lâmbalarında / Gelip geçen her yüzden gizli bir akis kalmış / Küflü aynalarında, küflü aynalarında /Ağlayın, âşinasız, sessiz, can verenlere / Otel odalarında, otel odalarında!...” mısraları geliyor Üstad’ın dilimin ucuna apansız.

Bavulları bırakıp apar topar sokağa atıyoruz kendimizi. Meydana çıkmadan sağda Tiflis eski belediye binası. Eski Tiflis’e doğru küçük bir tur atıyoruz. Gözüm bir yandan Türk restoranı arıyor. Alper Bey Gürcü yemeklerinden yana. Her tarafta “Georgian Cuisine” (Gürcü Mutfağı) tabelalı restoranlar. Adamlar turizmi keşfetmiş. Nüfusu 3 milyon 700 bin civarı Gürcistan’ın. 2023’de aldığı turist bir önceki yıla göre yüzde 57 artmış. Bizim itip kaktığımız Arap turistlerin de tercihi Gürcistan. Seyahatimiz boyunca çok sayıda Çinli, Japon, Arap ve Türk turist kafilelerinin çarşı, pazar, müze gezdiğini gördük. Her şey turist için, turiste göre. Helal sertifikalı restoranlar azımsanmayacak kadar çok. Haçapuri’yi o nefis peynirli yumurtalı pideyi daha önceki seyahatlerimde de sevmiştim. Hinkali pek damağıma uymasa da kızıma ve sevgilime hinkali desenli bir çift çorap almayı ihmal etmedim. Harço bizim Karadeniz’de de Gürcülerin sıkça yaptığı nefis bir dana çorbası. Bizim oralarda Karadeniz’de tavuktan da yapılır. Tadını kinzi adı verilen bir baharattan alıyor. Bahsi geçen yemekleri tatmak için bile Gürcistan’a gidilebilir.

1877-78 Osmanlı Rus Harbi ve 21 Kars Antlaşması’yla yaşadıkları coğrafya Osmanlı’nın elinden çıkan Müslüman Gürcüler, dinlerini kaybetmemek için Anadolu’nun muhtelif yerlerine göç etmişler. Bir büyük kısmı Karadeniz sahiline yerleşmiş. Bu iskânın başka sebepleri de var elbet. Bölgedeki Rum ve Ermeni nüfusun dengelenmesi. Dolayısıyla bölgeye yerleşen Gürcüler kültürlerini, yemeklerini, her bir şeylerini getirmişler.

Ortodoks Hristiyan Gürcüler. Ne Rus Kilisesi’ne ne İstanbul’a ne de Roma’ya bağlılar. Kendi Patrikleri var. Kiliselerin yoğunluğu daha önceki gözlemlerimden daha fazla. Düğün, cenaze, sabah akşam ve pazar ayinlerinde kiliseler hınca hınç dolu. 2008’deki Rus saldırılarının bu dindarlıkta etkili olduğunu düşünüyorum. 2000’li yıllarda yaptığım seyahatlerde böyle bir yoğun dindarlık dikkatimi çekmemişti. İlk gün, ilk gezimizde bir cenaze merasimini izlemek üzere girdiğimiz kilisede büyük bir kalabalık vardı. Bir adamın gözleri hep üzerimizdeydi. Terslik çıkacağını düşündüğüm için çıkalım demiştim Alper Bey’e. Etrafta birçok tesettürlü çarşaflı manastır rahibeleri vardı. Bayram Bey’imiz ortalıkta yoktu. Endişe edecek bir şey de yoktu aslında. Alper Beyimiz bu durumu fazla ciddiye almıştı.

Bizim kapalı çarşıyı bir tık andıran yer altı meydan çarşısını gezerken fiyatını sorduğum şeylerin dekor olduğunu, satılık olmadığını öğrenmek ayrıca canımı sıkmıştı. Sonradan bir Gürcü mutfağında buluştuğumuz Bayram Bey’imiz elinde bir Türk döner dürümüyle çıkıp geldi. Meğer zangoç musallat olmuş Hacı Bayram Bey’imize. Zangoç, Bayram Bey’imizin kısa pantolonla kiliseye girmesine izin vermeyince çıkışta beklemiş bizi. Biz başka bir kapıdan sokağa çıkınca diplomatik sorun oluştu, gezi kurallarının 2. maddesi “İletişime açık ol, irtibatta kal”a muhalefetten...

Yıllar evvel yaptığım ziyarette Tiflis, 100 dolara adam vurulan güvensiz bir yerdi. Türkiye’de aranan kaçan ne kadar kaçak, mafya varsa onlar için güvenli bir limandı Gürcistan. Halen öyle. Bir Türk kabadayının bir Gürcü oligarkın ayağına bastığı için Tiflis’te bir cezaevinde tutulduğunu öğreniyoruz.

Akşam Tiflis’in ara sokaklarında yaptığımız geziler hepimiz için çok keyifli ve eğlenceliydi. Bir gece Özgürlük Meydanı’nda rast geldiğim Türk İş Adamları Derneği çok iyi bir lokasyondaydı. Lakin Türkiye, Gürcistan ve İsrail bayraklarını yan yana görmek beni fena halde rahatsız etti.

Uzun süredir Amerika’nın çöktüğü Gürcistan: ABD ve Avrupa’nın çöplüğü, kara para aklama sahası ve Avrupa’da çalınan araçların son durağı olmaktan kurtulur diye ümit ederken; Liberty Meydanı’nda ve başka yerlerde gördüğümüz Gürcistan bayrağının sağında solunda AB ve NATO bayrakları. Görünen o ki bu bir Gürcü Kızıl Elma’sı gibi ulusal bir proje olarak halkın önüne konulmuş. AB’ye ve NATO’ya üye olmayı çok istiyor Gürcistan halkı. “İnşallah.” diyordu mihmandarımız Kraliçe Tamar... Yakın zamanda bu durumu askıya alan hükümete karşı yapılan eylemler hepinizin malumu.

O nefis ahşap evlere ve oyma sanatının en güzel örneği balkonlara bayıldık hepimiz. Ama dilimizde Sezai Bey’in; “Alnından Öpmeye gidiyorum / Evleri balkonsuz yapan mimarların” dizeleri bir marş gibi duruyordu... Bizim klasik mimarideki cumbanın aksine burada balkon çok revaçtaydı. Üçüncü gün bize mihmandarlık eden Kraliçe Tamar; o nefis ahşap oyma örneklerden Evlendirme Dairesi’ni hayranlıkla izliyorken Bayram Bey’imiz, Sovyet döneminde balkon mimarisi olmadığını, ancak Gürcülerin balkonlarına Sovyetlerin çaresiz ikna olduğunu söylemişti. Biz onun yalancısıyız. “Gürcü kadını için iki sebepten önemlidir balkon.” demişti Tamar; “Yeni evli gelin balkondan elbisesinin şıklığını, takılarının pırıltısını sergiler konu komşuya bu bir. İkincisi balkonda yapılan dedikodular Gürcü kadının vazgeçilmezidir.” Gülüşmüştük.

Diplomasi okumuş Tamar. Türkiye’yi seçmiş bölüm olarak. Gürcüler aşağı Gürcüler yukarı. Kız fena milliyetçi. Bu milliyetçiliği de anlayabiliyorum elbette. 91’de bağımsızlığını ilan ederek Sovyetlerden ayrılan bir ülkede elbette milliyetçilik bir devlet projesi olarak tetiklenmiş olmalı. 2008 Ağustosu’nda Rusların başlattığı harekâtın da milliyetçiliği tetiklediği aşikâr. Derken ilk günümüzü noktalıyoruz.

Yorumunuzu yazın, tartışmaya katılın!

YORUMLAR
Sırala :

Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım