Aynadan bana bakan

Aynadan bana bakan
Aynadan bana bakan

Bazen aynaya bakarken aynadakinin bana, benim ona baktığımdan daha öfkeli daha kırgın daha ne bileyim bişey baktığını fark edip onun benden daha başka biri, daha başka bişey olduğunu görerek... “Korkuyorum,” derdim “eğer aynaya bakan olsaydım.” Ama değil. Ben aynadan bana bakanım.

Yine geldi burnumun ucuna kadar ve sağ yanağına baktı bir şey mi var diye, o bakınca ben de baktım tabii, sonra yüzünü yıkadı, dişlerine de baktı. O yıkayınca ben de yıkadım tabii ama ben suyun tadını, yüzüme değince ne olduğunu bilmiyorum. Sonra döndü arkasını gitti, o gidince ben de döndüm arkamı, onun gittiği yere gittim.

Otuz altı yıldır böyle yaşıyorum. Delirmek üzereyim. O aynadan ne kadar uzaklaşırsa ben de o kadar uzaklaşıyorum, başka bir yerde başka bir aynaya yaklaşırsa ben de yaklaşıyorum ve sadece aynaya baktığı anlarda bir şeyler hisseder gibi oluyorum. Soğuğu, sıcağı, tadı ve hatta suyu ama hissediyorum bile diyemem, sadece hisseder gibi oluyorum. Herhangi bir yerdeki herhangi bir aynaya yaklaşmadığı anlarda ise o her nerede her ne yapıyorsa onu yapıyorum ben de ama karanlıklar içinde ve hiçbir şey duyumsamadan, hissetmeden.

Otuz altı yıldır böyle yaşıyorum ve artık çok sıkıldım. Bu yüzden bir süredir alıştırmalar yapıyorum. O, aynanın karşısına geçtiğinde yaptığı her şeyi yapmamak için çaba sarf ediyorum. Pek kolay değil ama öğreniyorum. Geçen ay ilk defa, başımı onun başını çevirdiğinden daha az çevirmeyi başardım. O fark etmedi bile çünkü fark edilecek düzeyde değildi. Ama geçen hafta, o bana bakmazken, kapının girişindeki boy aynasına ve yani bana arkası dönükken, ben çabaladım ve kafamı çevirip ona bakmayı başardım. Aynanın öte yanında onu ilk defa arkadan gördüm, ilk defa ben ona bakarken onun bana bakmadığı bir halde gördüm onu.

Sonra çok büyük karanlıklar içindeyken mesela o işyerinde masasında oturmakta ve çalışmaktayken, etrafında ayna ya da onu yansıtacak bir şeyler yokken yani ben karanlıklar içinde o ne yapıyorsa yapmaktayken, onun yaptıklarını yapmamaya çalışmaya başladım. O eline zımba aletini aldığında ben zorladım kendimi ve almadım mesela elime zımba aletini. Çok zor da olsa başardım bunu. Bir de o oturmaktayken ben zorladım kendimi ve ayağa kalktım mesela. Muhteşem bir andı. Sonra?

Akşam eve geldi, girdi içeriye, kapı girişindeki aynada karşılaştık, yüzüme bakmadı, ben de onun yüzüne bakmadım (doğal olarak demeliyim şimdi ama hayır). Ben onun yüzüne baktım bir saniye. Ondan nefret ettiğimi düşündüm, bu düşünceyi sevdim, nefreti sevdim. Sonra odasına geçti. Sonra her akşamın rutini. Gece yarısı gitti yattı, ben de karanlıklar içinde onun girdiği gibi girdim yatak gibi bir şeye ama yansıma yoksa yatak yoktu, öyle karanlıklar içinde belirsizlik içinde onun gibi yatmaktayken zorladım kendimi ve.

Kalktım. Yataktan. Kalkmayı başardım yatak gibi karanlıktan. Ayakta dikildim zifiri karanlıkta. Sonra çok ağır hareket ederek, çünkü çok ağır hareket edebiliyordum sadece, odadan çıktım. Diğer oda. Sonra. Aynaya kadar yürüdüm. Buradan, böyle yaşamaktan bıktıysam, nereye gidersem gideyim hiçbir yere gidememiş olurdum çünkü nereye gidersem gideyim burada olurdum ama aynaya gidersem ve aynadan öte tarafa geçersem…

Aynaya kadar yürüdüm, çok zorlandım, o yatağında uyuyordu, o öyleyken yürümek, onun yapmadığı şeyi yapmak ölüm gibiydi, canım çıktı adeta ama yürüdüm aynaya kadar ve aynanın karşısında durdum. Baktım aynadan dışarıya, aynanın karşı tarafından bana bakan bir yüz yoktu ve bu muhteşem bir histi. Benim varlığım başka birisine bağlı değilmiş, kendi kendime varmışım gibi hissettim. Muhteşem bir histi. Elimi uzattım aynaya doğru. Dokundum aynaya. O bazen elini uzatır ve dokunurdu aynaya, ellerimiz buluşmuş gibi olurdu, oysa o aynaya dokunmuş olurdu bense onun iğrenç eline dokunmuş gibi olurdum ama bu sefer o yoktu karşıda ve elim aynanın öte yanına geçti. Zorlanarak, aynayı titreterek ve sarsarak ama ıslak bir tülden geçer gibi geçti. Ve elimin öte yandaki kısmı, sıcağı hissetti. Isıyı. Yaşamayı. Çok heyecanlandım, coşkudan delirecek gibi oldum. Öyle bir iştaha geldim ki, elimi öte yana daha da ittim ama anca bileğimin hizasına kadar çıkabilmişti elim. Elimi daha fazla itsem de daha da gitmedi elim, ayna gerildi, titredi. Geri çektim, elim geri geldi. Elime baktım. Isısına baktım elimi alnıma koyarak. Çok mutlu oldum. Gülümsedim. Ama hırslandım da. Elimi tekrar uzattım. Dokundum ıslak tüle. Parmaklarım öte yana geçti. Sonra elim. Bileğimin ötesi de. Sonra tekrar çektim elimi kendi âlemime. Yüzümü yaklaştırdım aynanın tersine bu sefer. Burnum dokundu. Ayna titredi, sarsıldı. Burnum öte yana geçti. Çenem yaslandı ıslak tüle, sürtündü, ayna sarsıldı biraz daha, çenem ve alnım öte yana geçti. O an, kokuyu duydum. O an, koku denen şeyi duydum ve bunun için ölünür dedim, hazdan başım döndü, burnumdan soludum, beynime kadar çektim kokuyu. Ne kokusuydu acaba bu, ama ne kokusu olduğunun önemi yoktu, ben koku denen şeyi kulağımla duymuştum ama burnumla hiç solumamış, hiç koklamamıştım. Bir kokunun varlığı, koku denen şeyin varlığı delirtti beni. Daha da heyecanlandım, “Kesin olarak öte yana geçmeliyim.” dedim. İçimden dedim. Ama kararlılıkla, üstelik tekrarlaya tekrarlaya dedim. Kafamı biraz daha dışarıya doğru ittim, ayna sarsıldı titredi bir sefer daha ama bu sefer daha da şiddetli. Belki bu esnada kolumu da o yana geçirirsem, sonra kafam zaten orada, oradaki kolumdan da destek alarak bütün gövdemi o tarafa çekmeye güç yetirebilirdim belki. Böyle dedim, böyle düşündüm ve elimi ittim tül perdeden dışarıya doğru ama perde gerildi, elim dışarıya çıkamadı. Biraz daha ittim. Titredi, sarsıldı bir kez daha. Başımı hareket ettirdim o sıra, koluma daha iyi güç verebilmek için ve güç verdim koluma daha da. Ama o sırada ayna daha da gerildi ve titredi ve sonra bu gerginliğe daha fazla dayanamadı ve “Çat” dedi, gecenin karanlığında korkunç bir ses çıkararak çatladı. Çatlayınca çatlak yüzümü kesti yüzüm parçalandı, hızla çektim yüzümü içeriye, ama bu esnada gücüm kesildi ve birden sürükleniverdim yatak olmayan ama yattığım karanlığın içine. Sonra kalktım ama kendi gücümle değil, tedirgince kalktım, korka korka terliğimi giydim, yataktan kalktım, yürüdüm, ama bu benim yürüyüşüm değildi, onun yürüyüşüydü, çünkü doğaldı ki, sesi duymuş uyanmıştı, şimdi sesin geldiği yere gidiyordu, aynanın önüne.

Birkaç saniye sonra aynanın önündeydi ve buluştuk. Bana baktı. Hayır önce bana değil, aynaya baktı. Sonra ise gözü aynadan bana kaydı. Beni gördü, benim de onu gördüğüm gibi. Kaşlarını çattı. Korktu. Uğursuzluk filan gibi bir şey mi mırıldandı tam anlamadım. Ama sonra daha derince daha dikkatle baktı, benim paramparça olmuş yüzüme.

Ona benim olduğum yerden değil de, onun olduğu yerden bakan birisi olsa şöyle derdi muhakkak:

“Aynanın önündeydi adam ve az önce kim bilir neyin etkisiyle kırılmış, üzerinde derin ve büyük çatlaklar oluşmuş aynada, çatlaklar nedeniyle paramparça görünen kendi yüzünün yansımasına bakıyordu.”

Yorumunuzu yazın, tartışmaya katılın!

YORUMLAR
Sırala :

Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım