Babannem kripto modernistti mesela
Samed Karataş ve Eray Sarıçam, yeni bölümümüz Çabuk Unutma'da aşktan hareketle bazı şeyler hakkında mesajlaştılar. “Mangalın korunu avcuna koy da/ hatırla: /nasıl unutmuştu 20 yıl Kur'an'ı/ İbnü'l Cella” Ahmet Oktay
Samed Karataş: Âşık olmadan önceki son yaz tatili? Hatırlıyor musun?
Eray Sarıçam: Her gün Uludağ gazoz ve Fotomaç alıyordum. Para kaldıysa bir yerden ayrıca Fanatik de alıyordum. Ne aşk vardı başta ne şiir. Cılk romantizm falan demeyeceksen bende şiir ile aşk aynı yıllara tekabül ediyor. Böylece Fotomaç'ı bırakıp “Ben Sana Teşekkür Ederim ‘”şiirine geçtim Ülkü Tamer'den.
Samed Karataş: Bende de aynı. Şair değildim. Yani kötü yola düşmemiştim. Köyde Kuran kursundan kaçmıştım. Babannem de bir şey dememişti. Belki de babannem kripto modernistti. Şimdi düşündüm de. Tarhanayı da zaten kaseyle değil, kaşıkla içiyorduk.
Eray Sarıçam: Tarhanayı kaşıkla içmesi değil de Kuran kursundan "kaçmana" bir şey dememesi beni yakaladı. Bizde çünkü kıvanç meselesiydi Kuran kursuna gitmesi torunun. Peki babaannen şiir falan okuyor muydu ya da şiir "söylüyor" muydu? Çünkü bu profilden o çıkabilir yani.
Samed Karataş: Ağaca tüneyen baykuşu ve cama yapışan kurbağaları dedemin ruhu sanması dışında bir sorunu yoktu babannemin. Düşündüm de amansız bir heteredoksi galiba. Şiir okumazdı ama mâni söylerdi. Kadınlara "Fatıma anamızın eli" diye el verir onları etkinleştirirdi. Kadınlara kurşun dökerdi. Para almazdı. Senin şair olarak var mı kaliteli bi hurafen?
Eray Sarıçam: Keşke benim de ailemden gelen böyle hikayelerim olsa, aileden gelen bir hikayem yok ama bizzat bugünkü varlığımı, şu an seninle konuşmamı hatta şiire daha doğrusu şiirle ilgili bir Vatsap mesajına borçluyum. Buna sen hurafe diyebilirsin. Ama çok karizma bir kişisel tarih olduğunu da kabul et bence. "Varlığımı şiire borçluyum" falan kaldı mı böyle şiir sevgisi dkhghsf
Samed Karataş: Ya harbiden varlığımızı asgariye ücrete borçluyuz. Ama küçük bir hurafe bırakayım: Beklediğim otobüsün gelmesi için sigara yakıyorum... Peki âşık olduktan sonraki ilk sabah desem?
Eray Sarıçam: Âşık olduktan sonra ilk sabah internet kafeye gittim. Niye? Çünkü kızın dayısı mahalledeki internet kafeyi işletiyordu. Bir dönem hiç bitmedi benim için, masa 15'i yarım saat uzatır mısınızlar. Yani kızı görme ihtimalin var düşünsene. Varsın tükensin cebimdeki 50 kuruşlar...
Samed Karataş: İlk aşkın bile ekonomiyle başlamış lan. Ya yarım saat uzatamasan hesabı... Ya âşık olduktan sonraki ilk sabah yaratıldığımı anladım sanırım. sffsdffs şaka yapıyorum ya. Ama koyulaşma isteği geldi bana. Koyulaşma isteğini giderebileceğim tek alan kahvaltıdaki çaydı sanırım. Evet demli çaya başlamıştım... Hatta bu koyulaşma alışkanlık kaldı bende. Hala gün içinde boş vakitlerimde koyulaşırım. Çorba içerken çok tuz atıyorum. Bir müziği beğenmişsem internet paketimi bitirecek kadar dinliyorum. Dostlarıma çok güveniyorum, kibirli ve yalancı adamlara çok sövüyorum. Yani ortalamayı reddediyorum. Aşk bunu yapmış olabilir bize. Adamlara mesela Bilecik yetmemiş Viyana'ya kadar gitmişler.
Eray Sarıçam: Kanka ikimizin de sevmediği bir şairin sevdiğim bir dizesi var, "yaşadım mı yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi" diyor adam. Biliyorsun bizde "orta" hep kötü anılıyor, bunun Kuran'daki karşılığı "vasat" ve vasat olanda hayır var, fakat burada Türkler bu hayrın çevresini şiirde ve askeriyede genişletiyor galiba. Bize şiir ve savaşta vasat yok, diğer her şeyde belki tutturuyoruz ama yok şiirde ille aşkın olacak şairden herifler (kadınlar da...)
Samed Karataş: Aynen mesele o galiba. Yani askeri muhabbetler ve şiirde duruma böyle bakıyoruz. Ama bunu genişletebiliriz gibi de geliyor bana. Mesela adam çocuğunun doktor olmasını istiyor. Doktor. Ne kadar tok bir kelime. Tamlık hissi. Maddi gelirinden önce ismi yetiyor yani. Sen şimdi herifler ve kadınlar diyince tekrar hatırladım. Yazıda da belirtmiştim Karacaoğlan'ın babası oğlunun şair olmasını ister miydi?
Eray Sarıçam: Karacaoğlan'ın babası oğlundan ne kadar haberdardı bilmiyorum, ama adam bütün Osmanlı'yı gezmiş, adını anmadığı bölge yok. Bu durumdan babası memnun olabilir, en azından gözünün önünde şiir söyleyip durmuyor, itliği serseriliği başka yerde yapıyor lsflagsg Şimdi bak mesela biz editörüz, kadın anam ortamlarda benden bahsedince editör demiyor, "edebiyat öğretmeni" diyor, niye, çünkü senin dediğin nokta işte.......
Samed Karataş: Karacaoğlan'ın babası itlik serserilik yapmasını istemiyorsa yani bir bakıma âşık olmasını da istemiyor yani. Millet olarak zaten aşkı seviyoruz da aşık insanları sevmiyoruz. "Edebiyat öğretmeni"... Köyde ama editör kelimesi çalışıyor kanka. İnsanlar anlamadıkları için mühendis gibi bir şey sanıyorlar.
Eray Sarıçam: sdfjshlfjshçd mühendis sanmak müthiş olaymış ama. Yahu toplumcak sevdiğimiz aşık tipi de -geçen gün de konuştuk ya- Fuzuli gibi falan. Fuzulinin aşkını küçümsemiyorum, Allah çarpar vallahi. Ama 21. yüzyılın Üsküdar'ında Marmaray'a yetişmeye çalışan biri bence "soyut" ya da "hakiki" aşk değil de Nedim'in Karacaoğlan'ın aşkını yaşamalı, hele ki yirmili yaşlardaysa. Nabi'nin hikmeti, Fuzuli'nin aşkı daha sonra, ama ne kadar sonra bilmiyorum. Nedim iş çıkışı sahile inip denizi seyreder miydi mesela?
Samed Karataş: Ya zaten Fuzulî'nin aşkını nasıl yaşayacak abi? Sevdiği kız story atıyor instagrama. Yani ama büyükler de hikmet pompalıyorlar bir yandan. Genç ne yapacağını şaşırıyor. Bu da işte ikiyüzlülüğü ortaya çıkarıyor bir yerde. Yav bi salın gençleri diyemiyorsun. Çünkü yerine önereceğin dili de kuramamışsın. Düşün mesela hala Karacaoğlan'a gidiyoruz. Tivit atmıştım bir defasında. Karacaoğlan mezarından kalkıp gelse; Bağcılar'da dayak, Fatih'te tekfir ve Kadıköy'de linç yer diye. Durum böyle. Ayrıca Nedim iş çıkışı sahile inse yalnızca denizi mi seyreder emin değilim... ... O zaman unutmakla ilgili bir dize söyle de kapatalım konuşmayı. İşim gücüm var.
Eray Sarıçam: "Çünkü unutmak bana göreydi/ Çünkü ben de ölümlüydüm" (Turgut Uyar)