Babamın bir atı olsa bir de şahini
Bir kavgamız yok. Ne Çin’de, ne Maçin’de, ne Urumeli’nde, ne Nemçe’de düşman da bırakmadık, kavga da. ‘Kıra kıra bırakmadık’ demedim; dikkat isterim. Düşmana benzeye benzeye düşman olunacak kimesne bırakmadık dört yanda beş bucakta. Dünya bize küçüktü, durduk yerde büyüttük.
Gece seni tatlı uykundan kaldıran yılkı sesleri var mı ovanda, obanda? Yok. Zaten artık bir oban da yok. Otobanın var ama şahinin yok. Doğan taklidi yapmayı çok sonra öğrenecek.
Sıkılıyoruz. Sıkılıyorsak obasızlıktan, ovasızlıktan, atsızlıktan, şahinsizlikten...
Hız yok. Hafiflik yok. Nara yok.
Kılıç yok ulan, dahası var mı? Kılıç yok, pala yok, kargı yok, teber yok, mızrak yok, pıçak yok, yatağan yok.
Aşağı derenin solundaki ala taşların berisinde buluştuğumuz, yüzüne bakınca kalbimiz duracak zannettiğimiz yârimiz yok.
Adam dediğinin dostu olur elbette amma adamın adamlığı dostuyla değil düşmanıyla, dostluğuyla değil düşmanlığıyla belli olur.
İlle de ve yeniden söyleyelim: Atımız yok ulan. Dorumuz, sekimiz, küheylanımız, kırımız, arabımız, rahvanımız şöyle dursun beygirimiz bile yok. Yelesine yapışıp, üzerine şöylemesine yatıcak dörtnala süreceğimiz binitimiz yok. Duvara asmalık nalımız yok. Hem artık amma çirkin bir obje nal…
Sözümüz zaten yok. Akşam olup yaylaya duman çökende sazını eline alıp da dedelerin, ataların esatirini uçtan kulaktan anlatıp ‘imdi geldik işin kıssasına, bak burayı onat fehmet, şahana bin kulaçtaki serçeyi bulduran gözü veren goca Rabbım sana aynı gözü niye vermemiş bakalım?
Hele fehmet. ‘Gözünün gördüğünden korkma’ denmiştir amma, ‘gözünün görmediğine de ilişme ki dünya rahat ede’ de denmiştir. Sende şahan gözü olsa sen zalımlık edersin. Sen zalımlık etme diye sana adam gözü verilmiş. Zaten göz dediğin adama verilir. Söz dediğin adama verilir. Saz dediğin adama verilir. Elhasıl lazım olan cümle nesne adama verilir ki adam nesnenin kıymetini bile.
Bir kavgamız yok. Ne Çin’de, ne Maçin’de, ne Urumeli’nde, ne Nemçe’de düşman da bırakmadık, kavga da. ‘Kıra kıra bırakmadık’ demedim; dikkat isterim. Düşmana benzeye benzeye düşman olunacak kimesne bırakmadık dört yanda beş bucakta. Dünya bize küçüktü, durduk yerde büyüttük.
- Şimdi sıkılıyoruz çok. Sıkıştığımız yerde sıkılarak yaşıyoruz. Ovasız, obasız, toklusuz, koçsuz, danasız, culuksuz, şahinsiz, atsız…
He canım. Aşırı romantik yazdım. Sen romantik zannet diye yazdım. Sen romantizmi keşfet diye yazdım.
Hadi şimdi kendine tahtadan bir kılıç, essahtan bir düşman bul. Adam dediğinin dostu olur elbette amma adamın adamlığı dostuyla değil düşmanıyla, dostluğuyla değil düşmanlığıyla belli olur.