Bahçe kurma düşüncesinin dayanılmaz güzelliği
Dünya gurbetinde içerisinde sürekli bir sızıyı taşıyan insan, kendi bahçesini kurarak ve bu bahçeyi süsleyerek bir nebze de olsa bu sızıyı gidermeye çalışır. Ta ki muhayyilesinde beslediği bahçesine kavuşana dek.
Bir.
"Dünyada mekân, ahirette iman" diyen büyüklerimizin mekân düşüncesinin en önemli yansımalarını kurdukları bahçeler üzerinden okuyabiliriz. Bahçeler hem yaşanılan mekânı hem de yaşanılan çevreyi güzelleştirmek, güzelleştirirken de temel olarak aldığı bir muhayyileyle insanlığı abat etme düşüncesinin bir tezahürüdür: İnsanın dünyadaki esas vazifesi dünyayı güzelleştirmektir. Bu güzellik hem zahiri hem de bâtını bir anlam taşımaktadır. Dünyasını güzelleştirmek için önce kendinden/içinden başlayacağını bilen insanoğlu, ardından çevresini güzelleştirmeye başlar. Bahçeler insanoğlunun toprak ile kurduğu ünsiyetin bir yansımasıdır.
Toprak insanoğlunun asli vatanı olarak her daim ilgisinin ve yöneliminin başında yer almıştır. Bu bakımdan toprakla ünsiyetini koparanlar gittikçe betonlaşma tehlikesiyle karşılaşmakta, insanî vasıflardan gittikçe uzaklaşmaktadır. Toprak, insanlığın hamurunun yoğrulduğu temel unsur olarak onu o yapan vasıfları taşır. Bahçeler, toprağın bin bir çiçekle nasıl bir hayat kaynağı olduğunun göstergesidir. Onu işleyip onun istediği koşulları sağlayan ellerde ne şekle gelebileceğinin en güzel örneğidir. Birer sanat eseri hükmündedir. Bilenin elinde, başta bahsettiğimiz güzelleştirme niyeti taşıdığı için bahçeler mekânlara estetik bakış/ kaygı katma durumudur.
- İki.
- Bahçeler topraktan geldiğini unutmayan insanoğlu için bir süre bu dünyada gölgelik elde etme derdidir ve bu dünyanın gelip geçiciliğine bir vurgu taşır. Bu geçicilik için de dahi olsa güzelliğin peşine düşmüş güzelin, güzel eylemlerinden biridir. Bahçe kurmak, bir cennet düşüncesinin yansımasıdır. Dünyanın sıkıntısına ve gurbet sızısına katlanabilmek için bu dünyada kendine bir sığınak oluşturma derdine düşen insanoğlu, çareyi bahçe kurmakta görmüştür. Hayalindeki cennet vurgusuna işaretle, onu bezeyip süslemiştir.
Üç.
Bahçeler salt, belirli bir sınırla çevrili alanlar olarak düşünülmemeli, ormanlar, göller ve nehirler de bu bahçe düşüncesinin bir göstergesi olarak okunmalıdır. Aksi hâlde sınırlayıcı bir bakış açısı sunarak bir hobi alanı olarak anlamlandırılmasına neden olacaktır. Fakat değişen ve dönüşen dünyada özel mülkiyet alanlarının kamusal alanlarla git gide ayrışması neticesinde insanoğlunda da algısal bir değişiklik meydana gelmiştir.
Bugün apartman dairelerinde ya da güvenlikli sitelerde peyzaj ile birlikte anılan bahçe kültürü gittikçe yok olmakta, bahçeden muradın çimenlerle çevrili ve süs havuzlarının olmazsa olmaz olarak kabul edildiği bir forma dönüşmesiyle karşı karşıyayız.
Oysaki bahçe düşüncesi bu coğrafyada bir kültür hâline gelmiş, anlam dünyasında yer edinmiş ve büyütmüştür. Fakat nesiller zaman geçtikçe bu kültüre de gittikçe yabancılaşmış ve unutmaya başlamıştır. Bahçe kültürü, göçebelikten yerleşik hayata geçiş süreciyle birlikte sürekli olarak zenginleşen bir olgu olarak karşımızda durmaktadır. Bu bakımdan sorgulanması ve üzerinde durulması gerekli önemli bir mesele olarak ele alınmalıdır. Modernizmin mekânlar üzerindeki etkisi, bahçe kültürünü de etkilemiş, dönüşüme uğratmıştır. Bugün kentlerde yaşam sürmeye başlayan insanlar apartman dairelerinde ve güvenlikli sitelerinde sadece çimenlere ve süs havuzlarına maruz kalmış, bu durum da bahçe kültüründen uzaklaşmalarına neden olmuştur.
Dört.
Geçmişten günümüze bahçe ve kültürü saray bahçelerinden mesken bahçelerine, sanatsal bir yaklaşım olarak mimariye, müziğe, edebiyata sirayet etmiş bir özellik taşımaktadır. Tören ve kutlamaların vazgeçilmez mekânları olan bahçeler tarih içerisinde doğaldan yapaya bir seyir izlemektedir. Osmanlı Dönemi'nde Türk bahçe düzeni imparatorluğun sahip olduğu sınırların kültürlerinden etkilenmiş, özellikle dinsel motiflere vurgular taşımaktadır. Kurân-ı Kerim'deki cennet tasvirlerinden olan mevye ağaçları, çiçekler, özellikle son dönemlerde laleler, nehirler, ırmaklar bahçe kültürünün özel bir yorumla yorumlanarak değerlendirilmesini sağlamıştır. Işık ve gölge oyunlarıyla bahçeye ayrı bir güzellik katma, suyu olmazsa olmaz kabul etme, çiçeklerle bir renk cümbüşü oluşturma ve insanların ve kuşların hakkıdır deyip meyve ağaçları ile bezemek benzersiz bir düşüncenin ürünü olarak kendini göstermiştir.
Bahçe kültürü, göçebelikten yerleşik hayata geçiş süreciyle birlikte sürekli olarak zenginleşen bir olgu olarak karşımızda durmaktadır.
Beşir Ayvazoğlu'nun Güller Kitabı'nda değindiği gibi "İslam şehirlerinde ağaçlarla ve çiçeklerle dolu bahçesi bulunmayan bir ev düşünülemezdi. Şehirlilerin çoğu bahçe ve çiçek meraklısıydı. Evlerin bahçe olarak düzenlenmiş, ortalarında havuz bulunan birer iç avlusu bulunurdu. Birbirini kesen yolları, çimenleri, ağaçları, oturma yerleri, havuzları, hatta tavus kuşları, evcilleştirilmiş güvercinleri, kuğuları ve ördekleri ile âdeta birer park olan bu avlular simetrik bir biçimde düzenlenir ve havuz, içine yansıyan ağaçları, çiçekleri ve yapıyı simetrik bir biçimde çoğaltırdı…" Bahçelerin bu güzelliği şairlere, müzisyenlere, ressamlara ilham olmuştur.
Beş.
Bahçe kültürü Osmanlı'da bir devlet politikası olarak kabul edilmiştir. Özellikle Kanuni döneminde bu kültür gittikçe yaygınlık kazanmış, sayısı yüzbinleri bulan çiçek soğanlarının bahçelere ekimi geliştirmiş, yabani çiçeklerin bahçelerde kullanımı hususunda ıslah çalışmaları başlatılmıştır. Bu konuda Evliya Çelebi'nin Seyahatname'sinde gezip gördüğü yerdeki bahçe anlatımları o dönemin bahçe kültürü hakkında önemli ayrıntılar sunmaktadır. Batılı seyyahların hatıralarında ve izlenimlerinde de Osmanlı'nın bahçe ve çiçek kültürünün ayrıntılarını izlemek de mümkündür.
Bahçe çiçek kültürü üzerinden hareketle belki de çiçek soğanları üzerine- özellikle lale soğanları- kurulan borsayı araştırmak bu konuda önemli veriler sunacaktır. Arz ve talebin o dönemlerde bu kadar yüksek olması, o dönemde bahçe ve çiçek kültürüne verilen önem ve değerle anlaşılabilir. Kültür tarihçiliği konusunda önemli bir unsur olan bahçe kültürümüz hakkında önemli veriler olmaması bu kültürün gittikçe sönükleşmesine ve ortadan kalkmasına neden olmuştur. Günlük rutinlerini kapitale odaklayan insanoğlunun bu günlerde dört duvar arasında betona, laminanta, asfalta basması onda her şeyi katılaştırmakta, psikolojik olarak çöküntüye sürüklemektedir.
Altı.
Mustafa Kutlu'nun Beyhude Ömrüm adlı hikâye kitabında ismi verilmeyen başkahraman üzerinden aktarılan düşünce; bir bahçe kurmanın hayali ve çabasıdır. Kutlu, bahçe kurmanın insanoğlunun temel amaçlarından biri olduğu düşüncesini kahramanı üzerinden şu şekilde aktarır: "İnsanoğlu dünyaya niçin gelir? Herhâlde bir bahçe kurmaya gelir. Bu düşünce ile gülümsüyorum. Dünya dediğimiz de bir gurbet değil mi?" Dünya gurbetinde içerisinde sürekli bir sızıyı taşıyan insan, kendi bahçesini kurarak ve bu bahçeyi süsleyerek bir nebze de olsa bu sızıyı gidermeye çalışır. Ta ki muhayyilesinde beslediği bahçesine kavuşana dek.